Ucunda Ölüm VarAğıtçılık...
Kökeni Sümerlere dayanan bir gelenek. Ölenlerin, bilhassa genç ölenlerin ardından duyulan acıyı dile getirmenin en hüzünlü şekli.
Ölen kişinin gençliği, güzelliği, iyilikleri, sevdikleri, hevesleri, sevdaları ve geride bıraktıkları ilmik ilmik işlenir ağıtlara. Tefekkür ile yas ve keder, dizelere nakşedilir bir nevi..
İnsanlığın var oluşundan günümüze kadar hemen hemen her toplumda görülen ağıt geleneğine Türkler olarak ulaştığımız en eski kaynaklar ise Orhun Yazıtları , Dede Korkut Hikayeleri ve Divan-ı Lugat'it Türk.
"Erdi aşın taturgan
Yavlak yagıg katargan
Boynın tutup kadırgan
Bastı ölüm agtaru..."
Ağıtçılık geleneği günümüzde yavaş yavaş önemini yitirmeye yüz tutmuş olsa da, Malatya, Kayseri, Sivas, Balıkesir ve Artvin yörelerinde sürdürülmeye devam etmektedir. Bu minik bilgilerden bahsetme sebebim ise, kitabın ağıtçılık geleneği ile harmanlanmış olması...
Kemal Varol, şiirleriyle tanıdığım, dizelerine vurulduğum bir şairdi. İyi şiir yazanların, nesirde başarılı olamadığını düşündüğüm için, gönlümdeki yerini korumak adına hiç yanaşmadım romanlarına. Lakin geçen ay bir Kemal Varol derlemesi olan Demiryolu Öyküleri'ni okuyunca, böylesine lezzetli bir seçkiyi yaratma fikri ve ön sözde yer alan cümlelerin güzelliği karşısında daha fazla direnemedim...
Kemal Varol, 1977 Diyarbakır doğumlu... Şiirlerinde, topraklarına olan aidiyet ve minnet duygusunu iliklerine kadar hissettiren bir şair:
"Toprak yiyen bir çocukluktan
arta kalan ağıtlarla
bir sabır geleneğidir Doğu'da akşam.
Cembeliye hekarî, filite quto, rizgan û nuré
Yani bir ocak başında okunan kasideler
Yani doğu'nun başka bir zamanında
tamamlanacak olan dengbej geceleri.
Çoban ateşleriyle başlayıp
vaad edilmiş topraklarda biten
bütün o kürt söylenceleri
hepsi bir rüyâ içindir
Ah o bozkır kederi.
Oradaydım o gece
duydum içime damlayan o doğu
sözlerin vasiyetini."
Haw adlı romanıyla 2014 yılı Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü'nü alan Varol, aynı yıl Sabitfikir Dergisi yılın romanı ödülüne ve Pen Çeviri Ödülüne de değer bulunuyor. 2018 yılında yayımlanan Sahiden Hikaye kitabı ile de Sait Faik Hikaye Armağanı'nı göğüslüyor.
Öncelikle kapağından bahsetmek istiyorum Ucundan Ölüm Var'ın; bir çift lastik kadın ayakkabısı görseli. Romanın içeriğinden bihaber iken bile bana çok cazip geldi bu kapak. Zira bu ayakkabılar, bizler giymesek bile büyüklerimizin muhakkak giydiği, koca bir devre tanıklık etmiş müthiş objeler olarak hafızalarımızda yer etmiş durumda. Anadolu'da, özellikle doğu illerimizde cenazelerde, ölen kişinin ayakkabılarını kapı eşiğine koymak gibi, hâlâ sürdürülen bir adet vardır. Şayet ölen kişi iyilik timsali, sevilen bir kişi ise ayakkabısı hemen bir ihtiyaç sahibi tarafından alınır, aksi durumda ise kırkı çıkana kadar o kapıda kalırmış. Bunun çok eski bir Şaman geleneği olduğu söylenir.
Neyse efendim, kapağı açar açmaz, gözleri dolduran hüzünlü ama cesur bir ithaf karşılıyor okuru. 109 masum kişinin hayatını kaybetmesine neden olan 2015 Ankara Garı Katliamı'nın, 9 yaşındaki en küçük kurbanıydı Veysel Atılgan.. İşte bu kitap ona ithaf edilmiş...
Malatya - Arguvanlı bir kadın ağıtçı karakterinden yola çıkan roman, Ağıtçı Kadın' ın yaktığı ağıtlara konu olan olaylar ve kişiler üzerinden de şekil alıyor. Yirmili yaşlardayken sevdiği saz aşığı Heves Ali tarafından terkedilen Ağıtçı Kadın, gördüğü rüyalar üzerine sevdiğini bulmak umuduyla yollara düşüyor. Malatya'dan başladığı yol serüvenini beş şehirde (Konya, Bursa, İstanbul, Erzurum, Diyarbakır) devam ettirip yine Malatya'da noktalayan Ağıtçı Kadın'ın bu yolculuğu bizlere Tanpınar'ın Beş Şehir'ini anımsatıyor ve Kemal Varol'un ustaya bir selam mahiyeti amacı taşıdığını gösteriyor. Selam demişken, yazarın her bölüm başına, titizlikle seçip yerleştirdiği epigrafları da takdire şayan bulduğumu belirtmek isterim :
-Bir insan çok şerefli olabilir ama cenazesine kimin geldiği hava durumuna bağlıdır. (Rud Lurie)
-Ben ki onun iki gözüyüm,
O bensiz nasıl ağlayabildi? (Mevlana)
-Sinemaya gitmemeliyiz. Çünkü insan sinemaya gidince, yaşadığı kasabayı sevmez oluyor, alıp başını gitmek istiyor buralardan. (William Saroyan)
-Yusuf'u kaybettim Kenan ilinde,
Yusuf bulunur, Kenan bulunmaz. (Yunus Emre)
-Dünya yaşamak için tehlikeli bir yer, kötülük yapanlar yüzünden değil, durup seyreden ve onlara ses çıkarmayanlar yüzünden. (Albert Einstein)
-Bu güz öleceğim, bütün işlerimi bitirdim,
Derede yıkandım, cevize tırmandım, kuş ürküttüm. (Gülten Akın)
Ağıtçı Kadın, bağrına bastığı elli yıllık sevdasını, bu sevdanın açtığı onulmaz yaraların ilacını, başkaları için yaktığı ağıtlarda arayan, dünyaya sadece ölülerin ruhunun selamete ermesi için gelmiş bir gariban konumunda. Her ölünün elbisesinden bir parça koparır, kendi elbisesine yamar.
"Yerleri süpüren yırtık kara elbiseleri, bu yırtıklara düğümlediği renk renk çaputları, başına sardığı kara yazmaları, aslanağızlı asası, beline kemer niyetine doladığı kurt ve çakal kuyrukları, iki kaşının ortasıyla elinin tersindeji dövmeleri, bileklerine geçirdiği stres bileziği ve yırtık ayakkabılarıyla elli yıl boyunca kim nereden çağırdı, hangi evden bir cenaze kalktıysa vakit sektirmeden ayaklanıp yollara düştü."
Ben Ağıtçı Kadın'ı çok sevdim, bunda hemşehrim olmasının da katkıları çok büyük elbette. Malatya detayları muazzamdı , mesela pek çok okurun anlamayacağı Arguvan'ımızın eşşiz güzellikleri, Emniyet Lokantası, Medine Turizm, Malatyaya has yöresel yemekler, İnönü heykelimiz ve tabi olmazsa olmaz Turgut Uyar'ın şiirine bile konu olmuş Malatyalı Abdo...
Halk edebiyatına dair unsurların sıklıkla karşımıza çıktığı romanda şiirsellik, masalsı anlatım ve bunların akabinde duygu yoğunluğu üst düzeydeydi. Ağıtçı Kadın ve gezdiği şehirler ekseninde Türküyle, Kürdüyle, Ermenisiyle, ağasıyla, paşasıyla, komutanıyla çizilen Türkiye panoraması çok naif ve çok başarılıydı. Anadolu'nun bağrından çıkmış ve topraklarını unutmamış, vefa borcunu cümlelerine dökmüş böyle güzel yazarlar hep var olsun, hep yazsın. Zira ağıtlar, türküler bizim özümüz...
"Ölüyorum.
Bu kez sahiden ölüyorum.
Gelecek misin yasıma?
Boz Atlı Hızır gibi son nefesime yetişecek misin?
Ucunda ölüm var Heves Ali'm, ucunda elbette ölüm var.
Gelmeyeceksen, elini son kez omzuma koymayacak, alnımı öpüp yolculamayacaksan, bağışlanma dilemeyeceksen; adını aldığın Ali hakkına söyle bari: Sahiden sevdin mi beni?"