Uzun bir ara vermiştim Ahmet Ümit okumaya... Uzun bir aradan sonra Ahmet Ümit'in roman tarzını özlediğimi fark ediyorum bu romanıyla.. Başkomiser Nevzat'ın adalet peşinde koşarken kendi müdürlerini bile dinlememesini, dikbaşlılığını... Komiser Ali ve Zeynep'in Nevzat'a olan babalarına karşı duyabilecekleri bağlılığı, işlerini ciddiye almalarını, aralarındaki tatlı atışmaları... Ve Ahmet Ümit romanlarında alıştığımız olayın sonucunu asla tahmin edememeyi, katili son ana kadar anlamamayı, hatta yok artık, katil bu muydu demeyi özlemişim...
Romana gelecek olursak dini ögelerin, özellikle Hristiyanlığın farklı mezheplerin yoğun olduğu bir kitap... Göğsünde haç saplı bıçakla öldürülmüş bir adam. Adamın kanıyla satırları çizilmiş bir İncil. İstanbul'dan Anadolu'nun derinliklerine, kadim dinlerin kiliselerine bir yolculuk. Hristiyanlığın bu topraklardaki kökleriyle yüzleşme. Kavimler bahçesi olan ülkemizin tükenmeye yüz tutmuş kültürlerine bir saygı duruşu... Süryaniler, Nusayriler, Rumlar, Türker, Kürtler ve bu toprakları ülke yapan halklar... Ülkemiz kültürüyle bezeli, merakla okunan bir roman...
Keyifli okumalar...