Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

192 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Devrim Öncesi Edebiyatında Ütopya: Kızıl Yıldız (1908) Örneği
Dikkat: Tatkaçıran/oyunbozan içerir. Devrim Öncesi Edebiyatında Ütopya: Kızıl Yıldız (1908) Örneği Ulaş Başar Gezgin Ekim Devrimi öncesinde bilim-kurgu romanlarına da ütopya yazınına da bir ilgi oluşmuştu; ancak ütopyanın bilim, teknoloji ve felsefenin yarı-gerçekçi sacayağına oturtulup bir gelecek umuduna çevrilmesi çabası en çok da, sosyalist bir bilim insanı olan Aleksandr Bogdanov’un (1873-1928) 1908 tarihli ‘Kızıl Yıldız’ adlı romanında görülüyor. Günümüzde bilim-kurgu anlatıları, çoğunlukla, varolan olguların aşırılığa doğru uzatılmasıyla, örneğin insanların daha uzun yaşamaları, daha hızlı yolculuk edebilmeleri, yemek yemek yerine hap içilmesi vb. ile öne çıkarken, ‘Kızıl Yıldız’ gibi az sayıdaki siyasal bilim-kurgu anlatılarında siyasal düzenin bir bütün olarak değişimine tanık oluyoruz. Kimilerinde kötüye giden ve okuru/izleyiciyi “tehlikenin farkında mısınız?” diye uyaran ve hatta korkutan ya da varolan dünyanın aslında ne kadar iyi olduğuna okuru/izleyiciyi ikna etmeye çalışan distopyaların (kabus ülke anlatıları) yanında okura/izleyiciye gelecek güzel günler olabileceğini (“güzel günler göreceğiz çocuklar” misali) muştulayan, ama onları boş umutlarla oyalamayan ütopyalar da (düş ülke anlatıları) bulunuyor.[ Bkz. önceki bölüm. ] Bu distopyalar-ütopyalar bağlamında, ‘Kızıl Yıldız’ örneğine bakalım. Anlatıda Ortam-Kişilik-Olay Formülü Başkahramanımız gizli bir bilim topluluğuna davet edilip Mars’a yolculuk yapar. Uzay mekiği, sanki bugün yazılmış kadar gerçekçi bir dille kaleme alınır. Hatta Dünya’nın uzaydan nasıl göründüğüne ilişkin betimlemeler, insansoyu uzaya çıkmadan önce kitapta yer aldığı için önem taşıyor. ‘Kızıl Yıldız’ kurgusal açıdan başarılı bir yapıt. Bu türde sık görülen yanlışlara düşmüyor: “Ütopik yapıtlar, ortamı anlatmaya ağırlık veriyor; ancak, bu ağırlık, olay sayısının az olmasıyla birlikte geldiğinde, belgesel ve ansiklopedi tadında bir sıkıcılık ortaya çıkabiliyor; kişiliklerin yüzeysel olarak ele alınmasında ise, ‘uzay operası’ olarak adlandırılan, uzaya ilişkin Brezilya dizilerine dönme riski bulunuyor. Bu uzay operası riski, yapıtlarda daha az görülse de, ekranda, bol efektli ve bol ikili ilişkili sabun köpükleri olarak karşımıza çıkıyor.” (Gezgin, 2013) ‘Kızıl Yıldız’daki Marslı kişilikler derinlikli bir biçimde veriliyor. Metin, Menni’nin, Netti’nin, Sterni’nin, Letta’nın, Enno’nun ve Nella’nın kişilik özelliklerini birbirlerinden rahatlıkla ayırt edebilmemizi sağlıyor. Sabun köpüğü türünden ikili ilişkiler ise, romanda nadiren yer alıyor. Ortam anlatımından çok toplumsal yaşantının betimlenmesi öne çıkıyor. Gerçi, bunun tersini ileri süren araştırmacılar da var (örneğin, Adams, 1989, s.4). Onlar, ütopyaların bol bol ortam anlatımıyla okuru sıktıklarını; ilgi uyandırmak içinse, kurguya aşk, cinayet, bunalım vb. gibi melodramatik öğeler kattıklarını öne sürüyorlar. ‘Kızıl Yıldız’da bu üçlü kullanılsa da, ortam, belgesel doğrudanlığında verilmiyor; onun yerine, toplumsal ilişkilere yediriliyor. Başkahramanın dediği gibi: “Mars’taki kendine özgü bitki ve hayvan türlerini ya da Mars’ın temiz ve berrak, nispeten seyreltik ama oksijen bakımından zengin atmosferini ya da zayıflamış bir Güneş’in ve küçük ay’ların, iki büyük ve parlak akşam ve sabah yıldızının, yani Venüs ve Dünya’nın yer aldığı yeşile çalan bir renkteki derin ve karanlık gökyüzünü anlatmaya burada zaman ve yer ayıramıyorum. O zaman garipsediğim ve yabancıladığım, şimdi ise rengârenk anılar içinde hoşuma giden ve değer verdiğim bu şeylerin anlatacaklarımla sıkı bir ilişkisi yok. İnsanlar ve insanların ilişkileri benim için her şeyden daha önemli; ve bütün bu fantastik ortamda en masalsı, en gizemli olanlar asıl bunlar.” (s.59) Mars da Sorunsuz Bir Yer Değil! Marslı çocuklar, yaparak öğrenme yaklaşımıyla eğitim görüyor. Yaş grupları birbirlerinden ayrılmıyorlar; birbirlerinden öğrenme ilkesi sözkonusu (s.72-82). Mars’taki üretim planlamasına tanık oluyor (s.64-72), sanat müzesini geziyoruz (s.82-87). Marslıların uyaklı şiirleri dolayısıyla, şiir anlayışının tartışmaya açıldığını görüyoruz (s.88-89). Mars’a sosyalizm gelmiştir ama ‘insanlığın’ trajedisi bitmemiştir. Sınıf savaşları bitmiş olsa da; Marslıların doğayla savaşımı çetin bir biçimde sürmektedir. Marslıların geldikleri ileri düzey, onları aynı zamanda doğal kaynakları tüketme noktasına getirmiş ve onları çeşitli ikilemlere sürüklemiştir (s.89-93). Dolayısıyla, aslında kitaptaki ütopya tam anlamıyla bir ütopya değildir. Marslılar mutludur ama başka türden bir mutluluktur onlarınki. Hatta Enno, kahramanımıza, Dünya yolculuğundan birkaç gün önce, yaşamına son verme noktasına bile geldiğini söyler (s.92-93). Yeni toplumda akıl hastaları vardır (s.95). Mars’ta şiddet de son bulmamıştır; ancak insanlar, sınıflar ve devletler arası savaşlar son bulmuştur. Dolayısıyla, yazarın, ütopyada bile, doğal kaynaklar sorununu ve bireysel sorunları göz ardı etmeyecek kadar gerçekçi bir toplum betimlemesi yaptığını söyleyebiliriz. Onunki, ne bir ajitatif propaganda anlatısı ne de pembe panjurlu bir ev vaadi... ‘Kızıl Yıldız’da ölüm döşeğinde olanlar, güzel manzaralı, bol sanatlı odalara alınıyorlar ve ötenazi hakları var (s.97). Ötenazi biçimindeki özkıyım, yaşlılarda yaygın; gençlerde ise özkıyım az görülüyor, fakat yine de var (s.98). Enno’nun yaşamına son verme girişimini az önce anmıştık (s.127). Yazarın bir kez daha bireysel sorunların tümünün toplumsal sorunların çözümüyle kendiliğinden ortadan kalkacağı biçimindeki kolaycılığa ve iyimserliğe düşmediği görülüyor. Kuşkusuz, bu, bireysel sorunların çoğunu çözecek ama hepsini değil. Başkahramanımız Lenni, Mars’ta psikolojik olarak rahatsızlanıyor ve uzun bir iyileşme sürecine giriyor (s.106-114). Bu süreçten bir aşkla çıkıyor. Sevdiğinin uzay yolculuğu için gerekli kaynaklarla dolu Venüs’e giden ekibe katılmasıyla gelen ayrılıkla birlikte, Lenni, Mars’ta bir proleter gibi yaşamaya karar veriyor ve bir giysi fabrikasında işçi olarak çalışmaya başlıyor (s.119-124). ‘Kızıl Yıldız’, Ütopya mı Distopya mı? İlerleyen sayfalarda kitap, ütopyadan yavaş yavaş uzaklaşmaya başlıyor. Başkahramanımız Lenni, Marslıların 30 yıl sonra kaynaklarının tükeneceği gerçeğiyle karşı karşıya olarak iyimser ifadeyle “Dünya’ya mı Venüs’e mi göçelim?”, kötümser ifadeyle ise “Dünya’yı mı Venüs’ü mü ele geçirelim?” sorusu üstünden hummalı bir tartışma yürüttüğünü öğreniyor (s.139-160). Dünyalıların tümünün Marslıların Dünya’ya yerleşebilmesi için yok edilmesi söz konusu ya da onlara sosyalist ilkeler ışığında Marslı gibi yaşamanın öğretilmesi... Yani “ya yok ol ya da bana benze” taktiği... Sosyalizmin Dünya’nın kendi sınıfsal dinamikleriyle değil Marslıların zorlamasıyla getirilmesi gibi uçuk bir çözüm ileri sürülüyor. Neyse ki sonuçta etik nedenlerle (bunları Netti temsil ediyor) ve teknik nedenlerle (bunları ise Menni temsil ediyor) Venüs’te karar kılınıyor (s.160), sonraki bir gelişmeyle herşeyin tersine dönme olasılığı belirene kadar (s.166). Başkahramanımız Lenni, son bölümde kendini Dünya’da bir akıl hastanesinde bulur. İyileşmesi aylar hatta yıllar sürecektir. Bu arada devrim olmuştur; köylülerin desteğini alamayan bir işçi devrimidir bu ve bu nedenle zikzaklı ilerlemektedir (s.176-177). Para, zorunlu çalışma ve tüketim kısıtlamalarına bu ütopyada yer yok (Wegner, 2002, s.104); ancak bu üçlü çok üstünkörü geçiliyor. Ütopyanın bir dünyayı ele geçirme planına evrilme olasılığı, onu Dünya’nın geleceği olmaktan da çıkarıyor (Wegner, 2002, s.108). Tam da bu bağlamda şu soru sorulabilir: Bogdanov’un bu romanı yazmaktaki amacı neydi? Rus devrimcilerine ve işçi sınıfına nasıl bir sosyalizm kurulabileceğine dair bir model sunmak mı? Öyle ya, Mars düzeni, üretim araçlarının ortak mülkiyeti gibi birçok sosyalist öğeyi taşıyor. Ama aynı zamanda, yukarıda belirttiğimiz gibi, bu düzenin de başka gezegenleri ele geçirmeyi düşünecek kadar büyük bir kaynak kıtlığı ya da daha güncel bir ifadeyle sürdürülemezlik barındırdığını görüyoruz. Marslıların mutlu olmasını bekliyoruz ama öyle değiller. Dahası, Lenni’nin ancak gizlice ulaşabildiği tartışma kayıtları örneğinde olduğu gibi, ‘devlet sırrı’ gibi durumlar da gözlemleniyor (Ferns, 1999, s.163). Sosyalizm düşmanı mıydı öyleyse Bogdanov? Değildi, sosyalizmin ötesinde insan uygarlığının yarattığı çeşit çeşit soruna (bunlara bugün “endüstri-sonrası toplumu sorunları” diyoruz) dikkat çekiyordu; bu anlamda sosyalist ütopya yazınını ileri bir noktaya taşıdığını söyleyebiliriz (Graham, 1984, s.241-242). Öte yandan, Bogdanov’un ‘Kızıl Yıldız’ı kaleme aldığı yıllarda çokça Mars kitabı ve bilim-kurgusu yayınlandığını da gözden kaçırmamak gerekiyor (Adams, 1989, s.5). Yazar, Wells gibi yazarları izliyor olmalı; ancak Bogdanov’a kadar olan bilim-kurgularda siyasal bir bilinç göremiyoruz ve ağırlık, ilgi çekmeye yönelik. Bu yönüyle, Bogdanov’un kendisinden sonra gelen çeşitli bilim-kurgu yazarlarını etkilediği düşünülüyor. ‘Kızıl Yıldız’ın Sosyal Psikolojisi Mars ütopyasında hiyerarşi yok denecek kadar az. Ancak başka gezegenlere gözlerini diktiklerinde bu eşitlik ortadan kalkıyor. Diğer bir deyişle, bizcil (iç-grup) bir eşitlik anlayışı var; kapsayıcı kimlik inşası sözkonusu değil. Ayrıca, ‘Kızıl Yıldız’da adı konulmadık bir sosyal psikolojik yorum var: Dünyaya yönelik bir Marslı işgalinde tüm insanların kendi aralarındaki farkları unutup tek bir güç olarak direneceği gerçeği (Wegner, 2002, s.109). Bu ‘ortak düşmana karşı tek vücut olma olgusu’nu ‘Kızıl Yıldız’dan çok sonra gün yüzü gören ‘Maymunlar Cehennemi’, ‘Kovboylar ve Uzaylılar’ ve ‘Çocukluğun Sonu’ gibi filmlerde de görüyoruz (bkz. Gezgin, 2016b). ‘Kızıl Yıldız’daki bir diğer sosyal psikoloji izleği ise, şaşırtıcı bir biçimde kültürlerarası ilişkiler ve uyum(suzluk) olarak karşımıza çıkıyor. ‘Şaşırtıcı bir biçimde’ diyoruz çünkü Marslı sosyalistler Dünyalı sosyalistin Mars sosyalizmine kolaylıkla ayak uydurabileceğini düşünüyorlardı ve öyle olmadı. Lenni, Marslılara Dünya’yı anlatmak yerine Mars’ta işçi olmayı yeğliyor. Ancak, bu, onun hem yalnızlaşmasına yol açıyor hem de işçilere gönül vermekle birlikte asla bir işçi ol(a)mamış bir küçük burjuva olduğu gerçeğiyle yüzleşmesine. Mars’ta yaşarken, Dünya, onun geçmişi oluyor, bu durum, Dünya’yla iletişiminin olmamasıyla da pekişiyor; Mars ise, geleceği... Ama tam da bu geçmiş-gelecek terazisi onu bunalıma sürüklüyor. Dolayısıyla, ‘Kızıl Yıldız’, gurbet, sıla, göçmenlik, kimlik, aidiyet vb. gibi kavramlar üzerinden yorumlanmaya açık. Zaten sonuçta ortaya çıkan da, Mars sosyalizminin Dünya’nın geleceği olmadığı ve Dünya’nın sosyalizminin daha farklı olacağı oluyor. Dahası, kitabın 1924 baskısına eklenen ve Dünya’da mahsur kalmış bir Marslı’nın ağzından yazılmış olan şiir de kültürel farklar ve bizlik algısı açısından bol bol malzeme sağlıyor. Sonuç ‘Kızıl Yıldız’ın Ekim Devrimi öncesinde de sonrasında da çok sayıda baskı yapması, onu incelenmeye değer kılıyor. Yapıtı yapısal olarak çözümlediğimizde başarılı bir anlatıyla karşılaşıyoruz. Ütopya yapıtlarında sıkça rastlanan hatalar, ‘Kızıl Yıldız’da görülmüyor. Kitap, endüstri sonrası toplumların sorunlarını öngörmesi ve bireysel sorunları toplumsal sorunlara indirgememesi dolayısıyla türünün sonraki örneklerinden ayrılıyor. Diğer bir deyişle ‘Kızıl Yıldız’ tek bir nedenle değil çok sayıda nedenle türünün öncüsü niteliğini taşıyor. Ütopyayla distopyanın bir süre sonra içiçe geçtiği metinde, ütopik sosyalistlere özgü ‘hayaller alemi’nde yaşayıp güncel gerçeklerden kaçmak söz konusu değil; çünkü Bogdanov’un ütopyası distopik öğeler taşıyor. Son olarak, ‘Kızıl Yıldız’ın grup oluşumu ve gruplararası ilişkiler ekseninde sosyal psikolojik açıdan yorumlanmaya açık bir metin olduğunu da belirtelim.[ Bu yazıda ‘Kızıl Yıldız’ın devamı ya da kurgusal olarak öncülü niteliğindeki ‘Mühendis Menni’ye değinilmedi; bunun temel nedeni, bu yapıtın ütopik/distopik olmaktan çok kurmaca-tarihsel bir nitelik taşımasıdır.] Kaynakça Adams, M.B. (1989). “Red Star”: Another Look at Alexandr Bogdanov. Slavic Review, 48, 1, 1-15. Bogdanov, A. (2015). Kızıl Yıldız (3. basım). Rus.çev. Ayşe Hacıhasanoğlu. İstanbul: Yordam Kitap. Ferns, C.S. (1999). Narrating Utopia: Ideology, Gender, Form in Utopian Literature. Liverpool: Liverpool University Press. Kaynak: Gezgin, U. B. (2017). Anlatıbilim Açısından Roman, Öykü ve Masal İncelemeleri (2000-2017) [Novel, Story and Fairy Tale Analyses through Narratology]. ANLATIBİLİM AÇISINDAN ROMAN, ÖYKÜ VE MASAL İNCELEMELERİ (2000-2017) Prof.Dr. Ulaş Başar Gezgin Yazında Ezilenler ve Ezilenlerin Yazını 1. Marksist Açıdan Türk Romanı. 2. Sovyet Türkologlarının Gözüyle Türk Yazını. 3. Yaşar Kemal’i Yaşar Kemal Yapan 6 Özellik. 4. ‘Boynu Bükük Öldüler’: İlk Yılmaz Güney Romanı. 5. Yıllar Sonra Yeniden Genç Gorki ve Arabesk. 6. İvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu? 7. Bulgaristan Hatırası Bir Marksist Türkolog: İbrahim Tatarlı Sabahattin Ali Yazını 8. Anlatıbilim Açısından Kürk Mantolu Madonna. 9. Merhum Marko Paşa’nın Size Çok Selamı Var. 10. ‘Değirmen’de Sabahattin Ali Öykücülüğü. 11. ‘Kağnı’da Sabahattin Ali Öykücülüğü. 12. ‘Yeni Dünya’da Sabahattin Ali Öykücülüğü. 13. ‘Sırça Köşk’te Sabahattin Ali Öykücülüğü. 14. ‘Ses’te ve ‘Esirler’de Sabahattin Ali Öykücülüğü. Gülmece ve Hiciv Anlatıları 15. Muzaffer İzgü Öykücülüğü: Azrail’den Bir Namussuz’a. 16. Gülmece yazarı olarak Hasan Hüseyin: ‘Made in Turkey’. 17. ‘Bay Düdük’ (1958). 18. Bir Heccav Olarak Ümit Yaşar Oğuzcan. Çokkültürlü Yazın Çokkültürlü Toplum 19. Türk Yazınında ‘Etnik Öteki’ İmgesinin Açımlanmasına Giriş Olarak Hüseyin Rahmi Yazını ve “Yankesiciler” Adlı Öykü. 20. Çokkültürlü Toplum Çokkültürlü Öykü: Sait Faik Öykücülüğünde Ermeni İmgesi. 21. Saroyan Öykücülüğü ve Yetmiş Bin Süryani. Masallar ve Efsaneler 22. Eskimeyen Bir Yazın Evreni: 30 Yıl Sonra Yeniden Behrengi. 23. Ferçler ve Zebler: ‘Binbir Gece Masalları’ Üstüne Bir İçerik Çözümlemesi Denemesi 24. ‘Masalın Aslı’. 25. ‘Vietnam Efsaneleri/ Vietnam Söylenceleri’. 26. Tibet Masalları. Vietnam ve Tayland Yazını 27. ‘Direnme Savaşı’: Direnenlerin Tarafından Vietnam-Amerikan Savaşı. 28. ‘Şafakta Kazandık Zaferi’. 29. Bir Vietnam-Amerikan Savaşı Romanı: Gök Cephesi 30. Siyam Romancılığı Bağlamında Romanda Gerçeklik Sorunu. 31. Siyamlı Romancı Siburapha’nın Yaşamı. 32. Siyamlı Şair Sunthorn Phu’nun 'Phra Abhai Mani' Adlı Yapıtındaki Anlatının Özeti ve Değiniler. Türkiye Yazını, Türkçe Yazın 33. Öykücü Yönüyle Ahmet Cemal’i Anarak. 34. Torik Akını: Az, Öz, Akıcı, Okunası 35. İstanbul Öyküleri. 36. Onyıllar Sonra ‘Vatandaş’ı Yeniden Okumak 37. Ölü Çiçekler Müzesi’nde Gezinti. 38. ‘Uzaklara Mektuplar’. 39. Ali Rıza Arıcan Öykücülüğü 40. Puslu Kentin Mavisi: Modern Çin’den Öyküler. Taylan Kara Yazını 41. Poe’nun Kuzgunu: Derinden ve Uzun... 42. ‘Böyle de Buyurabilirdi Zerdüşt’: Hiççi Bir Başarı Öyküsü. 43.‘Vasatlığa Giriş Dersleri’: Yine de İnsana Dair. 44. Vasat Edebiyatı 101: Mizahla Polemik Arasında. Ütopya Anlatıları 45. Uzaklaşan Ütopya ve Distopyalaşan Dünya. 46. Devrim Öncesi Edebiyatında Ütopya: Kızıl Yıldız (1908) Örneği. İranlı Öykücüler 47. İranlı Öykücüler: Hem Yakın Hem Yakın (1-4). 48. Çağdaş İran Yazınının Öncüsü Sâdık Hidâyet (1-4). Avrupa Yazını 49. Fransız Yazınında Bir ‘Muhalif Yazar Miti’ni Sorgulamak: Marguerite Duras. 50. (Ölüm Yıldönümünde) Jose Saramago’yu Anarak... 51. Bilişsel Bilimlere İlişkin Bir Roman: ‘Düşünce Balonları’ Diğer Yazılar 52. Darüşşafaka ve İmkansız Hayatlar. 53. Endonezya’dan Bir Öykü: ‘Kral, Cadı ve Papaz’. 54. Azerbaycan’dan Bir Öykücü: Anar. 55. ‘En-Dor’a Giden Yol’. 56. İki Çocuk Öyküsü: ‘Başka Karıncalar Diyarı’ ve ‘Yerle Gök Arasında’ 57. Defterde Kalan Borges (1899-1986) Dipçeleri. 58. Latin Amerika’nın Çatık Kaşları: Bir Cehennem Ağacı Olarak Muz Ağacı. 59. Başka Dünyalar Açısından Nobel Yazın Ödülü’ne İlişkin Değiniler. Gezgin Yazını 60. Ulaş Başar Gezgin’le Yeni Romanı Üzerine (Söyleşi). 61. Babasız Bir Roman Kişiliği Yaratmak (Söyleşi).
Kızıl Yıldız
Kızıl YıldızAlexander Bogdanov · Yordam Yayınları · 2015212 okunma
··
679 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.