Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

435 syf.
9/10 puan verdi
·
15 günde okudu
Bir asker ceketi içinde boğulup gitmiş çocukluklar...
Yıl 1923, Almanya’da Weimar Cumhuriyeti dönemi. Remarque’ın kaleminden 1. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmış Almanya’da, Hitler’in yavaş yavaş sesini duyurmaya başladığı dönemdeyiz şimdi. Savaşın ardından imzalanan Versailles anlaşmasının sert yaptırımları sonucu Almanya büyük bedeller ödemiş ve ekonomik olarak çökmenin eşiğine gelmiştir. Alman markının tüm ülke para birimleri karşısında çılgınca değer kaybettiği ve devletin sürekli borçlanmak zorunda kaldığı bu dönem sabit gelirlileri vururken tüccarlara ve faizcilere gün doğmuştur. İşte bu nedenle ülkenin okumuş çocukları bürokratlar ve memurlar, askerler, savaş gazileri, emekliler, dul ve yetimler enflasyon altında inim inim inlerken; tüccarlar, karaborsacılar ve faizle borç verenler altın dönemlerini yaşamaktadırlar. Dönemi hayalinizde daha iyi canlandırabilmeniz için şu alıntıyı paylaşmalıyım: “Burada her şey huzur verici, her şey yerli yerindeydi. Doların bir günde yirmi bin Mark fırlamış olması kimsenin umurunda değildi.” Ya da şu bilgiyi vermeliyim: Enflasyon o kadar hızlı artmaktadır ki, ay başında alınan maaşın daha ayın ortası gelmeden bir hükmü kalmaz, zira fiyatlar gün içinde birkaç kez değişmektedir. İşte bu nedenle şirketler çalışanlarına günde iki kez maaş ödemesi yaparlar ve yarım saatlik kısa molalar da verirler ki bu sürede insancıklar koşup günlük ihtiyaçlarını -fiyatları daha da artmadan- alabilsinler. Hatta şu örnek belki daha da çarpıcı; eski marklar duvar kağıdı olarak daha çok işe yarar, zira paranın ederi artık duvar kağıdı fiyatından da düşüktür. Kahramanımız Ludwig Bodmer 1. Dünya Savaşı’nda cepheden döndükten sonra mezar taşları yapan bir firmada işe girmiş, şiire meraklı, 20’li yaşlarında bir gençtir (burada uzun bir parantez açacağım, zira bu kahramanımız Gunter Grass’ın “Soğanı Soyarken”de anlattığı kendi gençliğine çok benzer. Okumadıysanız şiddetle tavsiye ederim; zira Grass da çok benzeri bir hayatı yaşar 2. Dünya Savaşı’nda cepheden döndüğünde. Remarque’ın Gunter Grass’tan haberdar olması mümkün değil, zira Grass bu anılarını ve geçmişte bir Nazi askeri olduğu bilgisini uzun süre sakladıktan sonra yanılmıyorsam 1990larda açıkladı ve epeyce tepki çekti. Ancak Remarque’ın hayali kahramanı ile benzerliği etkileyici; demek ki savaş sonrası Almanya’sında yaşananlar, kim olduğunuzdan ve birbirine çok yakın bu iki savaştan hangisini yaşadığınızdan bağımsız, toplumun belli bir kesimi için aynıdır. Yazarımızın ifadesi ile “zaman, namuslu gelirin, dürüstlüğün ve para biriktirmenin toptan yok oluş zamanı”dır). Bodmer'in çevresindeki insanlar; talihsiz cephe arkadaşları, şiir kulübünde bir araya gelen kasabanın sözde entellektüelleri, paraya para demeyen fırsatçı borsa simsarları, yeni yeni sesini çıkarmaya başlayan aşağılık Nazi sempatizanları, merhametli orospular, ahiretten ziyade günlük hayata -hem de herkesten daha fazla- bağlı din adamları ve nihayetinde hepsinden daha akıllı görünen tımarhanedeki deliler; ile biz de Almanya’nın o dönem günlük hayatına konuk oluruz. Grip, açlık ve kötü beslenme sonucu bozulan sağlık, toplumun direnme gücünü ve inancını yok etmektedir. Faşizm, savaştan sonra doğmuş, dolayısıyla savaş öncesi eskimiş ve yıkılmış imparatorluk dönemini görmemiş, ama toplumdaki umutsuzluğa isyan eden eğitimsiz ve amaçsız gençliğin omuzlarında adım adım yükselmektedir. İşte bu ortamda en zor ve en çarpıcı soruları akıl hastanesindeki İsabelle sorar kahramanımıza. Bu soruları ile romanın en bilge ve akıllı kişisidir o; zira toplum tümden delirmiştir; asıl tımarhane hastanenin dışıdır. Remarque’ın bu romanı gereğinden biraz uzun ve bazı yerlerde tekrarlı gelebilir; ben okurken böyle hissettim. Ancak bittiğinde bu tekdüzeliğin de bir amacı olduğunu hissediyorsunuz; zira dönemin ruhuna girebilmek belki de anca öyle mümkün. “çocuklukları bir asker ceketi içinde boğulup gitmiş” bir kuşağın onurunu koruyarak ayakta kalma savaşı çünkü bu. Yazarın son 2 sayfada hızlıca özetleyip geçiştiriverdiği yürek kanatan gerçeklerin de gösterdiği gibi maalesef“onur” ve “insanlık”ın değil “güç”ün kazandığı bir dünya burası. Ama önemli olan kimin kazandığı değil, herkes ölüyor nihayetinde. Bodmer’in yapmaya çalıştığı gibi, her şeye rağmen hayata tutunabilmek ve küçük olaylardan büyük mutluluklar yaratabilmek marifet. Yani haydi neşelenin, enseyi karartmadan son sürat yola devam:)
Ölesiye Yaşamak
Ölesiye YaşamakErich Maria Remarque · Oda Yayınları · 1997168 okunma
··1 alıntı·
421 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.