Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

277 syf.
7/10 puan verdi
·
8 günde okudu
Dostoyevski eşliğinde kaybedilen evlada "ağıt"
Kitabı dün bitirdim, ancak bende uyandırdığı izlenimleri yazıya dökmek için biraz beklemeye ve düşünmeye karar verdim. Zira Coetzee çok beğendiğim bir yazar, öte yandan “Petersburg”lu Usta” hakkındaki düşüncelerim çok karışık. Bir yanı ile yazarın kurgusuna, duyguların kağıt üzerinde uçuşuna, cesaretine ve kaleminin gücüne hayran olsam da diğer yandan yoğun, zor ve sinir bozucu bir eser olduğunu kabul etmek zorundayım. Eser The Independent yazarı Jan Daley tarafından “eğlendirici olmaktan ziyade hayranlık uyandırıcı” diye tanımlamış. Sanırım duygularımı en iyi ifade eden tanımlama da bu. Zorlu okumalardan ve satır aralarında yer alan ipuçlarını takip edebilmek için derin araştırmalar yapmaktan hoşlanıyorsanız bu kitabı da cesaretle göğüsleyebilirsiniz. “Petersburg’lu Usta”, kahramanı Dostoyevski olan bir kurgu eser. 1995 Irish Times Uluslararası Kurgu Ödülü’nü kazanan eser, ana gövdesini Dostoyevski’nin hayatından, eserlerinden ve dönem Rusya’sından yararlanarak oluşturuyor; ancak arka planda -romanda hiçbir şekilde birebir vurgulanmasa da- Coetzee’nin yaşamındaki en büyük acıyı, genç evladını aniden kaybedişini, anıyor. O yüzden bu büyük “ağıt” ile Coetzee’nin, kendini Dostoyevski ile özdeşleştirerek ve onunla dertleşerek, acısını azaltmayı ve bu ani ölümü kabullenmeye çalıştığını düşünebiliriz. Roman, Dostoyevski'nin 21 yaşındaki üvey oğlu Pavel'in ölümünü duyması üzerine St.Petersburg'a gelişiyle başlıyor. İkinci eşi ve küçük kızıyla birlikte Dresden'de yaşayan Dostoyevski, Pavel'in ölümünden 10 gün sonra, Ekim 1869'da Rusya'ya dönüyor. Dostoyevski bir yandan Pavel’in ölüm şeklini ve nedenini araştırırken -ki karşımıza çıkan “Ecinniler”deki anarşist hücreler ve başlarında devrimci Naçayev’dir- kendini gençliğinde Sibirya’ya sürgün edilmesi ile sonuçlanan hatalarını korkarak takip ediyor; öte yandan şehvet, epilepsi ve kumar gibi kendi şeytanlarıyla savaşıyor. Bu arayış sırasında eserlerindeki uzun, derin ve zorlu konuşmaların içinde buluyor Dostoyevski kendini; polis merkezinde “Suç ve Ceza”da Raskolvikov’un karşısına çıkardığı kül yutmaz, ikna olmaz polis şeflerine dert anlatmaya çalışırken, Naçayev’in peşinden “Ecinniler”de kendi kalemi ile yarattığı anarşist hücrelere girip hayatını ortaya koymuş militanları ikna etmeye çalışıyor. Başka bir deyişle Dostoyevski’yi kendi “kalemi” ile vurmayı deniyor Coetzee. Pavel’in ölümü ve Dostoyevski’nin St Petersburg seyahati bir kurgu; zira Dostoyevski’nin Sibirya’da sürgünde iken evlendiği Mariya Dmitriyevna’nın oğlu olan Pavel Isaev romandaki gibi 1869 yılında bir kuleden düşerek ölmüyor; Dostoyevski’den daha uzun süre, 1900 yılına kadar yaşıyor. 12 yaşında annesini kaybeden bu üvey evladı ile zorlu bir ilişkisi oluyor Dostoyevski’nin; ilgilendiği ve okuması için kol kanat gerdiği çocuğun sorumsuzluğu ve tembelliğinden çok şikayetçi; mektuplarında gördüğümüz gibi bir baltaya sap olamayan, sürekli babasından para isteyen ve Dostoyevski’nin genç ikinci eşi ile hiç geçinemeyen bu delikanlı Dostoyevski’yi çok üzüyor. Öte yandan polis takibi, borçluları ve kumar tutkusu yüzünden uzun süreler evinin dışında olan Dostoyevski bu genç adamı, tam da kendine ihtiyaç duyduğu dönemde, yalnız bıraktığının da farkında ve bundan dolayı kendini Pavel’e karşı borçlu hissediyor. Pavel’in ölümü kurgu, ancak Pavel’in özdeşleştirildiği Nicolas Coetzee’nin ölümü gerçek. Coetzee tek oğlunu 1989 yılında, henüz 23 yaşında iken gizemli bir kaza sonucu kaybediyor. Johannesburg’da oturduğu 11. kattaki daireden düşerek hayatını kaybediyor Nicolas Coetzee, trabzanlarda tutunmaya çalıştığına dair izler bulunduğundan olay polis tutanaklarına “kaza” olarak geçiyor. Ancak Coetzee’nin bu ölümün bir intihar mı, yoksa gerçekten kaza mı olduğuna dair kuşkuları var; yazarın, eserin özellikle ilk yarısında bu derin kuşkularla boğuştuğunu görüyoruz. Nitekim romanda Coetzee hayran olduğu Dostoyevski’yi kendi kurgusunun içinde bir gezintiye çıkarırken, diğer yandan evlat acısı ile hissettiklerini, evlatlarına dair dile gelmemiş itiraflarını ve günah çıkarmaları paylaşıyor, bir nevi dertleşiyor onunla. Coetzee özel hayatında da zor bir insan. Çok disiplinli çalışan, birlikte çalıştığı herkesin aksiliği ve sertliği ile tanıdığı, keskin kurallarla çevrili bir yazar o; nitekim aynı sebeple ödüllere de inanmıyor ve ödül törenlerine katılmıyor. Böyle aksi bir kişiliğin etkileyici dilinden farklı bir Dostoyevski okuma deneyimi bu. Özellikle Dostoyevski’nin eşini aldatmasına, cinselliğe ve küçük kıza ilgisine -ki kastedilen sübyancılık değil “Ezilenler” romanında sonradan pişman olduğunu söylediği cinsel saldırıya atıftır- ilişkin kısımları son derece sert; roman bir kurgu olduğundan Dostoyevski’ye ilişkin yargısız infaz yapılmış izlenimi de uyandırıyor. Ama bir romandan beklentiniz beğenmediğinizde yazarın üzerine çıkıp -tabiri caizse mal bulmuş mağribi gibi- onu saygısızca eleştirmek değil de, yazarın kalemi eşliğinde iç dünyasında gezinip onu anlamaya çalışmak ise; beğenmeseniz bile, saygı duyacağınız bir eserle çıkıyor karşınıza Coetzee.
Petersburg'lu Usta
Petersburg'lu UstaJ. M. Coetzee · Can Yayınları · 2004135 okunma
·
157 görüntüleme
Seda okurunun profil resmi
Mal bulmuş mağribi gibi, ilahi😆 Coetzee ile ilişkim beğeninin çok ötesinde, 3 kitabını okudum hepsini de birbirinden başarılı buldum. Yalnız Dosto ile aramız pek hoş değil, o nedenle bunu öteleyebilirim :-) Emeğine sağlık, harika anlatmışsın.
AkilliBidik okurunun profil resmi
Teşekkürler... "beğenmemek" doğal, ancak beğenmediğinde yazarı ve eseri "aşağılama" içeren incelemeler beni rahatsız ediyor bir müddettir; işte "mal bulmuş mağribi"ler onlar😀 Pusuda, hakaret etmek için bekliyorlar sanki😉
6 sonraki yanıtı göster
Cem okurunun profil resmi
Oldukça güzel bir inceleme. Kitabı bir hafta önce almıştım. Belki erkene çekmek gerek okumayı.
AkilliBidik okurunun profil resmi
Teşekkürler. Bir de siz deneyin bakalım, beğenecek misiniz?
5 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.