Gökçeada’da bir kırtasiyeden aldığım ve beni oldukça etkileyen “Bir Çift Ayak”
Metropolü, kargaşayı, kalabalık içinde nefes alamayacak durumdayken bile tepkisizce durup beklemeyi hissediyorum romanda. Sayfalar ilerlese de başlıklar geriye sarıyor kendini ve bu bana dikte edilen hız toplumunda, gündelik yaşama yetişmek için daha da hızlı olmamız istendiğinde bir noktadan sonra yerimizde saymamızı ve hatta gerilememizi hatırlatıyor. Kitap, giysi, tabak, çanak tüm bu nesneler yalnızca birer fazlalık oluşturuyor, bunları gerçekten isteyen ben miyim? Standart bir ev, standart bir iş, 36. Kattan şehrin bir kısmını izlerken Edward Hopper’ın yalnız insanlarına dönüşmek. “Kanımızı emen şehir’i” tüm roman boyunca hissetmek.