Popüleritesi yüksek olan dünya klasiklerinin bazılarını beğenmem, hatta şişirilmiş olduğunu düşünüyorum. Şimşekleri üzerime çekmemek ve linç yememek için inceleme de yapmıyorum bazen. :)
Bu kitabı da öyle düşünmüştüm başta, ama gerçekten hakkettiği puanı alan, hakkettiği ilgiyi gören bir kitap.
Yer yer kendini tekrar etse de, aynı olay örgülerini bir kaç periyotla sunsa da, son 150 sayfası o kadar mükemmelki, bir solukta okudum. Ucuz benzetmelerden kaçınarak, hem akıcı ve anlaşılır bir dille hem de son derece sanatsal bir dille yazılmış. Hem sade hem de edebi keyif veren çok nadir kitap okumuşumdur. Jack London'ı bu kitabı yazarken hayal ettiğimde hiç zorlanmadığını düşünüyorum. Kitabı okurken sanki bir arkadaşınız karalamaya kendi otobiyografisini yazmış, siz de onu okuyormuşsunuz gibi. Öyle samimi...
Sosyolojik, psikolojik, felsefik pek çok mesajı var. Yüzeysel ve artık neredeyse klişe denilecek burjuvanın ve işçi kesimin karşılaştırılmasını görüyoruz. Normalde bu tür konuları görmekten artık sıkılmıştım klasiklerde. Ancak bu kitap öyle samimiydi ki, ister istemez tekrar düşündürdü bana tüm bu sosyolojiyi. Ve sosyolojik, felsefik unsurların ne kadar klişe de olsa hayatımızdan asla çıkmayacağını, devamlı devamlı tekrar düşünülmesi gerektiğini anladım.
Benim gibi kendi hayal dünyasında kitap kahramanlarından dostlar edinen biriyseniz, Martin Eden en samimi arkadaşınız olacaktır. Onu çok seveceksiniz. İyi okumalar.