Jose Saramago, her ne kadar dünyanın sonunu körlük üzerinden getirmese de genel olarak umutsuzluk hissi ile kıyamet senaryosu oluşturmayı başarıyor. Kitabı okuduktan sonra bazı olaylarını kaç defa arkadaşlarıma büyük bir heyecanla anlattım hatırlamıyorum. Bilmiyorum dizi takip edeniniz var mı ama kitabı okurken, sık sık "Walking Dead" dizisinin bir sahnesini izliyormuşum hissine kapılıyordum. Sanırım kaos, açlık ve hayatta kalma temalarının ortak olmasından kaynaklanıyor.
Arkadaşlarıma büyük bir heyecanla anlattığım olaylardan, benim için en dikkat çekici olanını sizlerle paylaşmak istiyorum. Zaten kitabın kapağında da bahsedilen olay şöyledir; Araba kullanmakta olan bir adam, yeşil ışığın yanmasını beklerken ansızın körleşir, bu esnada başka bir vatandaş, kör olan adamın arabasını alır ve onu eve götürür. Vatandaş, kör olan adama, karısı gelene kadar kendisine eşlik edebileceğini teklif eder, fakat bu ana kadar körlüğün verdiği panik ile, kendisini eve getiren adama güvenip güvenemeyeceği konusunda tereddüde düşer ve adama teşekkür edip gitmesini söyler. Basit olarak anlatmaya çalıştığım olayda, gerçekten yardım etme amacı ile gelen vatandaş, kör olan adamın arabasının anahtarlarını istemediğini fark etmesi ile arabayı alarak gider. Velhasıl sorguladığım, içimizde barındırdığımız iyilik ve kötülük için bazı dürtülerin gerekli olduğudur ve bu dürtülerden sonra içimizde neyin (iyilik mi kötülük mü) ağır basacağını görürüz. Başka bir pencereden baktığımızda ise karanlık karanlığı doğurur şöyle ki vatandaşa güvenmeyip gitmesini söyleyen kör adam, farkında olmadan kendisine yardım eden vatandaşı, hızsızlığa teşvik eder.
Okumanızı şiddetle tavsiye ederim.