Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

490 syf.
10/10 puan verdi
Kitap özeti
BİR DÖNEMİN ANATOMİSİ ŞEYH SAİD Kendi özelinde bir dönemin günümüze bıraktığı bir olaydır. Şeyh Said hadisesi hem iç hem dış bilgi kaynaklarının ulaşılmaz olması hasebiyle üzerinde konuşulmayı da güçleştirmektedir. Bu olaya bırakın farklı dünya görüşlerini aynı uğurda mücadele edenlerin dahi kuşku ile yaklaştığı ortadadır. İçinde başka parmakların olduğu iddia edilen bir olaydır. İslami kesimin kıyama karşı bu tutumu aslında kıyamın edildiği düşünce ile benzeşmeleri ile gerçekleşmiştir. Şeyh Said’in kim olduğu ile başlayalım Mevlana Halidi şehrezori’nin halefi olan dedeleri gibi bir Nakşibendi şeyhidir. Kendisi ve ailesinin büyük sürü ve kervanları vardır. Şeyh Said ileri düzeyde Arapça, Farsça, Kürdçe ve Türkçe bilmektedir. Maddi imkânların da gücü ile onlarca medresesi bulunan bir molladır aynı zamanda. Kimseden himmet beklememesi onu toplum nezdinde hep bir adım öne çıkarmıştır. Merkezi hükümetin halifelik ile ilgili görüşleri ve bölgesel uygulamaları onun hep sivri bir profille ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Dedeleri ile Osmanlı arasında geçmişe dayanan bir husumet olsa bile hilafetin temsilcisi olan hanedanın gördüğü eziyetleri kabul etmemiştir. Böylelikle ittihat ve terakki ile arasında sürekli bir sürtüşme vardır. Ermeni tehciri zamanı çoğu şeyh devlet siparişi ile ermeni katliamı propagandası yaparken o ve ailesi suçu günahı olmayan bir Ermeni öldürmenin, bir Müslüman öldürmekten farksız olduğunu savunmuşlardır. Hatta kendilerine sığınan bazı aileleri bizzat yol güvenliğini alarak sınır dışına kadar refakat etmişlerdir. Bu gibi itaatsiz davranışlar onu bir takım listelere aldırmıştır. Birkaç defa hukuksuz gözaltlarına ve hakaretlere uğramış ancak toplum desteği açık bir çatışmanın önüne geçmiştir. Ermeni tehciri zamanında bulunduğu Erzurum’un tehlike potansiyeli onu korumak adı altında Adana’ya sürgün edilmek istenmiştir. Bunu fark eden Şeyh kendisi için Diyarbakır havzasının daha uygun olacağı sebebiyle Diyarbakır’a taşınmıştır. Akraba ve müritlerinin yoğun olduğu bölge onun için bir kale hükmündedir. Kıyamın sosyolojisi de bilinmesi gereken bir takım şeyler barındırmaktadır. Kıyam Şeyhin bir anda yaşayacağı düğün hadisesi ile ansızın başlamıştır. Hiçbir planlamayla başlamamış olan kıyam Diyarbakır’ın ele geçirilmesi ve buradan telgraf çekilip bu bölgesel insan zulmünün durdurulması amacıyla başlamıştır. Ancak İngilizlerin hâkimiyetindeki demiryolları ile getirilen toplarla başarılı bir savunma yapılması ile kıyam son bulmuştur. Bu başarısız kuşatmanın elbette en büyük sebebi azadı ve hoybun düşüncesindeki büyük ailelerin ve bölge aşiretlerinin Ankara’nın destekçisi olmalarıdır. Cibranlı Halit üzerinden oluşturulmak istenen Azadi mensupluğu kıyamın kimliği olmaktan çok uzaktır. Azadi mensubu olmadıkları ise ileriki yıllarda bizzat teşkilatlar tarafından itiraf edilmiştir. Kıyam sonrasında şeyh İran’a hicrete karar vermiş ve yolda akrabasının itirafçılığı ile yakalanmıştır. Mahkeme tutanaklarının çok ciddi kısmı gizli olduğu için bundan sonrası tamamen şifahi olarak aktarılmıştır. Şeyhin kıyamı içeride kürdçü dışarıda şeriatçı olarak yayınlanmıştır. Ancak bu iki iddiada asılsızdır. Çünkü kıyam bir sabotaj ile başlamış, çıkış noktasında değil gelişme aşamasından sonra rota belirlenmiştir. İçerideki Kürdçü yankı isyan ateşinin genişlememesi için bölgesele indirgenmiş bir hareket çekmek için kurgulanmıştır. Bu sayede Müslüman diğer milletlerin mensuplarının kıyama iştirakinin önü kesilmiştir. Kıyamda mücadele edenlerin Kürd olması kıyamın ulusal bir mecra görüntüsü vermesi için özellikle çevre aşiretler ve aleviler uyarılmıştır. Şeyh her fırsatta Kürd olduğunu ancak hareketin kürdçü bir düşünceye dayanmadığını anlatmaya çalışsa da bu konudaki algıyı değiştirmemiştir. Dışarıdaki şeriatçı damgası ise bu hareketin şeriatı tekrar hâkim kılması düşüncesiyle başladığını aktarmış ve dünya kamuoyunu manipüle etmişlerdir. Bu sayede insanı ihtiyaçlar için oluşturulan kıyam mücadelesi hiç kimsenin ilgisini üzerine çekmemiştir. Haksız ve hukuksuz uygulamalar da kimse müdahale etmemiştir. Hem dini hem de milli olarak çok argüman ortaya konulsa da bunlar tarihten edilmiş bilgi değil, düşünceye kaynaklık eden bir problem çıkarmıştır. Burada bir meseleyi iyice açmak gerekir ki o da Ankara hükümetinin neden böyle bir sabotaj ve katliam yaptığıdır. Cumhuriyetin oluşturduğu yeni kimlik herkese dayatılmış bir kimliktir. Ancak ileride patlaması muhtemel olaylar ve şahısları önceden kontrollü bir imhaya götürmüşlerdir. Bu dayatmalardan en büyüğü Türk kimliğidir. Bu kimlik bir milletin değil gerçekte bir ideolojinin kimliğidir. İslam’a alternatif bir kimlik olarak üretilen bu kimlik Türklere bile bir Türklük dayatmıştır. Bu kimliğin Türklere dayatılması bile bir sorun oluştururken, elbette Alevilere ve Kürdlere dağıtıldığında kanlı bir direniş getireceği su götürmez bir gerçektir. Hiç kuşku yoktur ki aynen böyle de olmuştur önce Kürd liderler sonra alevi liderler ve bunun dışında kalan azınlık ayaklanmaları potansiyel tehdit sebebiyle ortadan kaldırılmıştır. Bunun ilk ayağı siyasi ve yönetimsel bir sorun ile baş gösteren koçgiri hadisesidir. Koçgiri de binlerce masum sivil kadın, erkek, çocuk ve yaşlı ayırt etmeden infaz edilmiştir. Kıyamdan sonra bu durum şiddetlenmiş ve zulüm korkuyu korku zulmü alevlendirmiş binlerce Kürd haksız yere öldürülmüştür. Kürdlerin gücü kırılınca sıra Alevilere gelmiştir. Meşhur dersim ayaklanması da aynı hassasiyet ile ortadan kaldırılmıştır. Ancak bu isyankâr atfedilen damar kesilmemiş kangren olarak bırakılmıştır. Bunun sebebi hem yeni cumhuriyetin köle ihtiyacının bulunması hem de salt çoğunluğu mücadeledeyiz, inkılaplar şart yoksa roller değişir korkusu vermektir. Kıyamın bastırılması bir milat olmuştur. Bu tarihten sonra herkes düşüncesi ne olursa olsun isyana destek vermekle suçlanmış ve hemen infaz edilmiştir. Koçgiri ve Zilanı takip eden dersimden sonra kangren yayılmıştır. Bu kangreni kontrol amacıyla Türk ocakları kurulmuştur. Tehcir ve asimilasyon çalışmaları sistemli şekilde yapılmak istenmiştir. Türk ocakları yeni bir millet ve bu yeni milletin yeni dininin mescitleri olmuştur. Asimilasyon büyük tepkilere ve çözülmez düşmanlıklara yol açmıştır. Tüm ülkede herkes mescide bağlı değilse sürgün veya hainlikle muhatap olmuştur. Bu terbiye metodu günümüz kardeş kavgasının temelini oluşturur. Bu kangren bölgeden temizlenmemiş, ufalansa da asla yok edilmemiştir. İnkılap ruhu diri tutulmuş kan o gün bugündür durmamış, kanı çıkaranlar tarafından yönlendirilmiştir.
Şeyh Said
Şeyh SaidBahadır Kurbanoğlu · Ekin Yayınları · 201230 okunma
··
146 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.