Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

100 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
23 saatte okudu
Anka kuşu Türk kökenlidir
Kanuni'ye dair bolca bilgi iceren farkli bakus acilari ile kaleme alinmis yazilar mevcut. Dergi yine her ayki formunda. Güncelin tarihine dair yazilan Lübnan veBelarus yazilari da guzeldi. Tarihten/geçmişten özenle seçtiğimiz, hatta bugünkü ihtiyaç- larımıza göre yeniden biçimleyip değiştirdiğimiz parçalarla hayata devam ediyoruz. Tarihî şahsiyetleri işimize, ideolojimize geldiği gibi kullanmak hem dün hem de bugün en iyi yaptığımız işlerden biri olmuş. Bizde genellikle doğru düzgün bir işi olmayanlar veya iş yapmayanlar yani tembel olanlar, bu tarih konusuyla ilgilenir gibi yaparlar. Bugün Tür- kiye’de evde, sokakta, çarşıda, kahvede, TV’lerde ve internette geçen konuşmaların içinde tarih büyük bir yer tutar. Herkes duyduğu-bildi- ği, daha doğrusu bildiğini sandığı bir tarih hadisesini karşısındakine anlatır. Bu anlatımlar sırasında kendi dünya görüşü veya inancı ve- ya tamamen “duygusal ($$$)” nedenlerle tarihi eğip büker; bugünkü haklılığına sözde bir altyapı oluşturur. Dünyada bugün Türklerden başka, gündelik hayatında tarih üze- rine bu kadar laf eden, bu kadar tarihe maruz kalan ve bu kadar tarihi önemser-miş gibi yapan bir millet yoktur. Tabii bunun nedeni, hepi- mizin bildiği ve yine hepimizin bilmezlendiği gibi, aslında tarih üze- rine pek bir şey bilmediğimizdir. Zaten yaşadığımız yerler, memleke- timizin dörtbir yanındaki görüntüler ve ortaya kon(amay)an eserler, bizim kendi coğrafyamızdaki tarihle bile herhangi bir irtibatımızın olmadığını gösterir. Tabii bu durum sadece bugünün değil, yüzyıllar boyunca devam edegelen bir hâlin meselesidir. Peki neden ata binen Türk atasını tanımamıştır? Neden bu uzun yıllar boyunca Türk toplumu, tarihi, coğrafyası üzerine temel refe- rans kitaplarını yabancılar yazmıştır? Neden Orhun Yazıtları’nı ya- bancılar bulup, okumuştur? Neden bu milletin-coğrafyanın evlatları hep bol bol konuşmuş; ama kendi tarihini yazmak, gelecek kuşaklara bırakmak, onu muhafaza etmek noktasında pek bir şey, hatta hiçbir şey yapmamıştır? Hatta bırakın muhafazayı, “muhafazakârız” diye diye neden ata mirasını çarçur etmiş, yiyip bitirmiş, kalanların da içi- ne etmiştir, etmektedir? Bu soruların cevaplarını tam olarak bilemiyoruz. Ancak bunlar- dan daha canalıcı soru şudur: Tüm bu tarihsizliğe, geleneksizliğe, bağlantısızlığa, lafazanlığa ve geçmişi imhaya varan yıkıcılığa rağmen Türk toplumu iyi-kötü nasıl ayakta kalabilmiş, varlığını sürdürebil- miştir? Her seferinde –aslında Türk kökenli bir kuş olduğu kesin gö- züken– Anka’dan nasıl tekrar tekrar doğmuşuzdur? Evet; her seferinde şimdiki zamanını sonsuz gibi yaşayabilme be- cerisi bahşedilen biz Türklerin bu özgüveni; büyük ihtimalle Sultan Süleyman döneminde, İstanbul’un fethinden 70 sene sonra tesis edil- miş ve 1. Dünya Savaşı’na kadar iyi-kötü devam etmiş. Sonrasında ise “artık o kadar da değil” diyerek fedakarlık literatürüne geçen yeni bir millet; Çanakkale ve Afyon Ovası’nda planlı ama pervasızca ileri atı- lan bir lidere kavuşmuş; Ata ve Türk buluşmuş. Ne Dolar’ın ileriye doğru hareketiyle kötümser ne de Karade- niz’de bulunan doğalgaz rezerviyle iyimseriz. Salgın hastalık, pande- miye karşı “zihinsel bir bağışıklık” içinde, maskelere ihtiyaç duyma- dan, kimbilir nereye kadar gideriz. Yine de küllerimizi sağlam bir yer- de saklayalım, oraya buraya saçmayalım.
#Tarih Dergi - Sayı 75 (Eylül 2020)
#Tarih Dergi - Sayı 75 (Eylül 2020)#Tarih Dergisi · Kafa Grup Reklam · 202012 okunma
·
8 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.