Enver, İstanbul’da değildi. Ruslara karşı savaşacak bir orduyu yönetmek üzere Kafkaslara gitmişti. Yerine vekâleten Topal Hakkı Paşa6 bakıyordu. Enver’in özel çekişmeleri, onu hiçbir şekilde ilgilendirmiyordu. En iyi subaylara, hem de hemen ihtiyacı vardı. ingilizler iki kez savaş gemileriyle Boğazlardan geçmeye çalışmışlardı. Alınan tüm istihbarat, Gelibolu’ya çıkarma yapmak üzere Mısır’da büyük bir ordu hazırladıklarını göstermekteydi. Liman von Sanders de büyük bir hızla bu saldırıya karşı koyacak yeni bir ordu hazırlama çabasındaydı.
Hakkı Paşa, Mustafa Kemal’in politikadan uzak durduğu sürece çok yetenekli bir subay olduğu yolundaki sicilini biliyordu. Telgrafla onu çağırdı ve Liman von Sanders’e tavsiye etti. General de Mustafa Kemal’e Gelibolu Yarımadası’nın güney kesimindeki birliklerin kumandasını verdi.
Von Sanders’in ortalama Türk subayı konusunda oldukça olumsuz düşünceleri vardı; ama kısa sürede Mustafa Kemal’in ortalamanın üstünde olduğunu takdir etti. Hiç kuşku yok ki, geçinilmesi güç biriydi, sözünü sakınmıyordu; düşüncesini dile getirirken ters ve haşindi. Bir keresinde Alman generale Almanya’nın nihai başarısının hiçbir şekilde kesin olmadığına göre, Bulgaristan’ın tarafsız kalmakla son derece yerinde davranmış olduğunu söylemişti. Bir başka fırsatta da. Alman genelkurmayının canicesine ağır ve dikkatsiz olduğuna işaret etmişti. Fakat bir asker olarak görevini çok iyi yapıyordu. Düşüncelerinde berrak ve kararlarında kesindi. Kanılarını daima somut gerçeklerle desteklemekteydi.
Her iki erkek de son derece kibirli olduğu için, von Sanders’le sık sık ve şiddetli fikir ayrılıklarına düşüyorlardı. Bununla birlikte, Mustafa Kemal bir Prusyalı bakış açısına ve tavırlarına sahip olduğu için, von Sanders onu gayet iyi anlıyordu. Katı, patavatsız ve mağrurdu; fakat hepsinin ötesinde, o birinci sınıf bir savaşçıydı.
Onu “Muhteşem bir asker bir önder” olarak değerlendiren von Sanders, Mustafa Kemal’e çok güveniyordu.
Mustafa Kemal de, yabancılara, özellikle de Enver’in getirdiği müdahaleci Almanlara karşı duyduğu nefrete rağmen, von Sanders’e saygı duymaktaydı. Alman’ın cesur ve becerikli bir asker olduğunu teslim etmişti.
Onun herhangi biri hakkında pek ender olarak olumlu sözler söylediği göz önüne alınırsa, kendisi için alışılmadık bir cömertlik anında; “Liman von Sanders’de üst düzey bir askerin bütün özellikleri var. Çoğu zaman anlaşamıyoruz; fakat bir kere emrini verdiği zaman, onları en uygun şekilde yerine getirebilmem için beni tümüyle serbest bırakıyor.” demişti.
Kahire ve Atina’daki tüm haber kaynaklarından, ingilizlerin saldırmak üzere olduğu haberi gelmekteydi. Mısır’da seksen bin kişilik bir ordu hazırdı; büyük bir filo da harekete hazır bir şekilde emirlerini bekliyordu.
Von Sanders, çözümü çok güç bir sorunla karşı karşıyaydı. Gelibolu Yarımadası’nın kıyı şeridi yaklaşık seksen beş kilometre uzunluğundaydı. Arazi dağlıktı ve çevrede, tüm mevkie hâkim çok sayıda tepe vardı. ingilizler seksen bin askerini bu seksen beş kilometrelik kıyı şeridinin herhangi bir yerine çıkarabilir, hâkim tepelerden birini ele geçirip onu yarımadadan sürüp çıkarabilir, böylece İstanbul’a giden yolu açabilirlerdi.
Von Sanders’in altmış bin askeri vardı. Bunları yirmişer bin kişilik üç gruba ayırdı ve her bir grubu yarımada boyunca yerleştirdi. ingilizlerin ne zaman ve nereden geleceği tümüyle belirsiz olduğu için, oturup beklemekten başka çare yoktu. Hangi grup üstün düşman kuvvetlerinin saldırısına uğrayacak olursa, takviye kuvvetleri onlara yetişinceye dek, iki üç gün kadar dayanması gerekecekti.
Rusya cephesinden dönen Enver, hiç zaman kaybetmeden Mustafa Kemal’in yerine başkasını koymak üzere emirler göndermişti. Emirlere uymak zorunda kalan von Sanders, duyduğu üzüntüyü Mustafa Kemal’e açıkça belirterek, onun Maydos’daki 19. ihtiyat Tümeni’nin kumandanlığına atandığını bildirdi. Bunun yanı sıra, asıl ingiliz hücumunun nereden geleceği belli oluncaya değin, tümenini yerleştireceği yer konusunda ihtiyatlı olması emrini verdi.