Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

164 syf.
10/10 puan verdi
Bir Köy Enstitülü daha..
"Ben buralarda dolaşırken İstanbul'da bir kadın şairi Boğaz'da, Pendik'te, Florya'da, Şişli'de hanımlarla röportaj yapıyordu:- Atatürk'ün kadın konusundaki devrimleri gayesine erdi mi? diye soruyordu.Onlar da:- Evet, diyorlardı." Dursun Akçam Cumhuriyet tarihinde ilk defa 1963 yılında Doğu (Ardahan-Kars-Ağrı..) illerinde köylü kadınların ve çocukların durumunu aktarmak adına röportajlar yaparken İstanbul'da kadın devrimleri hedefine ulaşılmış sayılıyordu.. Hangi devrimler bunlar? Köylü kadınların hâlâ varlığından habersiz olduğu kadın hakları devrimleri mi? Atatürk'ün başlattığı bu devrimleri sözün ötesine taşıyan herhangi bir iktidar geldi mi şimdiye kadar? Köylüyü yolunacak kaz olarak görmeyen bir iktidar oldu mu? Seçim zamanında da köylü el üstünde tutulur "Milletin efendisi" olur. Seçim biter siyasiler başa geçer köylü "milletinin uşağı" olur. O yüzden soruyorum hangi Cumhuriyet, hangi devrimler, hangi ilerici hareketler?... Bu ülkede Cumhuriyet değerleri hiçbir zaman tam olarak yaşatılmadı, yaşatılmayacak da. Cumhuriyet rejimi, devrimini tamamlayamayan halklar için zararlıdır çünkü aydınlık karanlığı devirmeden önce gelen demokrasi anlayışı akla hayale sığmayacak kadar zıt iktidarları zirvede tutabilir. Laik bir ülkeyiz ama onlarca tarikat devlet yapılanmasının içinde, Demokratik bir ülkeyiz ama başa gelen iktidar kök salıyor, Sosyal bir devletiz ama bir avuç milyarder, birkaç avuç üst tabaka siyasi, birkaç avuç orta tabaka siyasi, birkaç avuç üst tabaka memur dışında ülkenin zenginliğine erişen yok! Halka gelince "üç öğün simit çay neyinize yetmiyor".. o yüzden bu masalları geçelim bizde ne domokrasi var ne laiklik var ne de Cumhuriyet değeri... Dursun Akçam Cilavuz Köy Enstitüsü mezunu olan bir yazarımız. Bu enstitü Kars'a 30 Kilometre Ardahan'a 50 kilometre uzaklıkta bir yerde kurulmuştur. Türk Eğitim Tarihinin en ilerici, en büyük hamlesi olan Köy Enstitüleri devletin erişmekte yetersiz kaldığı en ücra köşelere dahi eğitim olanağı götürmeye başlamıştı. Hem de yapıları, sistemleri, yurtları kendi kendilerine imal ederek.. İşte Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç önderliğindeki bu ilerici eğitim hareketi devam etseydi bugün "Cumhuriyet"imiz var, "Demokrasi"miz var diye övünebilirdik. Çünkü Enstitü mezunları haksızlığa karşı sessiz kalmazdı, yolsuzluğa karşı sessiz kalmazdı ve yetiştirdikleri öğrenciler de onlar gibi olup şimdiki kokuşmuş tüm sistemlerden bizi kurtarabilirlerdi. Ama Ardahan'dan çıkıp toplumsal aksaklığı dile getiren Enstitü mezunu bir öğretmen çıkar sahiplerinin çıkarlarına terstir. Ülkenin içinde bulunduğu bataklığı gözler önüne sermek için eser üreten bu yazarlar tabii ki unutturulacak, sansüre uğrayacak, hapse atılacak ve sürgüne gönderilecekti... Dursun Akçam'dan 13 yıl önce toplumsal hayata yönelik gözlemleri tüm şeffaflığı ile ortaya koyan Mahmut Makal'ı da kimse dinlemedi. O yüzden bugün kimse çıkıp da elli altmış yıl önce Türk Aydını neredeydi diye sormasın sakın. Onlar her şeyiyle mücadele ettiler ama o zamanda yaşayan insanlar ve şuan yaşayan sizler, bukalemun aydınlara kulak verdiniz, gözlerinizi topumcu gerçekçi edebiyata kapattınız şimdi içinde bulunduğunuz bataklıktan kurtulmanın da yolunu arayıp bulun artık.. Dursun Akçam bu eserinde röportajlardan elde ettiği bilgilere yaşayan yazısız halk kültürünün en önemli değerlerinden olan "mani"leri monte ederek yazılı ve sözlü edebiyatı bir arada sergilemiş. Bu çok önemli çünkü sözlü edebiyat halk yaşantısının bütün yönlerine dair bilgileri içerir. Toplumcu gerçekçi edebiyatı okumadan ülke olarak neden bir arpa boyu yol gidemediğimizi anlayamazsınız. Bu sitede bu konuya ağırlık veren insanlar var edebi manada öldürülen bu yazarları diriltmek için uğraş veriyoruz. Elimizden geldiğince de uğraş vermeye devam edeceğiz. Evlenmeler: 1- "Doğu köylerinde kadının çilesi evlenmeyle başlar. Genç kızlık devresi çok kısadır. Hiç yoktur desek yeridir." Kaleden indim ancak, Ne kız oldum, ne gelin, Başımda kara çarşaf, Odlara yandım ancak." 2- Esmani ile evlenen Çengelli köyünden Hazal, Türkçe bilmiyordu.Koca evine uymadı, kocası ile anlaşamadı. Beğenmiyordu kocasını. Bir, iki sefer gemi azıya alarak kaçtı. Geri getirdiler. Durmadı yine kaçtı. Sonunda Aras nehrine atti kendini. Ağıt yaktılar arkasından: Gelin ettiler beni elim kınalı kaldı. Yâd ele sattılar beni dilim kilitli kaldı. El ettim imdat dedim ölümü Aras aldı. Aras Aras sen Aras sellere saldın Aras. Ardahan yöresinde başlıca evlenme türleri: (bu bilgiler 1963 yılında derlenmiştir) • Yabana Gitmesin: Kızlar ele gitmesin diye sekiz dokuz yaşlarında erkek akrabaları ile nişanlanır. • Hizmetkar yerine: Ağalar ücretli emek yerine bir başlık parası ile ömür boyu "hizmetkar" olacak gelin alır. • (Açık) Arttırma, • Kuma Üstüne Kuma, • Yaban Kız: Ana-baba dışarı köylerden "yaban" kız almayı çıkarlarına daha uygun bulurlar. Gelin, baba evine sık sık gidemez. Evde dayak yediği zamanlar kolayca kaçamaz. Köyde taraf çıkanı bulunmaz. Böylece evine daha çok bağlı olur. • Yenge İle Evlenme, • Analı-Balalı: Dul erkek, evlenirken erkek çocuğunu da düşünür. Kızı olan bir dul bulmaya çalışır. Anasını kendi kızını da oğlu alır. Böylece bir taşla iki kuş vurmuş olurlar. Böylelerine analı- balalı derler. Kız çok küçükmüş, oğlan büyükmüş önemi yoktur. Yalnız cins ayrılığı yeter. Baba kaynata ana kaynana olur. Söz dinletir, saygı görürler. Kocalar neden dayak atar? • Gelin-kaynana çatışması • Koca evlenmek isteyince (karşı çıkan kadın dayak yer) • Yokluk; • Niye oğlan doğurmuyorsun? • Urçan; Çocuk doğurmayan kadınlara denir. (Kısır, dişi katır) kusurlu olan erkek olsa bile dayak yiyen kadın olur. • İt Gibi Enikledin; Çok çocuk doğuran kadınlara kullanılan bir ifade. Çok çocuk doğurmak "kadının" yüzündendir ve bakılması gereken çocuk sayısı arttıkça erkek maddi zorluklar çeker ve dayak yiyen yine kadın olur... - Hamuru çok yoğurmuşsun.- Tavaya yağı fazla koymuşsun.- Çuvalın ucunu bitirmişsin.Karıya dayak atmanın başka nedenleri de var:- İzinsiz babanlara gitmişsin.- Yoldan geçen yabancılara bakmışsın.- Yaşmaksız kapıya çıkmışsın..... Köy ortamında aşklar; Gönüllüler. gönülsüzler, sevenler, sevmeyenler seslerini ancak mânilerle ulaştırırlar birbirlerine Oğlan kızın canını sıkmışsa, kız bu oğlanı istemiyorsa öfkesini hemen boşaltır: Çitimi çit ederim Ucunu bit ederim Senin gibi oğlanı Peşime it ederim. Delikanlı tutkundur. Kızın öfkesi onu okşar ancak: Atladım daldan dala Elim değdi yaprağa Kız seni almayınca Girmem kara toprağa. Zorla güzellik olmaz. Kız hemen ulaştırır yanıtı: Kar yağar kepek gibi Kız-oğlan ipek gibi Ne peşime düşmüşsün Yal yemiş köpek gibi. "Enişteliğe Gitmek" diye çağ dışı bir ritüel de var. Görücü usulü sözlenenler birbirlerini düğün gününe kadar görmezler. Bastırılan cinsel arzular yüzünden erkek kız tarafından aracılar bulur, rüşvet verir buluşma ayarlar. Topluma yansıyan kısmı: Nişanlıyla sohbet edebilmek, tanımak. Asıl nedeni ise başlık parasını vermemek adına kızın "namusunu" kirletip hamile bırakma "kahramanlığını" sergilemek... Köy çocuklarının doğumu: YÜKÜNÜ DEVİR!"Düzensiz bir doğumla gözünü açar düzensiz dünyasına köy çocuğu. Kuzu doğar gibi, buzağı doğar gibi rastgele doğar. Gelişine göre doğum yeri ev olur,ahır olur, yol olur, tarla olur... Doğurdu yerine "Yükünü devirdi" denir. Ya da Yükünü ne zaman devireceksin?" Cahilliğin, yokluğun doğurduğu batıl inanışlar da çoktur köylerde. Bunların artmasının nedeni devletin yetersizliği, eğitim sisteminin içine dahil olamayan köylü umudu hacı hocada, muska da boncukta arar... ERİŞİK: Erişik, cin mi, şeytan mı, peri mi ne? Bilmezler. Doğan her çocuğun düşmanıdır erişik. Göm gök hasta eder, köpük kusturur, kurturur, çöplere çevirir, değnek biçimine sokar öldürür. Kadınları da boş bırakmaz çocuk düşürtür, memelerinde sütü kurutur. Lohusalan hasta eder, bayıltır, delirtir, sarartır, kanını yutar ak ak yazmaya döndürür. «Yaman bir nefes, Kötü bir yel>dir erişik. BONCUK: Ballı Hala, ballandıra ballandıra anlattı: "Boncuğa inanmayan külliden kâfir? Katırı gunnatır, döl döktürür tüm canlılara, ineğe, koyuna, havada uçan kuşa... Ezrailin pençesi, Cebrailin suratı var onda. Temindarın karışı Almasa sıktı, ana rahminden dört aylık çocuk düşürdü, Gülgeze sıktılar, kısır kadın çocuk doğurdu. Kel Fatma, Sultanın çocuğuna sıktı, çocuk iflâh etmedi. Mamonun ahırına sıktılar... Boncuk sıkma dedikleri şey üstün güçlere sahip olduğu düşünülen bir boncuğun kötülük yapılmak istenilen yerde sıkılmasıdır bu kadar işte... Çocukların Çalıştırılması: Çocuk ekonomik bir araçtır. Özellikle erkek çocuk ailenin maddi yükünü çektiği için erken yaşlardan itibaren ağaların yanında, gündelik işlerde, dağlarda çayırlarda nerede iş varsa o çocuklar oradadır.. NÖKER ÇOCUKLAR: «Çocuk, ihmal, zulüm ve istismarın bütün şekillerine karşı korunacaktır. Çocuk, herhangi bir şekilde ticaret metası olamaz.» Birleşmiş Milletler, Çocuk Hakları Beyannamesi 1959. Türkiye Cumhuriyetinde kölelik var mıdır? Cumhuriyetimizde 1963 yılının Ardahan taraflarında kölelik vardı. Kimse bunu umursamadı. Ne Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Beyannamesi ne Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti meşru kölelik sisteminin mağdurları Nöker Çocuklar... Doğu köylerinde süregelen bu kölelik düzeninde köle demezler de "Hizmetkar" ya da "Nöker" derler. " Nökerin gecesi, gündüzü yoktur. Akan sular durur nöker durmaz. Kırkına varmadan güçlerini, sevinçlerini yitirir, yarım adam olur, kalırlar ortayerde. Möhrem ağaları yüz vermez olur, yaşamak korkunçlaşır. Nöker çocukları, fukara çocuklar, kimsesiz yetimler anadan doğma nöker sayılırlar. Nöker çocuklara köle gözü ile bakılır. Evin bir köşesinde, genellikle ahırlarda yatar kalkarlar. Yatakları yüzsüz yorgan, eski bir hasırdır. Urbalarını açmaz, çarık çorapları ile girerler yatağa. Gecenin her saatinde tetik olmaları gerekir." Nöker çocukların çekmişlikleri alınlarından okunur. Küçük gövdelerinin taşıyamayacağı yükler, ezmiş yuğurmuş, yeniden şekil vermiştir onlara. Gülmezler kolay kolay. Yaşlıların bir kopyası gibidirler. Onlar gibi davranır, konuşur, düşünürler... Çoban Kıllo "Kıllo, Dul Zello'nun oğlu. Tek çocuğu vardır. Yemedi yedirdi. İçmedi içirdi. Giymedi giydirdi. On yaşına kadar getirdi onu Kıllo'nun kaderinde kölelikten başka bir şey yoktu. Ne hükümet var ortada ne de hükümetin sosyal yardımı, okulu kolu kanadı. Kıllo'yu, Bekir ağaya nöker verdi anası. Yıllığı bir erkek dana, üç teneke arpa, bir kat don gömlek, bir bulus... Evdeki pazar çarşıya uymamıştı ama zararı yoktu. Dananın eşini ikinci yıl alırdı. Kıllo, Bekir ağanın on sekiz ineğini her sabah ağıldan kaldırır, otlatmaya götürürdü. Günde iki sefer sağına getirirdi inekleri.. Bir gün inekler otlarken uyuyakaldı Kıllı. İnekler ormana doğru gitti. Uyanınca inekleri göremeyen Kıllo panikledi geri dönerse Ağa onu öldürür giderse nereye gidecekti.. Kıllo kayboldu. O gün bu gündür eve dönmedi. Anası Dul Zello göğsünü döve döve düştü ormanlara Aradı, düzova komadı Kıllosunu aradı. Her gördüğü adama sordu, yerde gezen tilkiye, gökte uçan kuşa sordu. Kıllo yoktu. Aklını oynattı. Günlerce ormanlar, -Kıllo! Kıllo! Kıllo! dedi inledi. Ormanlar inip kalkıyordu, dağ, taş ses veriyordu! Kıllo yoktu..Zello, ormanlar kurtlarla, kuşlarla dost olmuştu. İnsanlardan kaçıyordu. Ağıt yankıları geliyordu uzaklardan: Kıllom Kıllom çoban Kıllom! Daye (ana) kurban fakir Kıllom! Kıllom, Kıllom, yetim Kıllom! Kıllom! Kıllom! Kıllom! Sizler gitseydiniz duyardınız Zello'nun ağıtını. Şimdiye kayalar arasında parçalanmış ölüsünü zor bulursunuz..."
Analar ve Çocuklar
Analar ve ÇocuklarDursun Akçam · Yeni Büyük Dağıtım Yayınları · 19728 okunma
··
346 görüntüleme
Sultannn okurunun profil resmi
Çocuk gelinlere mi, çocuk işçilere mi, Çoban Kıllo'ya mı yansak? Yoksa ülkemizin hiç değişmeyen kaderine mi yansak. Ağalar kendilerine çocuk gelin, çocuk işçi, Çoban Kıllo bulmak için kapattırdılar Köy Enstitülerini. Amaçlarına da ulaştılar. Kapanmamış olsaydı cumhuriyet devrimleri ülkenin her yerine ulaşacaktı. O zaman da işlerine gelmeyecekti. Ülkemizin kapanmayan yaralarını TOPLUMCU GERÇEKÇİ yazarlardan daha doğru kim anlatabilir? Gerçekleri anlattığı için unutturulmaya çalışılan TOPLUMCU GERÇEKÇİ yazarlarımızı gün yüzüne çıkarmaya devam. Sitede bu anlamda yapılan çalışmalara hep birlikte destek olalım. Eline sağlık, yine mükemmel bir inceleme okudum.
Adem okurunun profil resmi
Yorumunuz için teşekkür ederim ederim Hocam. Toplumcu Gerçekçi edebiyat geleneğini el birliği ile unutturanlara inat hatırlatmaya, yaşatmaya devam edeceğiz.
Yeşim okurunun profil resmi
Adem, eline sağlık.İncelemen çok güzel olmuş ☘️ Kanayan yaramız da işte bakma kimsenin umrunda değil asıl efendilerimiz..
Adem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. Evet dediğin gibi kimsenin umrunda değil o yüzden çoğunluğu oluşturan kandıranlar ve kandırılanlar gül gibi geçinip gidiyor.
Bu yorum görüntülenemiyor
depaysement okurunun profil resmi
Çok çok çok iyi bir inceleme gerçekten. Eline sağlık. :)
Adem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. :)
Sibelll okurunun profil resmi
İncelemenin içeriği o kadar dolu dolu ki, ele alınmayan konu kaldı mı? Diye düşündürdü açıkçası...ellerinize sağlık.:)
Adem okurunun profil resmi
:) daha çok konu var ben sadece dikkat çekmek için belli başlı yerlere değindim. Teşekkür ederim yorumunuz için.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.