"Bir gün Atatürk bizi çağırdı. 'Size bir şey söyleyeceğim ve bir şey isteyeceğim. Seçimlerde Türk kadınlarının erkekler gibi oy verme zamanı artık gelmiştir. Avrupa'nın birçok yerindeki kadınlar gibi sizler de bu hakkınızı artık kullanmalısınız. Sizin onlardan ne farkınız var? Hiç bir eksiğiniz yok. Şimdi önümüzde belediye seçimleri var. Bu seçimlerden önce yasalarda değişiklik yapıp sizin katılmanızı sağlayacağız. Ama bunu önce sizin halka duyurmanız, bu arzunuzu açıkça dile getirmeniz gereklidir. Onun için sizden istediğim şunu yapmanız: Arkadaşlarınızı toplayın, seçimlere katılma hakkı istediğinizi bildiren açıklamaları levhalara yazdırın. Sonra bu levhaları elinize alıp Ulus Meydanı'nda bir yürüyüş yapın. Halk sizi görsün, yazılarınızı okusun, konuşmalarınızı duysun!'
Bu sözleri duyunca adamakıllı şaşırdık. Başımıza neler gelecek diye de biraz korktuk. Ama sesimizi çıkarmadık. Emir büyük yerden geliyordu. Sonra aramızda Atatürk'ün kızkardeşi Makbule Hanım da vardı. 'Baş üstüne Paşam!' deyip ayrıldık. Hemen bir iki gün sonra da Atatürk'ün emrini yerine getirdik. İngiltere'deki 'Süfrajet'ler' gibi Ulus Meydanı'nda bir gösteri yaptık. Tabii polis gösterinin sonunda bizi yakaladı. Otomobillere bindirerek Emniyet Müdürlüğü'ne getirdiler. Orada Müdür Bey bizi sorguya çekti. 'Ne yapıyorsunuz hanımlar, aklınızı mı kaçırdınız?' diye sorduğunda, 'Biz insan değil miyiz? Oy hakkımızı istiyoruz!' diye yüksek perdeden yanıtlar verdik. Müdür Bey başka bir şey söylemedi ama bizi tutukladı ve cezaevine koydurdu. Bereket orada çok kalmadık. Bir iki saat sonra serbest bıraktılar."
Nevber Sevüktekin'in anılarından...