Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

520 syf.
8/10 puan verdi
·
3 günde okudu
“Palomino Molero'yu Kim Öldürdü” kitabıyla başladığım Llosa serüvenini “Kelt Rüyası” ile tamamlamış bulunuyorum. Sizi bilmem ama bazı yazarların kitapları benim içimi ısıtır; kitaplarını okuduğum bu yazarlar beni mutlu ederler, kısa bir süreliğine de olsa dünyanın derdini tasasını unutmamı sağlarlar. Bu yazarlardan bir tanesi de Llosa’dır. 18 kitabının çevrilmesine rağmen sitede çok az okunduğunu görmek sanırım iki sebepten kaynaklanıyor: yazar ya pek bilinmiyor ya da her okura hitap eden bir anlatım tekniği yok. Ben her iki sebebi de haklı buluyorum. Latin Amerika denince akla ilk Marquez geliyor haliyle. Ülkemizde yıllarca onun gölgesinde kalmış olan Vargas benim şahsi kanaatimce ondan çok daha iyi. Yazarın genel olarak anlatım tekniği karmaşık gibi görünüyor; sadece bir iki kitabını okumakla anlaşılacak bir yazar değil. Kitaplarında genel olarak gördüğüm zorlukları şu şekilde sıralayabilirim: - Zaman ve mekân unsuruna pek dikkat edilmiyor - Çok fazla karakter ve yer isimleri kullanılıyor - Genelde bir kitap içinde bazen iki, bazen üç, bazen çoook daha fazla farklı hikâye olabiliyor. Aslında bir kitapta en az iki ya da üç farklı roman okuyorsunuz - Kendine özgü bir teleskobik anlatım tekniğiyle geçmiş, şimdi ve geleceği aynı anda okumak okur için fazlasıyla yorucu olabiliyor - Kitaplarında çok fazla bilgi ve ayrıntıya yer veriliyor - Kitapları genel olarak kalın olduğundan okuma süreci fazlasıyla zorlu hale gelebiliyor Genel olarak kitaplarındaki zorluklardan bahsettikten sonra biraz da işlenen konulara ilişkin bilgiler vereyim. Yazar, tarihi bir olayı ya da malzemeyi kendi kişisel tecrübeleriyle harmanlayarak yazmayı çok seviyor. Bunu pek çok kitabında görmek mümkün. Kitaplarının teknik ve konu olarak postmodernist bir tarzda yazıldığını da söyleyebilirim. Romanlarında genel olarak en çok geçen yer Peru olsa da dünyanın pek çok şehirlerinde geçen romanları da var. Peru’da geçen romanlarında genellikle hükümetler ve toplum yapısı eleştirilirken diğer romanlarında küresel sorunlar, evrensel değerler daha bir ön plana çıkıyor. Yazar Amazonlardan And Dağları’na, Afrika’dan Avrupa’ya kadar sizi pek çok yerde gezdiriyor romanlarında. “Kelt Rüyası” da yukarıda bahsettiğim teknik ve içerik bakımından çok farklı bir roman değil. Kitapta anlatılan maceralar 1903’te Kongo’da başlar, 1916’da Londra’da bir hapishanede sona erer. Yazar bize efsaneleşmiş bir adamın gerçek yaşam öyküsünü anlatıyor: Karşınızda, İrlandalı diplomat, aktivist, insan hakları savunucusunun babası, vatansever Roger Casement. Kitabı okumaya başlamadan önce bu kişi hakkında biraz araştırma yapmak sanırım kitabı daha iyi anlama adına atılmış en iyi adım olacaktır. Kitap Kongo, Amazonlar ve İrlanda olmak üzere üç kısımdan oluşuyor. Casement uygarlık tarihinde işlenen en büyük insanlık suçunu tüm dünyaya belgeleriyle kanıtlayan bir şahsiyet. Kongo ve Amazonlara yaptığı seyahatler sonucunda oralarda yaşananları gün yüzüne çıkarması o zamanın toplumunu derinden sarsmıştır. Çünkü bu gezilerin ardında çıplak ve acı bir gerçek vardır. Sömürgeciliğe ve emperyalizme başkaldıran ilk Avrupalı o olmuştur herhalde. Sömürgecilik ve emperyalizm kelimeleri bir Avrupalı için medeniyetin ilerlemesi olarak tanımlanırken bir Kongolu ya da Amazondaki bir kabile için bu ikisinin soykırımdan farkı yoktur. Evet, bu bölgelerde büyük bir insanlık suçu işlenmiştir ve Casement bunları ortaya çıkarana dek dünya tüm bunlardan habersiz yaşamıştır. Casement Kongo’ya ve Amazonlara yaptığı yolculuklarda insanların her türlü fiziksel ve psikolojik işkenceye maruz kaldıklarını, sakat bırakıldıklarını, sinek gibi öldürüldüklerini, çoluk çocuk, kadın erkek tecavüze uğradıklarını, sistematik bir soykırıma maruz kaldıklarını kendi gözleriyle görmüştür. Yazar da haliyle kitabında bu yolcuklarda Casement’ın karşılaştığı olaylara yer veriyor. Aslında burada farklı bir şey daha söz konusu. Yapılan bu yolculuklardan başka bir yolculuk var ki, o da insanın karanlık doğasına, ilkel benliğine olan varoluşsal yolculuktur. Casement’ın gördükleri onda içsel bir yolculuğa sebep olur. Kendi içinde bir aydınlanma yaşamaya başlar. Zamanla insanlık adına fikirleri çok değişir. Casement bu yolcuklarda Afrika’da Joseph Conrad’la bile tanışır ve onunla insan doğası üzerine sohbet etme imkânı yakalar. Casement’ı hapse sürükleyen olay ise 1. Dünya Savaşı sırasında Berlin’e giderek Birleşik Krallık’a karşı bir isyan başlatma girişimidir. Kitaptaki olayların bir kısmı da hapishanede, Casement’ın son günlerinde geçer. Kamuoyu her ne kadar idamına karşı çıksa da İngiliz Hükümeti bunda kararlıdır. Öyle ki Casement’ın şöhretini baltalamak ya da idamının etkisini azaltmak için onun gizli günlüğünü kamuoyuyla paylaşır. Bu günlüklerde Casement çıktığı yolcuklarda yaşadığı cinsel deneyimlerini kaleme almıştır ama bu cinsel deneyimlerin son derece sapıkça ve uç şeyler olması onun inanılırlığına bir nebze de olsa gölge düşürmektedir. Ben son üç yıldır yaptığım Llosa yolculuğumdan son derece memnun kaldım. Dilerim onun edebi dünyasına henüz adım atmamış siz okurlar da en kısa zamanda kendisiyle tanışır ve en az benim kadar keyif alırsınız.
Kelt Rüyası
Kelt RüyasıMario Vargas Llosa · Can Yayınları · 2020175 okunma
··
879 görüntüleme
Yüksel Yüksel okurunun profil resmi
Teke şenliği tadında gözüküyor.. okumak lazım o zaman.. 😀
N okurunun profil resmi
Vargas'ın her kitabı bence okunmalı 😇
1 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.