Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Deliler Boşandı.
Arisontopolis devlet radyosu, akşam yayınlarında şu haberi veriyordu: '' Allo allo...Sayın dinleyiciler! Şimdi aldığımız bir habere göre, şehrin en büyük akıl hastanesinden elli deli bugün kaçmayı başarmışlar ve şehre dağılmışlardır...Son dakika alınan haberden askeri kuvvetlerin de işbirliğiyle polisin bütün arama taramalarına rağmen akıl hastalarından hiçbirinin yakalanamadığı öğrenilmiştir. Kaçanlar en azılı akıl hastalarıdır. Arkadaşlarının arkasından kaçmak isteyen öbür akıl hastalarıyla muhafızlar arasında bir çarpışma başlamıştır. Kaçan akıl hastaları hakkında yeni haberler alındıkça dinleyicilerimize bildirilecektir. Dannn! Haber yayınımız bitti. Şimdi Listz'in La majör 2 numaralı piyano konçertosunu dinleyeceksiniz.'' Radyo dinleyenler önce bunu bir temizlik tozu reklamı sanmışlardı. Her halde radyo, ikinci haberler yayınında delilere ait haberin arkasını verirken, işi tatlı bir sürprizle bağlayıp temizlik tozu reklamını söyleyecekti. Ama ikinci haberler yayınına vakit kalmadan müziğin ara yerinde yine spikerin sesi duyuldu: '' Allo allo... Sayın dinleyiciler! Müzik yayınımıza ara vererek akıl hastaesinden kaçan hastalar hakkında en son aldığımız haberleri bildiriyoruz. Üçyüz hasta daha akıl hastanesinden kaçmayı başarmıştır. Kaçan akıl hastaları, içerdeki arkadaşlarına yardım ettiklerinden, zabıta kuvvetleriyle deliler arasındaki çarpışma çok şiddetlenmiştir. İçerdeki deliler dışardaki arkadaşlarının yardımıyla, hastanenin üç kapısını birden zorlamaktadırlar. Kaçan delilerin ilk işi hastanenin başhekimiyle, bütün doktorlarını rehin almak olmuştur. Delilerin üzerine itfaiye kuvvetleri hortumlarla su sıkmaktadır. Buna karşılık deliler, kendilerini yakalamak isteyenlerin yüzlerine tükürmek ve işemek suretiyle karşı hücuma geçmişlerdir. Şu dakika aldığımız en son habere göre, tımarhanenin muhafız kuvvetleri, içerdeki ve dışardaki delilerin arasında kuşatılmış ve sıkışmış durumdadır.'' Radyonun delilere değin haberi bu yolda bir süre sürdükten sonra spiker, ara yerde alınan haberleri de sürekli bildireceğini söyledi. Arisontopolis şehri halkının sinirleri bozulmuştu. Eğer bir reklamsa, doğrusu rezalet olurdu. Radyo gibi bir kurumun bir özel ticaret reklamı yüzünden halkı heyecana, telaşa vermesi ne saçmaydı. Yoook, eğer gerçekten deliler boşanmışlarsa, Tanrı göstermesin, bu, memleketin düşman çizmesi altında çiğnenmesinden daha korkunç bişeydi. Radyoyu duymayanlar da duyanlardan haberi öğrenmişlerdi. Gecenin geç vakti herkes birbiriyle hep bu olayı konuşuyordu. Şehirlerarası telefonlar işlemeye başladı. Halk karakollara, daha sonra devlet dairelerine üşüştü. Haber soruyorlardı. Dördüncü, beşinci derecedeki makamlar, halkın sorusuna karşılık veremiyorlardı. Doğrusu aranırsa, onları da bir korkudur almıştı. Şifrelerle üst makamlara, üst makamlar daha üst makamlara sormaya başladılar. Gece yarısına az kala, haberin doğrusu geldi: Arisontopolis akıl ve sinir hastalıkları hastanesinden bitakım delilerin kaçtığı, geri kalanların da kaçmak için zabıta kuvvetleriyle çarpıştığı doğruydu. Ama ayaklanan delilerin kısa zamanda yakalanarak, akılları başlarına getirileceği için, Aristopolis'in bütün güvenlik memurları, halkı yatıştırmaya çalışmalıydılar. Devlet radyosu, gecenin son haberi olarak halka, Aristopolis hükümetinin şu bildirisini verdi: '' Akıl hastalarının yarısından çoğu hastaneden kaçmıştır. Bi kere akıl hastanesinin dışına çıktıktan sonra, delilerle akıllılar ayırt edilemediği için, delileri akıllılardan ayırmak zor olmaktadır. Hatta bu zorluk yüzünden bazı yanlışlıklar da olmuştur. Sivil polis ekiplerinden on kişi, zabıta kuvveti şefini kaçan delilerden sanarak tımarhaneye kapamışlardır. Hastanenin idare müdürü ile Belediye Başkanı da bu yanlışlıkla tımarhaneye kapatılanlar arasındadır. Bu yanlışlık, onlara deli gömleği giydirip, soğuk duş yapılırken anlaşılmıştır. Daha başka kimlerin yanlışlıkla tımarhaneye sokulduğu şimdilik belli değildir. Hükümet kuvvetleri delilere karşı yılmadan kahramanca çarpışmaktadırlar. Delilerle akıllılar birbirlerine karıştığından, ayaklanmayı bastırmak için, zorluk çekilmektedir. Yarın sabaha kadar delilerin ayaklanması bastırılacaktır. '' O gece şehrin yarısından çoğu uyuyamadı. Ertesi sabah erkenden halkın ilk işi gazete almak oldu. Gazetedeki haberler büsbütün korkunçtu. Askeri birlikler, zabıta ve candarma kuvvetleri, deli sanarak akıllıları da içeriye doldurmuştu. Tımarhanede bitek deli kalmamıştı. Hep birden boşanan deliler, kendileriyle çarpışan bütün akıllıları tımarhaneye soktuktan sonra, bunları muhafaza etmek için başlarına deli koymuyorlardı. Muhafız kuvveti olarak tımarhaneye soktukları akıllıları kullanmaktaydılar. Tımarhanenin yeni müdürü ve gardiyanları, bu delilerin kapadığı akıllılar arasından seçilmişti. Böyle olduğu halde, içerdeki akıllıları katiyen dışarı bırakmadıkları gibi, kurtarmaya gelenleri de içeriye sokmuyorlardı. Gazetelerden birinde, yeni tımarhane müdürüyle bir gazetecinin yaptığı konuşma vardı. Gazeteci yeni tımarhane müdürüne soruyordu: - Siz daha dün , delileri kaçırmamak için çalışanlar arasında değil miydiniz? Müdür bu soruya, -Evet, diye karşılık veriyordu. -İçeri kapatılanların akıllı olduklarını bilmiyor musunuz? -Biliyorum. -Sizi buraya kim müdür yaptı? -Deliler. -Öyleyse, nasıl oluyor da, kendiniz de akıllı olduğunuz halde içerdeki akıllı arkadaşlarınızı dışarı bırakmıyorsunuz? Müdür, bu soruya çok kısa ve kesin şu cevabı vermişti: -Arkadaş, vazife vazifedir. İşte o kadar. Yine düne kadar akıllı olan hastanenin müdür yardımcısı, gazetecinin bu sorusuna, -Beyanat vermeye yetkili değilim, diye cevap vermişti. Baş gardiyan ise, -Söyleyeyim ama, sakın gazeteye yazmayın, sonra işimden olurum, diye rica ettikten sonra şöyle demişti: -Beni bu akıllıların başına gardiyan yapanların deli olduklarını biliyorum, ama içerdekileri yine de salıveremem. Sonra deliler beni de içeriye kaparlar. Korkarım. Gazetecilerin yazdıklarına bakılırsa, deliler Arisontopolis şehrine yayılmışlar, hatta Belediye Dairesini bile ele geçirmişlerdi. Radyo, öğle yayınında daha korkunç haber verdi. Deliler Belediye Dairesinden sonra telefon, sular, elektrik ve taşıt araçları idareleri gibi, şehrin bütün can damarlarını ellerine geçirmişlerdi. Sekizyüzseksen deliye karşı beşbin kişi çarpışıyordu. Ayrıca yardımcı kuvvetler de yoldaydı. Delilerin en büyük kazancı ve kurnazlığı, ele geçirdikleri yerlerin yönetimini kendilerinden birine vermemeleri, boşuna kuvvet harcamamalarıydı. Neresini ele geçirirlerse, o yerin başına bir akıllı koyuyorlar, kendileri hiç kuvvet kaybetmeden boyuna ilerliyorlardı. İnanılması zor ama, o günkü akşam gazeteleri, delilerin emniyet müdürü ile şehrin başsavcısını değiştirmediklerini, yerlerinde bıraktıklarını yazıyorlardı. Bir gazete, bunun sebebini şehri baştanbaşa eline geçiren, delilerden birine sormuş, aldığı cevabı yazmıştı. Deli şöyle diyordu: '' Günün birinde yine akıllılar duruma hakim olur, iş başına geçerlerse, neden başsavcıyla, polis müdürünü değiştirmeyeceklerse, biz de aynı sebepten onları değiştirmedik. Daha iki gün önce bizim aleyhimizde olmalarının cezasını bugün bizimle birlik olarak ödemektedirler.'' Delilerin, ayaklanışlarından üç gün sonra radyo, bütün memlekete neredeyse hakim olmak üzere bulunduklarını acı acı itiraf ediyordu. Delilerin önünde yenilgiye uğrayan Feld Mareşal Fonder Hiç, bu bozgunun nedenini şöyle açıklıyordu: '' Biz, akıllı insanlarız. Buyüzden akıllı insanların savaş yöntemleri ve akıllı insanların koyduğu kurallara göre savaşıyoruz. Oysa, kural mural takmayan delilerin, ne zaman, nerede, ne yapacaklarını kestiremiyoruz. Bu deli kısmı hesaba sığmayan işler yapıyor. Mesela, en yiğit komutanlarımızı güldürmek suretiyle savaşın ciddiyetini bozuyor, sonrada bütün birliklerimizi esir ediyorlar. Biz, bu savaş denen işin şakaya gelir yanı olmadığını bitürlü delilere anlatamıyoruz. İşi deliliğe vuruyorlar. Onları yenmek için, kullandıkları metodları öğrenmek zorundayız. Bunun için de delilik kursları açmış bulunuyoruz. Pek yakında Arisontopolis halkı, bütün delileri kıskıvrak bağlayıp yeniden tımarhaneye tıktığımızı görecektir. Allah, akıllılarla beraberdir. '' Sonuç hiç de Feld Mareşal Fonder Hiç'in dediği gibi çıkmadı. Akıllılara gösterilen delilik kursu o kadar başarılı olmuştu ki, kurs sonunda deliren bütün akıllılar, başlarında Feld Mareşal Fonder Hiç olduğu halde delilere katılmışlardı. Gazeteler de, ilkin yavaş yavaş, derken apaçık delileri tutmaya başladı. Bundan sonra duyulanlar gitgide korkunçlaştı. Deliler gittikçe işi azıttılar. Bütün Arisontopolis hükümet adamlarını, ileri gelenleri yakalamışlar, on gün önce kaçtıkları tımarhaneye kapatmışlardı. Arisontopolis radyosunun deliler için verdiği en son haber şu oldu: '' Deliler şu anda radyo binasına girmiş bulunuyorlar. Birinci kat tamamıyla işgal edildi. Merdivenleri çıkıyorlar. Çıktılar. Kapıyı açtılar. Deliler, bulunduğum odaya doldular. Artık radyo da delilerin eline geçmiştir. Elveda sayın akıllı dinleyiciler! Yaşasın deliler! Yaşasın delilik!'' Tımarhaneden boşanan deliler, Arisontopolis ülkesini ellerine geçirmişler, bütün eski yönetmenleri de tımarhaneye kapatmışlardı. Ortalıkta akıllı tek yönetici kalmamıştı. Tektük kalanlar, ikinci, üçüncü dereceden kişilerdi, ama onlar da delilerden yana olmuşlardı... Aklı, akıllığı savunan hiçkimse kalmamıştı. Tektük varsa bile bunlar da sinmişler, evlerine çekilmişlerdi. Akıllı oldukları anlaşılırsa, tımarhaneye kapatılacaklarından ödleri kopuyordu. Buyüzden onlar da işi deliliğe vurmuşlardı. Yığın yığın insanlar alanlarda toplanıyor. - Yaşasın delilik! Yaşasın deliler! diye bağırıyorlardı. Yollarda delilik gösterileri başlamıştı. Bu gürültüye uymak isteyen işini bilir bitakım akıllılar, akıllı oldukları anlaşılmasın diye yollarda takla atıyor, elleri üstünde, başaşağı yürüyorlardı. Bu arada tımarhaneye girmekten kurtulmak için, birbirlerini '' akıllıdır'' diye rapor ediyorlar, gammazlıyorlardı. Gazetelerde deliliği öven, akıllığı yeren başyazılar, inceleme ve yorumlar çıkıyordu. Arisontopolis'i ellerine geçiren sekizyüzseksen deli ilk iş olarak bir kurultayda toplandılar.İçlerinden biri, - Anayasa! diye bağırdı. Arkadan sesler yükseldi: - Evet... Önce anayasa!... -Arisontopolis halkını yönetmek için ilkin anayasa gerek... Deliler bir anayasa yapmaya karar verdiler. Her deli bir düşünce ileri atıyordu. Yine içlerinden biri, - Arkadaşlar bir önerim var! dedi. Öbür deliler sordular: - Nedir? - Biz neden tımarhaneden kaçtık? - Akıllıların yaptıkları işleri beğenmiyorduk. Onun için kaçtık. - Evet, onun için. Öyleyse bize bir ödev düşüyor. Mademki, biz akıllıların yaptıkları işleri beğenmedik, bizim ödevimiz akıllıların yaptıkları bütün işleri bozmaktır. Deliler, - Bozalım! diye bağırdılar. - Deli arkadaşlar! Deliliğe yakışanı yapmak zorundayız. Arisontopolis'i ve Arisontopolis halkını yönetmek için, bakacağız, akıllılar ne yapmışsa, biz deliler, onların yaptıklarının tam tersini yapacağız. Ne dersiniz? Yer yer sesler yükseldi: - Çok doğru... - Akıllıların yaptıklarını bozacağız. - Tam tersini yapacağız. - Baştaki deli, - Öyleyse işe anayasadan başlayalım, dedi. Deli arkadaşlar! Anayasamızın birinci maddesi isterseniz, şöyle olsun: '' Deliler akıllıların yaptıklarını bozacaklar ve akıllılar ne yapmışlarsa, onun tersini yapacaklardır...'' Ne diyorsunuz? - Çok iyi... - Çok güzel... - Deli arkadaşlar! Şimdi anayasamızın ikinci maddesine geçelim. - İkinci madde de birincisinin tıpkısı olsun. - Ne diyorsunuz? - İyidir. Birinci maddenin tıpkısı olsun. - Öyleyse üçüncü maddeye geçelim. Bir deli şöyle bağırdı: - Biz bütün ödev ve görevlerimizi birinci maddede anlattık. Bütün maddeler hepsi bir olsun... Bu da onaylandı. Yüz maddelik bir deliler anayasası hazırlandı. Maddelerin yüzü de şöyleydi: '' Deliler, akıllıarın yaptığı her işi ve herşeyi bozacaklar; akıllılar ne yapmışlarsa, onun tersini yapacaklardır.'' Arisontopolis'te Deliler Anayasası ilan edildi. Bundan sonra aralarında bir başkan seçmeye kalktılar. Başkanları nasıl seçeceklerdi? Tımarhaneye kapadıkları akıllılara gidip sordular: - Sizin içinizden birini Arisontopolis Şehrine Belediye Başkanı yapacağız. Kim başkan olmak ister? Tımarhaneyi dolduran akıllıların hepsi birden iki ellerini de havaya kaldırdılar. Kimisi de yere sırtüstü yatıp hem ellerini, hem ayaklarını havaya kaldırmışlardı. Delilerden biri arkadaşlarına şöyle dedi: - Deli arkadaşlar, görüyoruz ki, akıllılar arasından birini Belediye Başkanı, ya da başka bir başkan yapmak gerekse, hepsi de başkan olmak istiyor. Deli arkadaşlar! Hanginiz Belediye Başkanı olmak istiyorsanız lütfen elinizi kaldırın? Delilerden hiçbiri elini kaldırmadı. Soru soran, sırtüstü yere uzanmış, hâlâ iki ayağı, iki eli havada duran akıllıya, - Söyleyin bakalım, dedi, siz neden Belediye Başkanı olmak istiyorsunuz? Akıllı, - Çünkü, bu işe ben layık, Başkalığı en iyi yapacak adam benim! diye bağırdı. Öbür akıllılar arasında haykırışmalar duyuldu: - Hayır, o alçağın biridir. - belediye Başkanlığına dünya yüzünde layık olan tek kişi varsa o da benim. - Yalan!... İkisi de yalan söylüyor. - Cahiller!... Bu ikisi de şeydir... - Beni yapın. Çünkü benim hakkımdır. Haykırışmaların arkası gelmiyordu. Soran deli, siz Belediye Başkanı olmak istemez misiniz? Deli, - İstemem! dedi. - Neden deli arkadaş ? - Çünkü, arkadaşlarımın arasında bu işe benden daha elverişli olanların bulunduğu kanısındayım. Değerli bir arkadaşın seçilmesini isterim. Bu sözler tımarhanenin parmakları içindeki akıllıları o kadar kızdırdı ki '' Benden daha değerli birinin başkan olmasını isterim!... diyen adama bağırmaya başladılar: - Yuu!... Yuuu!...Deliye bak! Belediye Başkanı olmak istemiyor. - Vay deli vay!... Soran deli, akıllılara döndü. Döner dönmez, demir parmaklıklar içindeki akıllılar ona yalvarmaya başladılar: - N' olursun beni Belediye Başkanı yap!... - Allah aşkına beni yap! - Ölümü öp beni yapmazsan... Soran deli kendi arkadaşlarına döndü. İçlerinden birine, - Bu ödevi siz üzerinize alın! dedi. - Çok rica ederim bu ödevi bana vermeyin. Bu işin ağır sorumluluğu vardır. Ben bu sorumluluğu taşıyacak yetkide değilim. Gerek bilgim, gerek görgüm yetersizdir. Sonra deli başka bir deliye, - Siz? dedi. o da, - Arkadaşlarıma yalvarırım, bana bu işi vermesinler! dedi. Delilerden hiçbiri başkan olmak istemiyordu.Soran deli, yine akıllılardan birine, - Siz Belediye başkanı olmak için neden yalvarıp duruyorsunuz? dedi. Akıllı, - Çünkü efendim, dedi, ben memurdum, emekliye ayrıldım, otuzüç yıllık memurluğun tecrübeleri var bende, Soran deli, delilerden birine, - Siz neden Belediye Başkanı olmamak için yalvarıyorsunuz? dedi. Deli şu cevabı verdi: - Çünkü efendim, ben otuz yıl memurluktan sonra emekliye ayrıldım. Belediye Başkanlığı enerji, çok çalışma isteyen yorucu bir iştir. Benim gibi emekliye ayrılmış biri bu kadar yükü taşıyabilir mi? bu yorucu işin altından kalkamam diye korkuyorum. Sonra deli, akıllılardan başka birine, - Siz neden ille Belediye Başkanı olmak için yalvarıyorsunuz? dedi. Genç deli, Çünkü, dedi, ben gencim. Memleket, gençlerin omuzlarında yükselir. Soran deli, genç bir deliye, - Sen neden, aman beni başkan yapmayın diye yalvarıyorsun? dedi. Genç deli, - Çünkü, dedi, ben gencim. Başkan olabilecek bilgiyi, görgüyü daha kazanamadım. Soran deli, onlara şöyle söyledi: - Görüyorsunuz, delilerin hiçbiri başkan olmak istemiyor. Akıllıların da hepsi başkan olmak istiyor. Onun için, akıllılardan birini, mesela şu adamı başkan yapalım. Akıllılar kıyameti kopardılar: - Sakın haa!... O namussuzun biridir. - Alçaktır o... - Aşağılık biridir. - O bizim partiden değil... Soran deli, delilerden birine, - Öyleyse sizi başkan yapalım, dedi. Deli, - Şu arkadaş bu işi benden iyi yapar, diye başka bir deli arkadaşını gösterdi. Deliler bağırmaya başladılar; - Evet, onu yapalım. - Hem genç, hem bilgili... - Hem namuslu, hem çalışkan. - Bu işi yapmaya elimden geldiği kadar çalışacağım, dedi. Bana gösterdiğiniz güvene layık olmak isterim. Yine bir akıllı başkan olacak diye korkumdan bu işi üzerime alıyorum. Siz de bana yardım edin. Yanlış bişey yaparsam beni uyarın, yanlışımı düzeltin. Deliler yaptıkları anayasaya göre Arisontopolis'i yönetmeye başladılar. Kabineyi kurmak kolay olmamıştı. Çünkü hiçbir deli bu kabinede yer alacak değeri kendisinde bulmuyor, akıllarının tam tersine, hiçbiri iş başına geçmek için yırtınmıyordu. Adaylardan hiçbiri kendiliklerinden ortaya çıkmamıştı. Onları yakından tanıyanlar, bilenler aday gösteriyorlardı. Eğitim Bakanı olan deli, kendisinden önceki akıllı bakanın neler yaptığını bir bir inceledi. Sonra deliler anayasasına göre akıllı bakan neler yapmışsa, hepsini bozdu, delice işler yaptı. Eski plan allak bullak olmuştu. Tımarhaneye kapatılan akıllılardan biri, buradan kurtulmak için delilerin başkanını göklere çıkaran bir kitap yazdı. Bu kitabın adı '' Dünyanın gelmiş, geçmiş, gelecek en akıllı insanı'' idi. Deli başkanı o kadar övmüştü ki, övülen deli, - Bir yazar, eserinin karşılığını görmelidir! dedi, Sonra, eskiden, yani akıllılar zamanında, böyle övücülere neler yapıldığını soruşturdu. Akıllılar kendilerini övenlere armağanlar verir, onların işini yükseltir, gelirini arttırırdı, onlara havadan kazanç sağlardı. Deli Başkan Arisontopolis'in en büyük alanına halkı topladı. Kendisini öven akıllı yazarı da orta yere getirdi. Ona, halkın önünde şunları söyledi: - Ey akıllı yurttaş! Beni öven kitabını okudum. Teşekkür ederim. Bu iyiliğinin altında kalmak istemem. Eskiden seni gibi övgü yazanlara akıllıların neler yaptıklarını sorup öğrendim. Biz de deli olduğumuzdan elbette delice işler, yani akıllıların yaptıklarının tersini yapacağız. Şimdi sana halkın önünde '' alenen '' teşekkür etmek üzere eşşek suadan gelene kadar sopa çektireceğim. Deliler, başkanlarına, övgü yazan akıllı yazarı bayıltıncaya kadar dövdüler. Yüceltmek için övgü yazmanın da para etmediğini de anlayan üniversite öğretim üyelerinden biri, eski akıllılar yönetiminin ileri gelenlerine sövdü, ağır sözler söyledi. Hızını alamadı, bir de yergi yazdı. Akıllıların başkanı için, - Bu herifi asmalı, kesmeli! Sürmeli! Kızağa geçirmeli! Parça parça etmeli! diye bağırdı. Haber delilerin başkanına gitti. Deli başkan, - Bizler deliyiz, dedi. Anayasaya aykırı hiçbir hareket yapamayız; böyle davranmak bizim deliliğimize yakışmaz. Onun için eski yönetimi ve onun ileri gelenlerini yeren bu yurttaşa, anaysamız ne buyuruyorsa onu yapmak zorundayız. Anayasaları, akıllıların yaptıklarının tersini yapmayı emrediyordu. Akıllılar, böylelerinin yüzlerinden, yanaklarından, alınlarından öpüyorlardı. Deli başkan, - Öyleyse, yüzüne tükürecek ! dedi. Akıllı buna karşı koydu: - Üst makamda hakkımı arayacağım! Deliler soruşturdular: - Akıllılar zamanında eski yönetimi yerip de yükselenler, '' Ben yükselmek istemem, hakkımı aramak için üst makama baş vuracağım! '' diyorlar mıydı? Hayır demiyorlardı. O zaman öğretim üyesinin üst makama baş vurmasına ses çıkarmadılar. Akıllı adam üst makama derdini anlattı. Üst makam sordu: - Eski yönetim ilerigelenlerini ne yapmalı? - Asmalı efendim, kesmeli efendim. - Bir suç mu işlediler? - Ah bilmezsiniz, neler neler yaptılar efendim... - Ne zaman yaptılar? Yeni mi, eskiden mi? - Eskiden efendim. - O zaman neden düşüncelerinizi ya açık, ya kapalı söylemediniz de şimdi söylüyorsunuz? - O zaman korktuk efendim. - Peki, siz o zaman aynı adamı övmüşsünüz. - Hep korkumdan efendim. - Zorla mı övdürdüler? - Hayır, geçim derdi efendim. Çocuk çocuk var efendim. Üst makam yargısını bildirdi: '' Her yeni yönetimin, günün birinde eski yönetim olmak zorunda kalacağı göz önünde tutularak sanığın eski yönetimi değil, dolambaçlı yoldan yeni yönetimi yerdiği anlaşılmış, suçu belli olmuştur.'' Deliler toplandı. Onlar da yargılarını açıkladılar: '' Suçlu, yüzüne tükürülmeye bile değmez !'' Deliler ticarette, bayındırlıkta, sağlık işlerinde, herşeyde o zamana kadar görülmemiş delilikler yapıyorlardı. Yeni Kültür Bakanı, bir gün stadyoma geldi. O gün Arisontopolis'in en ünlü, en eski iki futbol takımın maçı olduğundan stadyomu altmışbin kişi tıklım tıklım doldurmuştu. Bakan, maçı durdurup hakeme sordu: - Ne yapıyorsunuz? - Futbol maçı efendim. - Bu maç dediğiniz şey nedir? - Spordur efendim. - Spor ne işe yarar ? Hakem iyi bir konu yakaladığından bütün bilgisini göstermek için konuşmaya başladı: - Efendim, spor bedeni geliştirir. Sağlam bedende sağlam kafa bulunur. Buyüzden memleket gençliğinin iyi yetişmesi, gelişmesi, canlı, çevik olması için spora çok önem veriyoruz. Bakan, - Peki ama, dedi, gördüğüme göre bu futbol denen sporu, şu çayırdaki yirmiiki delikanlı yapıyor. Bu seyreden altmışbin kişiye ne oluyor? Yoksa insan maçı seyrederken de gelişiyor, kuvvetleniyor mu? Bakanın çevresindekiler şaşırdılar. Bir yanıt veremediler. Deli Bakan seyircilere baktı. Davul gibi göbekli bir seyirciye, - Maşallah, vücudunuz amma biçime girmiş! dedi. Bağırmaktan sesi kısılmış bir delikanlıya, - Galiba sizin gırtlağınız kuvvetleniyor, dedi. İskelet kadar zayıf bir adama, - Size de spor yaramış! dedi. Sonra emir verdi: - Bütün seyirciler, çayıra çıkıp takım takım top oynayacaklar. Şişman, sıska, göbekli, yaşlı, hastalıklı seyirciler çayıra dökülüp soluya soluya dilleri bir karış dışarda, yere serilene kadar top oynadılar. Vücutları hamladığından bir ay hiçbiri kıçını kaldıramadı. Deliler iyice işi azıtmışlardı. İlerigelen bir deli bir gün bir toplantıya gelmişti. Toplantıda bulunanlar onu hararetli aklışlarla karşıladılar. Şaşıran deli onlara sordu: - Ne var? - Bişey yok. - Bişey yoksa neden alkış tutuyorsunuz? - Siz geldiniz de... - Geldimse ben geldim, size ne oluyor? Yani beni, yürüdüm diye mi alkışlıyorsunuz. Kötürüm olmayan elbette yürür. Uçsam, eh anlarım. İlerigelen deli, toplantıda bulunanlara birbirlerine bakıp yirmidört saat alkışlamak cezası verdi. Delilerden biri bir gece kulübüne gitti. kulüpte bir artist kadın müzikle dans ederek soyunuyordu. Deli, seyircilere, - Ne seyrediyorsunuz? diye sordu. - Çıplak kadın vücudu. - Buraya bunun için mi geldiniz? - Evet... - Kaç para verdiniz? Kimi elli, kimi yüz, kimi de beşyüz lira vermişti. - Bu kadar parayı şu kadını çıplak görmek için mi verdiniz? - Evet... - Bu kadının vücudunda, başka kadınlarda olmayan bişey mi var? Yoksa bacaklarının arasından tavşan filan mı çıkacak? - Hayır. - Peki, bu yaptığınız ayıp değil mi? Seyircilerin en akıllısı, en bilgilisi konferansa başladı: - Aman efendim, hiç ayıp olur mu? Biz kötü niyetle bakmıyoruz ki... Çıplak vücut estetik heyecan verir; bedii zevk verir. Deli, - Anlıyorum, dedi, haklısınız. Ben yanılmışım. Madem ki çıplak kadın vücudu bedii zevk verir, estetik heyecan verir, öyleyse hepinizin karıları, kızları gelecek, şu orta yerde müzikle oynaya oynaya soyunacak. Böylece heyecanımızı hep birlikte arttırmış olacağız. Seyirciler, delinin ayağına kapandılar: - Aman efendim. - Estetik heyecanı yalnız bu kadının vücudu mu veriyor? Emir verdi; bütün seyirciler anadan doğma soyunup cazla oynamaya başladılar. Deliler Arisontopolis'in yüzyıllar boyu kurulu düzenini bozdular...Yapmadıkları delilik kalmadı. Herşeyi allakbullak ettiler. Akıllılar zamanında yapılmış ortada hiçbirşey bırakmadılar. Bir gün bütün deliler toplandılar. Başkanları, - Arkadaşlar! dedi. Arisontopolis'te bozmadık bişey kaldı mı ? - Kalmadı. - Akıllıların yaptıkları herşeyi bozduk mu? * Bozduk. - Kenarda kıyıda bozmadığımız bişey kalmasın. Kendi adamlarından çıkarttılar, arattılar. Hayır, bozmadıkları hiçbirşey kalmamıştı. O zaman başkanları, - Arkadaşlar! dedi. Biz bütün dediğimizi yaptık. Artık ödevimiz bitti. Bundan sonra bize yapacak bir iş kalmadı. Deliler bağırıştılar: - Evet... - Görevimizi yerine getirdik. - İşimiz bitti. Başkan, - Artık tımarhaneye rahat rahat dönebiliriz, dedi. Haydi arkadaşlar tımarhaneye gidelim. Akıllıları salıverelim bizi üstümüzden kapasınlar. Delilerin iş başından çekildiği, tımarhaneye gidecekleri hemen Arisontopolis' te ağızdan ağıza yayıldı. Arisontopolis halkı gözyaşları içinde delilere yalvarmaya başladılar; - N'olur bizi bırakmayın! - Bizi yine o akıllıların eline mi bırakacaksınız? - Sizde hiç acıma duygusu yok mu? Bizi yüz üstü bırakıp nereye gidiyorsunuz? Deliler bu yalvarmalara kulak asmadılar. Hep birden tımarhanenin yolunu tuttular. Akıllıları çıkarıp, kendileri içeri girdiler. Akıllılar tımarhaneden boşanır boşanmaz hemen delilerin üstüne kapıları kapadılar. Sonra, Arisontopolis'te delilerin bozduğu ne kadar iş varsa hepsini yeni baştan düzeltmeye başladılar.Bu da o kadar kolay olmadı. Çünkü, bir delinin bozduğunu kırk akıllı düzeltemez, demişler. Bugün hâlâ Arisontopolis'te pek seyrek de olsa düzgün bir iki iş varsa, deli sanılanların zamanından kalmadır.
·
448 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.