Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

224 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Yol bilenler’den, ‘yolunu bilenler’e evrilen, insanlığın kadim hikâyesi...
Sanlar, Arhuacolar, Wiwalar ve Kogiler, Kiowalar, Barasanalar, Makunalar, Penanlar, Gitxsanlar, Wet'suwet'enler, Haidalar, İnuitler, Polinezyalılar ve diğerleri... Böyle tek tek okunduğunda herhangi bir anlam yüklemekte zorlandığımız bu isimler, aslında içinde yaşadığımız dünyanın muhtelif yerlerine gizlenmiş, kendi kültürlerini, kendi yaşam tarzlarını ve kendi inançlarını yaşamaya çalışan halkları işaret ediyor... Antropolog Wade Davis, Yol Bilenler adlı eserinde, zaman zaman belgesel kanallarında veya National Geographic tarzı dergilerde karşımıza çıkan, 'ilkel kabile' olarak tanımladığımız, kendilerine özgü danslarına bakıp eğlendiğimiz, yamyam diye karikatürlerini çizdiğimiz insanların gizemli dünyasıyla tanıştırıyor bizleri... Kitap, Kahverengi Sırtlan Mevsimi, Yol Bilenler, Anakonda Halkları, Kutsal Coğrafya ve Rüzgarlı Yüzyıl başlıklarını taşıyan beş bölümden oluşuyor... Sayfalar içerisinde ilerledikçe kendinizi kimi zaman Amazon nehrinin kıyısındaki yağmur ormanlarının muhteşem coğrafyasında, kimi zaman uçsuz bucaksız okyanusun ortasında, haritalarda bile yeri olmayan takım adalarına doğru ilkel bir gemide yol alırken, kimi zaman Sahra Çölü'nün kavurucu sıcağında, kimi zamansa kutupların dondurucu soğuğunda hayatta kalmaya çalışan insanların arasında buluyorsunuz... Davis, meslek yaşamı boyunca yaşadığı deneyimlerden hareketle, bırakın gidip görmeyi, bu gizemli halkların tahayyül etmekte dahi zorlanacağımız hayatlarını avuçlarımızın arasına kadar getirerek bir çeşit farkındalık yaratmayı hedefliyor. ---------------------- Kitapta gerçekten çok önemli bilgiler, onlardan da önemli birtakım mesajlar var... Kendisi de bir bilim insanı olmasına rağmen Davis'in bilime olan mesafeli yaklaşımı, bu konuda verdiği pek çok örnek, hem bilgiye dair yeni bakış açıları kazanmama hem de söyleyeni kim olursa olsun her türlü kelamın mutlaka şüphe süzgecinden geçirilmesi noktasında uyarılmama vesile oldu... Bu kısmı biraz daha açmakta fayda var... Bilimin mutlak doğruluk imajı, bilimsel bilginin neredeyse tartışılmazlığı tarih boyunca önemli ölçüde sömürülmüş ve günümüzde de sömürülmeye devam ediyor... Bilim, bazı 'bilim insanları'nın elinde bir manüplasyon aracına, bir çeşit kitle yönlendiricisine, veya egemenlerin propagandasına dönüşebiliyor... Zamanında bilimsel bilgi olarak kaydedilmiş ve yazıldığı dönemlerde yüzbinlerce satmış bazı kitaplar veya dile getirilen görüşler, zamanla geçerliliğini tamamen yitirmiş ve çağımızın bilim insanlarının kitaplarında 'toplumlar nasıl kandırıldı' konularına malzeme olmuş durumda... Sürekli kıyas yapıldığı için örneği de buradan vermek gerekirse, din asırlar boyunca egemenler tarafından nasıl sömürülmüş ve amacından tamamen saptırılmışsa, bilimin de aynı şekilde gerek duyulduğunda bir 'afyon' olarak toplumlar üzerinde kullanıldığını söylemek yanlış olmaz... Yukarıda bir kısmını dile getirdiğim kadim halkların bin yıllara uzanan gelenekleri; rüzgarlar, dalgalar, bulutlar, yıldızlar, güneş, ay, kuşlar ve denizler yardımıyla edindikleri hayata ve yaşamaya dair tecrübeleri, yaşadıkları coğrafi bölgenin koşullarına göre şekillenen yaşam tarzı ve inanışları; bir yerden sonra 'sezgisel akıl' olarak adlandırabileceğimiz duyumsal ve ampirik bir metod ile nesilden nesile aktarılmış... ------------------ Hikayenin dramatik ve bir o kadar da karanlık tarafı tam da bu noktada başlıyor aslında... Bazılarının kökenleri ilk insanlara kadar uzanan bu gizemli halklar, coğrafi keşiflerle birlikte dünyanın her kıtasında hakimiyeti ele alan 'beyazlar' tarafından tarihin her döneminde ciddi bir sorun olarak görülmüş... Bazıları misyonerlerce Hıristiyan yapılmak için baskı görmüş, bazıları 'medeniyet'in bir parçası olmaları için zorlanmış, kimileri sömürülmüş, kimileri katledilmiş, kimilerinin toprakları, kimilerinin ormanları zorla ele geçirilmiş... Tapınakları yıkılıp kiliseye çevrilmiş... Savaş zamanlarında kadınlarına tecavüz edilmiş... Yaşamları boyunca bir köşeye sıkışmış ve orada yaşamaktan mutlu olan bu halklar, yerleşik hayata dahil olsunlar diye kereste fabrikalarında falan çalıştırılmış, kentlerin varoşlarına sürülmüş... Pekçoğunun dilinde bizdeki 'zaman' kavramına karşılık gelen bir kavram dahi olmayan ve hayatı bizim gibi düz bir çizgide değil de döngüsel bir şekilde yaşayan bu topluluklar, 'bize ait zamanın' içine adeta iteklenmiş... Şimdi de durum çok farklı sayılmaz aslında... Çok yakın tarihlerde dahi çeşitli sebeplerle bu halkların yaşamlarına bir şekilde müdahale edilmiş... Binlerce yıl boyunca damla damla oluşan dil ve kültürlerin yarısından fazlası, sadece bir insan nesli süresince yok edilmiş! Kitapta geçen ifadeyle, bugün geldiğimiz noktada, "bu kültürel katliamın bir sonucu olarak günümüzde konuşulan 7000 dilin yarısı artık yeni nesillere aktarılamıyor. Ortalama olarak iki haftada bir, bir ihtiyar ölüyor ve kadim bir dilin son hecelerini de beraberinde götürüyor." ------------------ Kitaba adını veren ve kitabın ikinci bölümünün de başlığı olan 'Yol Bilenler'in hikayesi, bu sezgisel aklın tam olarak ne olduğunu anlamamız noktasında bize ışık tutuyor. Günümüzde Hawai'de yaşayan Nainoa Thompson, kökeni milattan öncesine dayanan Polinezya dünyasına ait bir seyir kültürünün son temsilcisi... Kitabın kapağında yer alan 'Hokule'a adlı geminin kaptanı... Bu gemi öyle bir gemi ki, içinde sadece mecburi durumlarda kullanılmak üzere bulunan bir telsiz dışında hiçbir teknolojik cihaz, pusula, GPS ve benzeri araç gereç barındırmıyor... Nionia, 'eski Polinezyalılar modern anlamda denizci değil, "yol bilen" insanlardı' diye özetliyor bu durumu... Yol bilenler, pusula dahi kullanmadan okyanusta binlerce kilometrelik mesafeyi aşıp Amerika Kıtası'nın güneyinden mercan adalarına kadar yol alabiliyorlar... Coğrafi keşiflerin gerçekleştiği yüzyıllarda bu adalar pusulalı veya dönemin şartlarına göre en donanımlı gemiler tarafından bile bulunamayacak kadar gizlenmiş durumdalar okyanusun kalbinde... Hatta adayı tesadüfen keşfeden bir kaşif, adada bulunan insanları ve diğer kaynakları tekrar gelip almak üzere adadan ayrılıyor, lakin hazırlıklarını tamamlayıp yola çıktığında gemisindeki tüm donanımına rağmen adayı bir daha bulamıyor:) İşte yol bilenler, hiçbir yazılı kayıt bırakmadan, bin yıllara yayılan ve tamamıyla yeni nesillere sözlü olarak aktarılarak süregelen bir birikim ve sezgisel akıl yardımıyla binlerce kilometre katedip bu adaları elleriyle koymuş gibi bulabiliyorlar... Denizin her dalgası, uçan her kuş, rüzgarın esintisi, yosun öbekleri, balık sürüleri, yıldızların yönleri, kısacası sürekli değişime uğrayan hava ve deniz aleminin her bir parçası bir seyrüsefercinin zihnindeki haritayı meydana getiriyor. Bu seyrüseferciler günde en fazla 2 saat uyuyor ve günün geri kalan her anında zihniyle rotayı takip ediyor... Kitapta buna benzer pek çok farklı kültürü, farklı coğrafyayı , farklı yaşam tarzını ve pek çok hayatta kalma yeteneğini keşfetmeniz mümkün... -------------------- Değerli dostlarım, yazının başında da kısaca değindiğim gibi, Wade Davis bu kitabı yazıp bilgi ve deneyimlerini bizimle paylaşırken, kitabın bir belgesel seyreder gibi tüketilmesinden ziyade dünyamızda hızla yok olmaya yüz tutan kadim kültürler ve sezgisel akıl üzerine bir farkındalık yaratmayı hayal etmiş... Bu bağlamda, kitaptan kendi çıkarımlarımı da dilim döndüğünce birkaç satır da olsa aktarmak isterim... Ölçüsüz sanayileşme ve ölçüsüz teknolojik gelişmeler gün geçtikçe pek çok fiziki ve zihinsel yeteneklerimize gem vurmakta... Bunu bir örnekle açıklamaya çalışayım; Rahmetli dedemin güzel ve geniş bir bahçesi olan müstakilı bir evi vardı. Bu bahçede dedemin kendi elleriyle diktiği onlarca farklı meyve ağacı yaşardı. Her ağacın farklı bir bakım tekniği vardı. Ağaçlar gelişigüzel değil, gün ışığının ve diğer etmenlerin dağılımına uygun olacak şekilde bilgiye dayalı olarak özenle dikilmişti. Evin bodrum katında ise dedemin küçük bir marangoz atölyesi yer alırdı. Hızardan testereye, zımparadan rendeye kadar gerekli olan tüm aletlerin olduğu bu marangozhanede ihtiyaç duyduğu ufak tefek araç-gereçlerini kendisi üretirdi. Özetle, dedem kendine yetecek kadar bahçıvanlık ve marangozluk bilgisi ve yeteneğine sahipti. Bu yeteneklere sahip olan dedem aynı zamanda Cumhuriyet'in ilk öğretmenlerinden birisiydi ve 30 yıl boyunca bu mesleğini de icra etti... Örneği dedemden verme nedenim, pek çoğumuzun dedesinin buna benzer yeteneklere sahip olduğunu tahmin etmemden kaynaklanıyor... Bu vesileyle beni daha iyi anlayacağınızı düşünüyorum... Gelmek istediğim yer şurası; bizden iki nesil önce yaşayan insanların hem meslekleri hem de yetenekleri vardı. Meslekleri olmasa dahi, hayatta kalmaya imkan verecek yeteneklerdi bunlar... Ancak aradan geçen iki nesilde sanayi üretimin ve teknolojinin pik yapmasıyla birlikte insana dair tüm bu yetenekler makinelere ve teknolojik cihazlara aktarıldı. Bir anlamda yeteneklerimiz elimizden alındı. Farazi, internet ve elektrik aynı anda bir aylığına kesilse, bugün pek çoğumuzun dengesi sarsılır. Aramızdan bunalıma girenler dahi çıkabilir... Korona dönemi bile hayata ve doğaya karşı yetersizliğimizi tek başına yüzümüze vurmaya yetti... Kendi kendine yeten toplumlardan tamamen bağımlı toplumlara dönüşmekteyiz. Fiziksel yeteneklerin yanında sezgisel aklımızı da günden güne kaybediyoruz. Farklı bir tabirle, aklımızı yitiriyoruz aslında... Hafızamızı farkında olmadan Google'a aktarıyoruz... Doğayla olan ilişkimiz bilinçli bir şekilde kesiliyor. Artık ormanlar, göller ve denizler sadece servet sahibi bir azınlığın kullanımına hizmet ediyor... 'Medeniyet' adı altında üzerimize yıkılan bu baskının yükünü taşımak hiç kolay değil... Birkaç gün de olsa doğal yaşamın içine girmek için planladığımız çadır kamplarına gitmek için dahi Dechatlon'da tonla para harcayıp bütün o ıvır zıvırları yanımızda taşımak zorundayız. Onlar olmasa bir ateş yakacak, bir öğün dahi olsa karnımızı doyurabilecek bir bilgiye sahip değiliz. Wade Davis, rasyonel akla karşı duran bir bilim insanı değil. Zaten öyle olsaydı en başta kendiyle çelişmiş olurdu:) Ancak rasyonel akıl ile sezgisel aklı bir yerde buluşturacak, insanı fiziki ve zihinsel yeteneklerinden koparmadan fayda odaklı bir orta yol, bir ortak akıl bulunması için herkesin bir arayışa girme noktasında çaba göstermesi gerektiği mesajını veriyor... Bu fikre kesinlikle katılmakla birlikte, bunu başarmak adına kadim kültürlerin izlediği yolu takip etmek, kabile diye küçümsediğimiz insanları ciddiye almak, 'yolunu bilenler' çağında kendimizi silkeleyip kaybettiğimiz yolu bularak yeniden 'yol bilen' olmak gerektiğine inanıyorum... Kimbilir, mutluluk belki de genlerimizi oluşturan sarmalın bir köşesinde saklıdır... Herkese keyifli okumalar dilerim...
Yol Bilenler
Yol BilenlerWade Davis · Kolektif Kitap Yayınları · 201769 okunma
··
607 görüntüleme
Semih Doğan okurunun profil resmi
Yazar nasıl farkındalık yaratmaya çalışmışsa sen de bu incelemeyi bizimle paylaşarak benzer bir farkındalığa imza atmışsın Necip abi. Pek bilinmeyen bir kitap; ama konu, senin de belirttiğin gibi hala güncel sayılabilir. Ellerine sağlık.
Necip G. okurunun profil resmi
Teşekkürler Semih... Belli bir konuda uzmanlaşan insanların, deneyimlerini sadece bilgilendirme amaçlı düz bir şekilde aktarmak yerine (mesela sıkıcı akademisyen kitapları), bu şekilde bir teze, bir mesaja bağlayarak okuruna da bir sorumluluk yüklemeleri bence çok daha değerli... Antropoloji gibi bana çok uzak bir konudan bile kendi hayatıma dair bir takım çıkarımlar yapabiliyor, bir bakış açısı kazanabiliyorum... Bu kitabı da bir tavsiye üzerine alıp okudum, çok da memnun kaldım... Umarım benzer kitaplar keşfederim zamanla... Keyifli okumalar...
Büşra Öztürk okurunun profil resmi
Çok güzel bir inceleme olmuş. Teşekkür ederim.
Necip G. okurunun profil resmi
Ben teşekkür ederim Büşra hanım, vakit ayırdığınız için... Keyifli okumalar dilerim...
2 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.