Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

520 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
11 günde okudu
Karen Armstrong'u kendi ifadesi ile selâmlayayım önce; "Teoloji elbette sözün çok uzatıldığı bir disiplindir..." diyor Haklı ama, o da bilerek 'sözü uzatıp' koca bir eser ortaya koymuş, ta ki Tanrıyı tanıma (bilme) yolculuğuna çıkmak isteyen biri başına geleceklerden haberdar olsun diye.. 'Başına gelecekler' ifadesini bilerek kullandım çünkü;... İki bölümden oluşan kitapta, ilk bölümde insanlık tarihi kadar eski Tanrı kavramı Rönesans ve aydınlanma dönemine kadar irdeleniyor. İkinci bölüm inançların toplumlar üzerindeki baskısının göreceli olarak azaldığı, Tanrı'nın sanat ve estetik kaygısına konu edildiği, varlığı üzerinde yeni görüş ve tartışmaların ortaya çıktığı bir dönem olarak karşımıza çıkıyor. Ama kargaşa bitiyor mu? - Hayır. Ve din kavramının 'dincilik' fanatizmindeki yeni normuyla siyasetin sıradan bir argümanı haline geldiği bu günlere geliyoruz. Tüm bu süreç, okuru, din adına yazılan kanlı bir tarih ve bir sürü farklı yorumların baskısı ile başbaşa bırakması, onu inandıklarını sorgulamaya varacak bir eşikle sınayabilir, ki 'başına gelecekler'den kastettiğimiz budur. Tanrı, mağara dönemi neandertallerince hep bir 'kavram', ama semavi dinlere geçişle birlikte bilgi formuna dönüşüyor. Bilgi doğal olarak sorgulanıyor, kanıt istiyor, 'neden, nasıl, ne zaman, nerede..' gibi felsefi yorumlar, konuyu 'daha iyi etkileyenin daha kalabalık biriktirdiği' felsefe okullarında her dönemin kendi feylesoflarınca sonraki nesillere (bana göre de) sözün uzatıldığı sonu gelmez yeni yorumlar, ve (okur açısından) yeni sorunlarla önümüze taşınıyor.. Sorunlar ifadesini de bilerek kullandım: kitapta genelde eski Yunan felsefi görüşleri, İsevilik ve Musevilik görüşleri arasında rotasyona tabi tutulmuş bir inanç kalabalığı okuyorsunuz. Sorun şu ki, Tanrı sözlerinden çok sofist sözlerin öne çıktığı toplumlarda da, Tanrı sözünü yoruma kapatıp aklı inkâr eden toplumlarda da tüm enerji 'Tanrının varlığını' kanıtlamaya harcanmış görünüyor. Tanrı'yı anlatayım derken 'Tanrısızlığı' öğretmekten başlayan İbn-i Meymun'lardan, Tanrı'yı tüm yaratılmışlarda arayan İbn-i Sina'lara, Tanrı'yı Aristoteles rasyonalizminde biçimlendiren akılcılıktan, İmam Gazali, Mevlana Celaleddin Rumi sufist mistisizmine karmakarışık, iç içe geçmiş öğretiler.. Sonra rönesans Avrupa'sının 'her kafadan' yeni bir inanç yorumunun çıkıp siyasetleri biçimlendiren 'aydınlanma' dönemi, kiliselerin rolleri üzerinden yazılan yeni bir tarih... Nihayet yakınçağ.. ama malesef hâlâ 'Tanrı' üzerinde bitmeyen doktrinler.. Nihayet sekülerlik ve köktendincilik duvarları ardına sıkıştırılmış 'eyleme' hazır kitleler.. Birinin çıkıp 'rahat bırakın şu Tanrı'yı yahu' kendinize gelin demediği ıskalanmış koca koca yüzyıllar.. Tüm bunlar konuyu açıklamaktan çok, biraz da okuru 'sendeletebilecek' sorundur bana göre. Elbette sorunu kitapta bulmuyorum, sorun hâlâ 'halledilemeyen sorunsal'da; her biri bir öncekini inkâr eden ve kanlı bir tarih yazılmasına neden olan ve adına 'topluluk, cemaat, tarikat vs.' denilen türev oluşumların bitmeyen kavgasında. Kitap bu yönü ile de konuya farklı bir tarihsel bakış getiriyor. İnançların kültürler üzerindeki travmaları (haçlı seferleri, din adına katliamlar, örn. yok edilen Endülüs tarihi..) konuyu 'sorunsal' olarak adlandırmak için yeterli bir neden.. 'Başına gelecekler' ifadesine yeniden dönecek olursak tüm bu teolojik terminoloji bu güne kadar inandıkların (ya da sandıkların)la ilgili bir kaç taşı yerinden oynatma ihtimali üzerine tarafımdan sarf edilmiştir. (Yine de sözüm meclisten dışarı) :) Yalnız, nedenini bilmiyorum ama anlatılmamış (atlanmış) inançlar ki Teolojiye konu olmayı hak eden inançlardır, okurdan kaçırılmamalıydı!. Oysa kitapta böyle bir sorunsalı olmayan doğu felsefeleri 'şöyle' bir geçiliyor. Ve, insanlık tarihi kadar eski, mitleri tüm dinlerde ve kutsal kitaplarda izdüşüm örnekleriyle dolu kendi tarihinin tek Tanrılı tek dini olan, Türk kozmolojik varlığının dayanağı Gök Tanrı inancına kitaptaki Teolojik tarih sayfalarında hiç yer verilmiyor. "Belki de -bunu aşmış olmaları nedeniyle- Gök Tanrı inancında Tanrı varlığı hiç tartışılmadığından, inanç adına yazılmış kanlı bir tarih olmadığındandır kim bilir?" diye iyimser bir fikre kapılıp konuyu kendi içimde tartışmaya kapatıyorum. Yine de okur bu kitabı okuduktan sonra kesinlikle kazançlı çıkacaktır; dinler ve inançlarla ilgili yaşantımızı sürekli meşgul eden disiplin, yazarın da söylediği gibi artık sıkan, aşılması gereken, insanlığın geleceği ile ilgili tali unsurlar olarak kalmalı diye bir düşünceyi öne çıkarması açısından bakınca evet doyurucu yığınla bilgi var.. Peki felsefî teoloji tarihi ile ilgilenen okurları hariç tutacak olursak, 'sözü uzatılan' bir konudaki kitabı niye okur ki insan? (Yanlış anlaşılmasın, ben bunu sıkıcı bir ifade olarak görmem, o, yazarın konuya dair bir durum tespitiydi, tersine faydalı ve aydınlatıcı bulduğumu söylemeliyim.) Kimi, 'başına gelecekler'e meraktan olabilir, kimi, sen yürürken bir dostunun geçeceğin yola bıraktığı bir neden'den.. Ben ikinci şıkka tabiyim. Ama o 'dost' benim bu konuya ilgimin farkında, ki bu konu sohbetlerimize zaman zaman konu olabiliyor.. Düşünmüş sağolsun arkadaşını ve ayaklarının önüne sessizce bırakıvermiş sürprizi. Ayağım takılıp tökezlemedim yalnız :)) Başıma bir şey gelmedi yani şükür :) Tam tersi aydınlandım diyeceğim, bu kez de onun arada söylediği "tam aydınlanıcam beni bir gülme alıyor" esprisini hatırlıyorum :) Sevgili dostum @Tubiornattubi teoloji tarihini tüm yönleriyle anlatan daha net bir kitap olamazdı. Sayende öğrenip aydınlanıyoruz işte Çok teşekkür ederim.. :)
Tanrı Savunusu
Tanrı SavunusuKaren Armstrong · Pegasus Yayınları · 201959 okunma
··
154 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.