Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

120 syf.
·
Puan vermedi
Rabindranath Tagore ve Bahçıvan Ben Tagore’yi yıllar önce " Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi" ( çok hoşuma gitmişti.) şiirini okuduktan sonra merak edip araştırmış, sonrasında da en bilindik iki eseri olan " Bahçıvan" ve "Gitanjali(ilahiler, yakarışlar) " adlı eserlerini temin etmiştim. Ancak epey zaman öylece durdu kitaplığımda taa ki bugüne değin... Kısa da olsa Tagore'den söz ederek başlamak istiyorum. Hintli düşünce adamı, şâir, 68 yaşında resim yapmaya başlayan bir ressam, Hindistan milli marşının sözlerini yazan, yüzlerce şarkı besteleyen, farklı bir vokal müzik üslubu geliştiren müzisyen, 19 yaşında ilk romanını yazan bir yazar... Peki, Tagore'nin bazı şiirlerinin Bülent Ecevit tarafından dilimize çevrildiğini biliyor muydunuz? Hindistan Devlet Başkanı Nehru, Tagore için " İnsanlıktan yana öyle derin, büyüklükten yana öylesine çok yönlü bir şahsiyet hakkında söz söylemekten sakınırım. " derken Mahatma Gandi ise " Büyük Üstat" ifadesini kullanmıştır. Doğruluğundan emin olmamakla birlikte Atatürk de Tagore için şu ifadeleri kullanmış. " Keşke onun gibi düşünen Asyalılar, Afrikalılar çoğalsa, bütün mazlum milletler zincirlerini kırsalar." Tagore, zengin ve kültürlü bir ailenin 14. çocuğu olarak 1861'de dünyaya gelmiş. 1912' de " Gitanjali" adlı eseriyle Nobel Edebiyat ödülüne layık görülmüş. Bu ödül ile birlikte kendisine sunulan para ödülünü ise, son kuruşuna kadar kurduğu okulu geliştirmek için kullanmış. İngilizler tarafından kendisine verilen " Sir" asalet unvanını, yine İngiltere'nin Pencap'ta gerçekleştirdiği katliamı protesto etmek amacıyla iade etmiş. 2. Dünya savaşı yıllarında ; Nazi Almanyası'nın politikalarına da şiddetle karşı çıkmış. " İnsanlığın sonsuz kişiliği, ancak bütün insan ırklarının muhteşem bir ahenkleşmesi içinde meydana gelebilir!" İfadesinde görüldüğü gibi; hayatı boyunca insanlığın onuru, ırkların kardeşliği, evrensel barışın sağlanması için elinden gelen mücadeleyi vermiş bunu da şiirlerine, müziğe, resimlerine yansıtmış müthiş bir düşünce adamı. Bahçıvan, Tagore'nin eşine duyduğu sevginin verdiği ilhamla yazdığı lirik şiirlerin yine doğa sevgisi ile iç içe yer almasıdan oluşuyor. Ben, Dergah yayınlarından alıp okudum. 119 sayfadan oluşmakta. Bir günde hatta 1 saat içerisinde okuyup bitirilebilecek kısacık bir şiir şöleni diyebilirim. Öyle yürekten, samimi, içli ve de fazlasıyla zarif cümleler yer alıyor ki, soğuk bir havada içilen sıcacık çayın içinizi ısıtması gibi. Hani, Ahmet Haşim diyor ya: “ Şiir hissedilmek içindir. diye ...” Hakikaten Tagore’nin şiirleri de öyle. Bir şey var hissetmemizi istediği... Ben, fazlasıyla hissedilmeyi ve daha çok okunmayı hak eden unutulmuş bir şâir olduğunu düşünüyorum Tagore’nin. Şunu da belirtmeden edemeyeceğim yine de Tagore'yi kendi dilinde okumak isterdim. Bilemiyorum bana sanki farklı dillerden dilimize çevrilen şiirleri okumak yavan, kuru bir tad veriyormuş gibi geliyor. Bahçıvan'ı okuduğumda da bunu hissettim. (Çeviri önemli her daim.) Not: Pek çoğunuz zaman kaybı olarak görebilir, beğenmeyebilir. ( Ben de tam anlamıyla beğendiğimi söylemiyorum zaten) Ama yine de Tagore’ yi anlamaya, tanımaya çalışalım derim ben. “Çiçeğini kopardım, ey Felek! Onu bağrıma bastım ve dikeni battı. Gün solup da karanlığa gömüldüğünde, çiçeğin de solmuş olduğunu gördüm, fakat acısı kaldı. Kokulu ve mağrur daha nice çiçekler gelecek sana, ey Felek! Fakat benim çiçek toplama zamanım geçti artık ve karanlık gecede çiçeğim yok elimde, yalnız acısı kaldı..." s.84 " Her şey bir yerde son bulur ve karanlıktaki yalnızlık insanın sadece kendisine aittir." s. 93
Bahçıvan
BahçıvanRabindranath Tagore · Dergah Yayınları · 1997147 okunma
·
193 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.