Gönderi

591 syf.
8/10 puan verdi
·
87 günde okudu
"Üç bin yılın hesabını göremeyen Karanlıkta yolunu bulamaz, Günü gününe yaşar ancak." Bu kitap yaklaşık iki sene kitaplığımda bekledikten sonra anca okunma şansı bulunabilen ve bu alanda okuduğum ilk kitap olma özelliğindedir. Başlamak için doğru bir seçim olduğunu düşünüyorum. Takip etmesi kolay, akıcı ve her ne kadar benim için çok uzun sürse de sayfa sayısına rağmen hızla ve keyifle okunabilecek bir kitap olduğunu düşünüyorum. Kitabımız Sofie karakterinin evine gelen mektuplar aracılığıyla almaya başladığı felsefe kursuyla başlıyor. Bu sayede hayatımıza Alberto, onun sayesinde de asırlar boyunca yaşamış ve düşünceleriyle insanları aydınlatmaya çalışan düşünce adamları, filozoflar giriyor. Çoğu hakkında da yeterli başlangıç bilgisi edinebiliyorsunuz. Sadece sonlara doğru hikayenin hızlanmasından dolayı daha sıkışık bir anlatım oluşmuştu, belki bu bir olumsuz yan olarak sayılabilir. Bunun dışında yazarın gayet duru, akıcı ve sade bir anlatımı vardı. Sayfalar ilerledikçe basit bir düşünceden çıkan olayları, değişen çağları görmek hem insanoğlunun ne kadar önemli işler başarabildiğini gösteriyor hem de dünya üzerinde ne kadar bilgi azlığı çektiğimizi gösteriyor. Aslında o kadar aciz ve bilgisiziz ki, en ufak bir şey öğrendiğimizde veya bir ipucu bulduğumuzda yaşamımız baştan değişiyor. Savaşlar, anlaşmazlıklar, kurallar... Hepsi bir anda normalde olduğundan daha da anlamsız hale geliyor. Aynı zamanda hem bu kadar cahil olduğumuzu kavramanın verdiği acizlik, hem de bunca hiçliğin ortasında doğruyu bulmak için ortaya konan uğraşın verdiği gurur birbirine karışıyor. Yıllar boyu kim ne düşünmüş ve nasıl tepkiler görmüş, kimler asırlar öncesinden sadece düşünce gücüyle doğruya yaklaşmış ya da bunların yanında kimler onca yüce düşüncelerinin içinde hala kadınları eksik birer erkek olarak görmüş hepsini yaklaşık 600 sayfalık bir kitaba, her yaştan okurun ilgisini çekecek şekilde toplamış yazar. "Bir zamanlar meleklere inanmayan bir adam varmış. Ama günün birinde, ormanda çalışırken, bir melek çıkmış karşısına. Birlikte yürümüşler biraz. Sonunda adam meleğe dönüp demiş ki: 'Evet, meleklerin var olduğunu kabul etmek zorundayım. Ama siz bizim gibi tam anlamıyla birer varlık değilsiniz.' Melek 'Ne kastediyorsunuz bununla?' diye sormuş. Adam cevap vermiş: 'Demin yolumuza koca bir kaya çıktı. Ben etrafından dolanmak zorundaydım, oysa sen içinden geçiverdin. Yolumuzu devrilmiş bir ağaç kestiğinde de ben tırmandım, sen dümdüz devam ettin.' Melek şaşırmış bu cevaba. Demiş ki: 'Ya demin bir bataklığa geldiğimizde ne oldu fark ettin mi? Orada ikimiz de sisin içinden geçebildik. Çünkü ikimiz de sisten çok daha yoğun bir yapıya sahibiz.'" :)
Sofie'nin Dünyası
Sofie'nin DünyasıJostein Gaarder · Pan Yayıncılık · 202036,9bin okunma
·
68 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.