Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

“Bayram“ adlı öyküden...
Bayramın son günüydü. Mahalleden gelen gidenler de olmuştu. Bekir’le karısı kendileri için değil, ama şu çocukların kursaklarından geçmeyen eti düşünüyordu. Mahallede kesilen kurbanların kokuları dumanlarıyla ortalıkta salınırken, çocukların bakışları, yutkunmaları... Bekir’in ağrına gidiyordu. Üç gündür bayramda tek bir kişi bile bir tike olsun et getirmemişti. Bayramlar artık bahaneydi. Kurban kesenler, kestikleri gibi dolaplara tıkıştırıyorlardı. Bir kısmını da kasaplarda kıyma çektiriyorlardı. “Vay dinine yandığımın dünyası,” diye söylendi Bekir. Her şeye rağmen çocuklara bir ziyafet çekebilirdi. Evde yumurta, domates, soğan, biber vardı. Cebindeki parayı saymasına gerek yoktu; biliyordu zaten. “En iyisi mi,” dedi, “kasaba gidip iki elli gram kıyma almak.” Çocuklar kokusuyla doyarlar en azından. Şöyle kıymalı bir menemen iyi olur. Kasap çok uzak değildi. Tuhaf olan kurban bayramında kasaptan kıyma almaktı. Bayramda kasaplar kesme dışında pek bir şey yapmazlardı. Bekir utanıyordu. İki yüz elli gram kıyma! Komik, acı, ama gerçek. Akşama yakın bir vakitti. Kasapta yaşlıca bir kadın, yanında da iki oğlu vardı. Bekir içeri girdi. - İki yüz elli gram kıyma verir misiniz, dedi. Kadın tuhaf tuhaf baktı. Böyle bir durumla karşılaşmanın şaşkınlığıyla sordu: - Oğlum, dedi sizin orda kimse kurban kesmedi mi? - Kesti, dedi utanarak. Hiç kimse getirmedi mi? - Yok! - Allah, Allah! Diye söylendi kadın. Şaşırmasın da ne yapsın. Acıyarak baktı Bekir’e. - Çoluk çocuk var mı? - Var... iki oğlan bir kız... Ellerinizden öperler. Kadın et parçalarını makineye atarken sormaya devam etti: - Çalışmıyor musun oğul? - İnşaatlarda çalışıyorum, ama... - Vah vah, diye iç geçirdi yaşlı kadın. Şu kurban bayramında bile... Kadın kıymayı sardı. Bekir parayı verdi, hayırlı akşamlar dileyerek dışarıya çıktı. Yürürken birden elindeki kıymanın iki yüz elli gramdan fazla olduğunu anladı. “Yazık kadıncağıza, yanlışlıkla fazla verdi, en iyisi mi...” Arkasından kasaptaki çocuk seslendi. Bekir utandı. “Görüyor musun ayıp ettim,” dedi. “Onlar seslenmeden ben bu fazlayı...” Çocuk, - Abi, abi diye seslendi. Annem sizi çağırıyor. Kasaba yeniden yöneldi Bekir. İçeri girdiğinde: - Kusura bakma teyze, dedi tam da ben dönüp... - Evladım, sen kusura bakma... - Yok, yok ne demek. - Diyorum ki, bizde bugün epey bir et arttı. Dolapta yer de kalmadı, bozulacak. Sana vereyim de onları da götür. Ne diyeceğini bilemedi Bekir. Bir iki yol, teyze sağolasın filan dediyse de kadının ısrarları onu iyice utandırdı. Bir dilenci gibi, “Allah razı olsun, ne muradınız varsa versin,” mi demeliydi. Yarı hüzünlü yarı sevinçli boynunu bükerek dışarı çıktı. Elinde dört-beş kilo et vardı. Yürürken önce içten içe, sonra hıçkırarak ağlamaya başladı.
··
9 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.