Lâtin harflerine taraftar olanlar ne istiyorlar? Tasavvutlu, (sesleme, fonasyon),Lâtin harfli bir elifbâ. Tasavvutlu demek, mahreçli hemen hemen bir ve fakat şekilleri muhtelif olan harfleri bir tek harf ile göstermek demektir. Meselâ mahreçleri hemen hemen bir olan "zel", "ze", "zı" şekilleri yerine "ze" şeklini kullanmak gibi. Ben bir dakika için olsun Lâtin harfleri taraftarlarıyla hem Fikir olmak ve onlarla beraber elyevm, bizde kullanılan "se", "hı", "ze", "sad", "dad", "tı", "zı", "ayın", "hemze" harflerini lisanımızdan ihraç etmek istiyorum. Bu ameliyeyi ikmal ettikten sonra bizce kabul edilecek olan Lâtin harflerinin şekilleriyle basıl mış kırâat kitapları çocuklara dağıtacağız. Bunlar bir ay zarfında çatır çatır kırâat öğreneceklerdir. Buraya kadar Lâtin harfleri taraftarları haklıdır. Çünkü çocuklar, Arap harfleriyle yazılmış kitapların kırâatini a'zami olarak ancak üç ay da öğrenebilirlerdi. Bu da çocukların hesabına iki aylık bir kâr demektir. İşte Lâtin harfleri taraftarlarının en büyük ve belki yegâne delili budur. Ben meseleyi bu kadar basit görmüyorum. Mesele, âdî bir elifba meselesinden ziyâde memleketin irfanı meselesidir. Latin harflerinin bütün fevâidinden (faydalar) istifade edebilmek için evvel-be-evvel Türkçemizi, İlmî ta'birat icâd edecek bir hale getirmek lâzımdır. Diğer tabirle, lisanımızın ıslahatına elifbadan değil, nefs-i lisandan (dilin kendisinden) başlamalı. Aksi takdirde Lâtin harfleri memleketin geri kalmasına yardım etmekten başka bir şeye yaramaz.
.
.
Bir aralık eski Bahriye Nezareti Tercüme Kalemi'nde çalıştım. Bu kalem, gördüğü işin envai itibariyle Türkiye'nin en mühim ve en zor bir kalemi idi. Burada tercüme heyetini en ziyâde uğraştıran iki lügat kitabı var idi. Biri meşhur Krupp fabrikasının toplattığı ta’birat ve ıstılahat-ı askerîyeyi hâvî dört ciltlik lügat kitabıyla^1) (Bu dört ciltten ikisi Almanca-îngilizce, diğer ikisi Almanca-Fransızca) ta’birat ve ıstılahat-ı bahriyyeyi hâvî 800 sahifelik kocaman İngilizce-Almanca-Fransızca-Italyanca lügat kitabı^1 2) idi. Hâl-i hâzırda Türkçe pek basit ve pek dar bir lisan ve yine hâl-i hâzırda yaratıcı kuvve-i mihanîkiyye sisteminden mahrum olduğu için bu iki lügat kitabının İlmî ta'biratının hiç olmazsa yüzde sekseni Arapça, Acemce kelimelerle tercüme olunur. Şimdi Lâtin harflerinin isti'mal ve bâlâda sayılan dokuz harfin lisanımızdan ihraç edildiği farz olunsun. Ne olacak? Hangi lisan ile bu askerî ve bahrî ta'birati kullanacağız? Türkçe ile mi? Kabil değil, çünkü Türkçemiz pek fakirdir. O halde memlekette, millî irfan müesseselerimizde yetişmiş mütefennin askerî ve bahrî zâbitler bulunmayacak ve askerî mütehassıslar olmayacaktır. Çünkü tasavvutlu Lâtin harfleri buna mani olacaktır.
Ortada bir felsefe lügat kitabı mevcuttur. Ta'birat-ı İlmiyesinin hiç olmazsa yüzde sekseni Arapça ve Acemce'dir. Lâtin harfleri kabul olunursa, memleketimizde birinci şıkta zikrolunan esbâbtan dolayı felsefenin okunması gayri mümkün olacaktır.
Vaktiyle muavini bulunduğum Alman profesörü G. Bergschtreser Bey ile beraber tasavvufta dair uzun bir tetebbu yazdık. Bu tetebbuda, hiç olmazsa yüzde sekseni Arapça ve Acemce olmak üzere dört yüz tâ'bir vardır. Lâtin harflerinin kabulü üzerine yukarıda zikrolunan esbâbtan dolayı mekteplerimizde tasavvut ilminin tedrisi mümkün olmayacaktır.