Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

440 syf.
10/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Kitabı okumak, klasik bir otomobille uzun bir yolculuk yapmak gibi geldi bana, çok keyif verdi ama bitirdiğimde okkalı bir kitabı okumanın yorgunluğunu da hafiften hissediyordum. Maalesef Sâmiha Ayverdi edebiyat camiamızda hak ettiği değerin çok uzağında duruyor bence. Kitap 19. Yüzyıl son çeyreği Osmanlısını, konak hayatı çevresinde o kadar güzel anlatıyor ki.. Konak hayatı, yeme içme, eğlence, düğün dernek, sosyal hayat, devlet yönetiminde söz sahibi olanların debdebeli hayatları çepeçevre anlatılıyor. Benim gözlediğim kadarıyla yazar; Osmanlı medeniyetinin yıkılışı hakkında, yıkılış dönemini de Cumhuriyet dönemini de yaşamış bir aydın olarak eşsiz ipuçları vermiş. Bugün ülkemizde malum siyasi kutuplaşmanın iki uç noktasında konunun derinliğinden uzak savunucular var. Bunlar ya körü körüne Osmanlı düşmanlığı ya da savunuculuğu yapmakta. Onları konudan uzak tutarsak “Madem her şey çok mükemmeldi de bu koca devlet nasıl oldu da yıkıldı?" sorusunu kendine soranlar için eşsiz bir kitap diyebilirim. İbrahim Efendi’nin kızı Şevkiye Hanım’ın debdebeli, lüks yaşantısından zamanla fakir, son derece müşkül duruma düşmesi, ömrünün son demlerini acılar içerisinde geçirmesi, Osmanlı Devletinin o parlak günlerinden düşkün günlerine gerilemesi ve yıkılış dönemlerinin acılarıyla aynı eksene oturtulmuş, sembolize edilmiş. Yazara katılmadığım nokta; Enver Paşa hakkındaki görüşleridir ki, o dönem insanlarının bazı noktaları iyi değerlendirememesini ve yanılgıya düşmesini normal karşılıyorum. Zira günümüzde bile öyle propagandalara maruz kalıyoruz ki, bazı gerçekler hala gün yüzüne çıkarılamamış, konu tarafsız gözlerce değerlendirilip yiğidin hakkı yiğide verilememiştir. Bu, bu gidişle pek de mümkün görünmemektedir. Kimse 1908 Reval Görüşmelerinden, burada alınan kararlardan, o dönemin en güçlü devletlerinin Osmanlı Devletini paylaşma anlaşmalarından bahsetmiyor veya bahsetmek kimsenin işine gelmiyor. Evet, Devlet politik oyunlarla ayakta tutuluyordu ama ülkede ekonomik düzen tamamen kontrolümüz dışında ve gayrimüslimlerin elindeydi. Ülkede lojistik destek ve sevkiyatın sağlanması için şart olan demiryolu ağı eğer Hicaz demiryolu hattını saymazsak nerdeyse yoktu. Top tüfek fabrikamız yoktu, tersanemiz, donanmamız yoktu. Türklerden başka ülke geleceğini düşünen, çabalayan olmadığı gibi neredeyse bütün azınlıklar ihanet içerisindeydi. Bütün bu müşküllere karşın Osmanlı Devleti, o dönemde bilinen neredeyse bütün petrol yataklarının üstünde oturuyordu. Abdülhamit Han’ın durumun farkında bilge bir padişah olması neye yarar, elinde yetişmiş insan gücü olmadıktan, yüzyılların hatası üst üste birike birike yumurtayı kapıya dayadıktan sonra? Evet, ülke denge politikasıyla 33 sene bir şekilde yönetildi. Ya sonra?.. 1914’e gelindiğinde bir dünya savaşının eşiğindeydik ve Enver Paşa’nın önünde üç seçenek vardı: 1. İngiltere, Fransa, Rusya’nın yanında savaşa girmek. 2. Almanya’nın yanında savaşa girmek. 3. Savaşa girmemek. Birinci seçenek adı geçen devletlerin kesin ret yanıtlarıyla devre dışı kaldı ki, seni paylaşmakta anlaşmış olan devletler senle ne diye ittifak olsun? Üçüncü seçenek, en cazip görünen ve savaşın sonucunu bilen 21. Yüzyılı yaşayanlarca en çok savunulan seçenektir ki; Bu seçeneği savunanlar, “Almanya gibi bir devleti kolayca silip süpüren İtilaf Devletleri, hiçbir teçhizatını üretemeyen, top, tüfek fabrikası olmayan, donanması olmayan, demiryolu hattı olmayan, savaş için stratejik hiçbir unsuru bulunmayan üstelik de petrolün tam üstünde oturan yüzyılların hasta adamı Osmanlı Devletini ne yapar?” sorusunu kendilerine hiç sormuş mudur bilmiyorum. Onlar sormadıysa da devlet erkânı sormuştur ve “Savaşa girmemenin ileriki yıllarda ülkenin başına çok daha büyük dertler açacağını, hatta sonu olacağını” düşündükleri için; ikinci seçeneği, “Almanların harp sanayiinden ve teknik imkânlarından yararlanma imkânı, Goben ve Breslav gemilerinden yararlanıp İstanbul’u Karadeniz’den gelecek Rus donanmasına karşı koruma imkânı” gibi sebeplerle kabul etmek ZORUNDA KALDILAR. Allah aşkına şimdi bile boğazdan bir gemi geçtiği zaman herkes bu gemiyi konuşuyor, o kadar çok gemi trafiği varken bir savaş gemisi hemen göze batıyor, 1914’ün İstanbul’unun ortasından iki tane savaş gemisi, padişahın, devlet erkânının gözünün önünden geçecek ve bundan kimsenin haberi olmayacak. Sadece Enver Paşa’nın haberi olacak bu gemiler Karadeniz’e açılıp durduk yere, sırf savaşa girmek için bir limanı bombalayacak. Bu olay, böylece 100 yıl okullarda anlatılacak ve milyonlar buna inanacak. Akıl kârı mı şimdi bu? Osmanlı Devleti’nin o dönemde başkentini koruyacak bir donanması yok idi. 600 yaşında bir devletin kendi başkentini denizden gelecek bir saldırıya karşı koruyacak bir donanması yok idi. İngiltere’ye parası ödenmiş ama karşılığında alınamamış birkaç tane gemi var, o günkü deniz hikayemiz bu. Bunu niye kimse konuşmuyor? O iki gemi tamamen taktik icabı içindeki mürettebat ile birlikte Almanlardan istendi, Karadeniz’deki Rus donanmasını ani bir baskınla yok etmek maksadıyla bu bilinen oyun oynandı amma velakin Rus donanmasının o an açılmış olmasıyla ve birtakım terslikler dolayısıyla harekât başarısız oldu. Suçlu kim? Vurun abalıya ! Suçlu, Enver Paşa. Sarıkamış Harekâtından önce Ruslar Osmanlı’dan hiçbir saldırı ihtimali görmediğinden ordu güçlerinin sadece %3’ünü Sarıkamış’ta konuşlandırmıştı ve bu Rus mevziinin ardı boydan boya Türk milletine ve stratejik öneme haiz Hazar petrollerine açılıyordu. Enver Paşa’nın planı, Sovyetlerin dağılmasından sonra açılan Rus kaynaklarından da görüldüğü üzere muhteşemdi. İstanbul’dan, Trabzon üzerinden lojistik destek getirmek üzere yola çıkan gemimizin tesadüf eseri Rus devriye gemilerine rast gelmesiyle batırılması ve bunu takip eden bir yığın aksilikler yüzünden 25 gün süren harekât başarısızlıkla sonuçlandı. Şimdi konuşuluyor, “90 bin asker tek kurşun atmadan şehit oldu.” deniliyor. Bu, en basit haliyle, bu vatan uğruna bütün dünya nimetlerini elinin tersiyle itip şehadete koşan atalarımıza saygısızlıktır. 9, 10 ve 11. Kolordunun icra ettiği harekâta katılan asker sayısı zaten 75 bindir. 25 gün çok şiddetli çarpışmalar yaşanır ve Rus kaynaklarından da anlaşıldığına göre şehit sayısı 23 bindir. Ne diye ısrarla “Tek kurşun atılmadan 90 bin şehit verildi.” yaygarası yapılmaktadır? Enver Paşa hakkında 100 yıldır uygulanan karalama propagandası daha uzaaar gider. Biz yanlışıyla doğrusuyla Enver Paşa’nın samimiyetine güveniyor ve hayallerine sonuna kadar sahip çıkıyoruz. 600 yıllık koca devleti zevk ü sefa uğruna kötürüm edenlerin, yüzyılların hatalarını üst üste biriktirip en son birkaç kahraman vatan evladının üstüne bırakanların adı ağıza bile alınmazken Ever Paşa’nın 100 yıldır topa tutuluyor olması Hak’tan reva mıdır? İşte üstünkörü izahatını yaptığım Sâmiha Hanım’a katılmama noktam burasıdır. Kitabı şiddetle tavsiye ederim. İyi okumalar. 24.07.2020 00.34 Erciş .
İbrahim Efendi Konağı
İbrahim Efendi KonağıSamiha Ayverdi · Kubbealtı Neşriyatı · 2021743 okunma
··
416 görüntüleme
Mert 1903 okurunun profil resmi
Abi o kadar güzel bir inceleme olmuş ki; kitabı elimize almadan, görmeden fikir sahibi oldum sanki... Yüreğine sağlık.
Ali Dayıcık okurunun profil resmi
Teşekkür ederim kardeşim, var ol.
1 sonraki yanıtı göster
S. okurunun profil resmi
Kitabı nereden aldınız ben hicbir kitap sitesinden bulamiyorum
Ali Dayıcık okurunun profil resmi
Erciş Halk Kütüphanesi'nden alıp okumuştum. Bulunduğunuz il - ilçe halk kütüphanesine bakmanızı tavsiye ederim.
3 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.