Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Itrî
İyi akşamlar, #87400458 Ekim ayı öykü etkinliği kapsamında ismini vermek istemeyen bir okurun hikayesini paylaşıyorum, umarım yorumlarınızı esirgemezsiniz. İyi okumalar. ---------- Ağacın altındaki gölgelikte kızıyla beraber uzanmış, ona masal anlatıyordu Bahar. O gün bahsi geçen masaldan daha cezbedici şeyler vardı kafasında. O vakte kadar koku duyusunun varlığından bihaberdi. Henüz yeni keşfetmişti ve daha çok keşfetmek istiyordu. Bahar masalın, ilgisini çekmediğini fark edince durakladı ve kızının aklını bu kadar kurcalayan şeyi sormasını bekledi. 3 yaşındaki kız, annesinin sessizliğinden faydalanarak hemen atıldı. ‘’Anne! Kelebeklerin kokusu var mıdır?’’ Bahar ne söyleyeceğini bilemedi önce. Kızının merakla bakan ve cevap bekleyen gözlerine uzun uzun baktı önce. Gerçekçi bir yanıt verip o merakın sönüşüne tanık olmak istemiyordu. ‘‘Vardır elbette Itır’ım, olmaz mı?’’ ‘’Nasıl kokarlar peki?’’ ‘’Umut kokarlar yavrum. Umut. Dünyanın her yerine uçup dağıtırlar bu kokuyu. Dağıtırlar ki bütün kötü şeyler daha yayılmadan kesilsin, güzel şeyler olsun hep.’’ Bunu gerçekten o mu söylüyordu diye dönüp sordu kendine Bahar. Evrendeki en umutsuz kişi sayabilirdi kendini. Ama kalbini her gün daha fazla ağırlaştıran bu yükten bahsedemezdi kızına. Umudun en büyük koruyucusu olduğunu öğretmeliydi ona. Dünyada uçan tek bir kelebek kalsa dahi koruyabilmeliydi umudunu. Yüreğiyle koklayabilmeliydi. Kızına öğretmek istediği gibi, kendisi de öğrenmek istiyordu. Ama yapamıyordu çoğu zaman. O günden sonra kim kolayca yapabilirdi ki zaten? Kim hiçbir şey yaşanmamış gibi rahat rahat devam edebilirdi yoluna? Yine de başarılıydı kendince. Her şeyi unutacaktı. En azından bir nebze. Artık o adamın siması dahi gelmiyordu aklına. Ailesini özlüyordu az buçuk ama özlemeye değerler miydi onu bile bilmiyordu artık. Ailesi, yakınları, komşuları her ne kadar onu haksız görseler de onun suçu değildi. Tecavüz onun suçu değildi. Peşi sıra tekrarladı bu cümleyi içinden. Kendine ve diğerlerine meydan okurcasına. Her tekrarlayışında gözünde canlandı bütün olanlar. O an. Sonrası. Evden kovuluşu. Arkadaşlarının ona sırtlarını çevirmesi. Her tekrarlayışında canı daha çok yandı. Itır’ın elini sıkıyordu, farkında değildi Bahar. ‘’Anne… acıyo...’’ Kaybolduğu karanlık dünyasından Itır’ın sesiyle sıyrıldı. Avcunun içindeki kızarmış minik parmakları görünceye dek ne olup bittiğine anlam veremedi. ‘’Kızım! Itır’ım, yandı mı canın? Hı? Söyle yavrum, yandı mı çok? Art arda sorulan soruların şaşkınlığıyla, gözlerini fal taşı gibi açmış bakıyordu annesine. Korkmuştu da. Bahar özür dilercesine kızını kucağına alıp hoplatmaya başladı. ‘’Kıyamam sana mis kokulum benim. Yiyem mi seni şimdi, ha?’’ Gıdıklarken koklaya koklaya öpüyordu her yanını. Kahkahaları metreler öteden duyuluyordu. Bebeği sırtında odunları peşinden sürükleyen Safiye soluklanmak için durdu. Bahar’ın gülüşmelerini duyunca ona doğru yöneldi. ‘’Kız! Nefesi kesilecek gülmekten yavrucağın.’’ Itır’ı kucağına alıp doğruldu. Safiye konuşmasını beklemeden heyecanla sordu: ‘’N’oldu bizim koku? Yaptın mı?’’ ‘’Yok be Safiş Sultan. Ama bir otlar topladım sana… Mis mis… Yiyesin gelir valla.’’ ‘’He… Bekliyom o hal. Benim herife de sürpriz olur hem. Hadi rastgele!’’ ‘’Bugün yarın elinde olur, merak etme sen. Güle güle Safiş.’’ Bahar’ın işi buydu. Parfüm yapmak. Nenesinden öğrenmişti, o da ölünce köyde kimse becerememişti Bahar gelinceye kadar. Hatay’a gelmeden önce İstanbul’da atama bekliyordu. Köklü bir üniversiteden mezun olmuş, Türkçe öğretmenliğini 3,5 ortalama ile bitirmişti. Evden kovulunca ‘’ailem bile arkamda değil, kim bana ne atama versin.’’ diye kesmişti umudunu. Karnındaki bebekten habersiz, anneannesinin unutulmuş evine gitmeye karar vermişti. Para kazanmak için geldiği günden beri parfüm yapıp satardı köydekilere. Öyle öyle cebine birkaç kuruş girerdi. Köyde de ne iş varsa yardıma koşar nasibini alırdı. Zeytinden pamuk toplamaya kadar hiçbir işe burun kıvırmazdı. O gün de sabun yapılıyordu köyde. Birkaç haftadır bunun heyecanı sürüyordu. Defne tohumları toplanmış ve yağı yapılmıştı. Köyün bir adeti de kimin kaç ağacı var bakılmaksızın, çıkarılan yağdan herkese eşit sayıda sabun yapmaktı. Bahar dahil herkes çok severdi bu günleri. Çoluk çocuk herkes süslenir, hazırlanırdı akşamına. Erkekler birbirlerini tıraş eder, kadınlar birbirlerinin saçlarını örerlerdi. Bütün köy beraber yemek yer, düğün varmışçasına sazlar çalıp oynarlardı. Köyün dışından sabunun kokusu yayılır, bu kokuyu duyan bayram var sanıp geliverirdi eğlenceye. Bahar, bu ortama geç kalmak istemiyordu. Itır’ın elini tutup zıplaya zıplaya indiler köyün meydanına. Daha varmadan buram buram gelmeye başlamıştı burnuna. Itır, annesinin gözlerini kapayıp kokladığını görünce aynısını yapmaya karar verdi. ‘’Anne, ne kokuyor?’’ ‘’Sabunun kokusu bu kızım. Yarın ellerini yıkadığın zaman da ellerin böyle kokacak.’’ ‘’Kelebekler ne kokardı? Unuttum…’’ ‘’Aa, Itır’ım küserim sana. Umut demiştik ya yavrum.’’ Küçük kız gülümseyerek kafasını salladı ve umut diye tekrarladı içinden. Meydana ulaştıklarında akşam için dizilmiş sandalye ve masaları gördüler. Kalbini bir sıcaklık kapladı Bahar’ın. Kaynayan dev kazanı gördü, fokur fokur kaynıyordu. Köyün muhtarı, Bahar’ı fark edince seslenir: ‘’E, nerdesin be kızım. Seni bekliyoruz te sabahtan.’’ ‘’Geldim geldim Âdem Baba! Ne var yardım edeyim?’’ ‘’Odunluktan birkaç parça bul kızım, ataşın canlı kalması gerek.’’ Bahar kafasını sallayarak, Itır’a döner: ‘’Kızım ben geleceğim hemen tamam mı? Sen şu taşın üstüne otur izle ablaları, ağabeyleri.’’ Itır annesinin sözünü dinleyerek oturur ve izlemeye başlar köylüleri. Bahar, odunluğa doğru ilerlerken, daha önce görmediği bir çiçek gözüne çarpar. Koklamak için eğildiğinde bu durumdan rahatsız olan beyaz kelebek kanatlanıp uzaklaşır. Gözden kaybolunca onu bekledikleri aklına gelir birden ve odunluğa gider alelacele. Itır; yerinde kımıldamadan, köylülerin gülüp eğlenmeleri seyrederken beyaz bir konar eline. ‘’Umut!’’ diye bağırır. ‘’Şimdi koklayabileceğim işte!’’ Kelebek uçunca ardına düşer hemen. ‘’Dur, kaçma koklayacağım!’’ Kelebek yönünü kazana doğru çevirir. Boyunun çok yukarısında olduğunu fark eden Itır, nasıl koklayabileceğini düşünüp etrafında üzerine basabileceği bir şeyler arar. Köylülerin kazana ulaşabilmek için üzerine bastığı kütüğü görür. Ufacık bedeni itmesine izin vermeyince vazgeçip üstüne basmaya karar verir. Kelebeği koklayacakken dengesini yitirir. Herkesin feryattan önce duyduğu son ses Itır’ınkiydi. ‘’Umut kokuyoo…’’ O gün bütün köy yas kokar. Bütün çiçekler kokusundan utanır, köyün bütün defne ağaçları kurur. Bir annenin acısı nasıl kokarsa öyle kokar. Hiçbir şeyin hafifletemeyeceği kadar ağır ve ciğerleri karartacak bir koku.
··
76 görüntüleme
Oğuzhan Çayan okurunun profil resmi
Itır güzel koku demekti değil mi
Sibel okurunun profil resmi
Böyle hüzünlü şeylerde hep bir yaşanmışlık sezerim. Umarım sadece bir öyküdür. Emeğine, kalemine sağlık yazan kişinin, sevdim. 🍀
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.