Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

On dokuzun­cu yüzyıldaki öncüllerimizi hep katı, ahlakçı, baskıcı, sansürcü kişilikler olarak görürüz; oysa Clerc'in ve takipçilerinin sesleri, tam aksi bir izlenim veriyor: Bu çağ "doğal" olana -bütün doğal çeşitliliğe ve doğal sapmalara- sıcak bakıyor, ahlaki ve klinik açıdan neyin "normal" neyin "anormal" olduğu üzerine (en azından bizim kadar) fikir yürütmüyordu. Clerc'in kısa otobiyografisinde de doğa bu geniş kapsamıyla ele alınır (Lane, 1984a). 'Tanrının bütün işleri, bütün yarattıkları hayranlık uyandırıcıdır. Bir türde bulduğumuz bir hata, biz bilmeden bize yarar sağlar." Ya da, "Tanrıya ancak, yaratısının çeşitliliği için teşekkür edebilir ve gelecekte bunun nedeninin açıklanacağı umudunu koruyabiliriz." Clerc'in 'Tanrı," "yaratılış," "doğa" -alçakgönüllü, kadirbilir, yumuşak, iyi huylu doğa- kavramları belki de kendinin ve diğer sağırların, farklı ama eksik­siz insanlar oldukları bilincinden kaynaklanmıştır Bu tutum, sağırlığı bir alda­tılma, bir yoksunluk ve bir trajedi olarak gören ve hayatını sağırların "normal­leştirilmesine," Tanrının hatasını "düzeltmeye" adayan Alexander Graham Bell'in yan dehşetengiz, yarı Prometheusvari öfkesiyle tam bir zıtlık oluşturur. Clerc'in savı kültürel zenginlik, hoşgörü ve çeşitliliktir. Bell'in savı teknoloji, genetik mühendislik, işitme aygıtları, telefonlardır İki tümüyle farklı bakış; ama anlaşılan ikisinin de dünyada bir rolü var.
·
19 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.