Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

208 syf.
7/10 puan verdi
·
8 günde okudu
Satır arası
Efendim herkese merhabalar. Bu hafta John Boyne’un Çizgili Pijamaları kitabını ele alıyor olacağız. Sıradan devam ediyoruz. Sizin verdiğiniz yorumlarla güzel bir listemiz oluştu. Bu listenin içinden sırasıyla devam etmeye çalışıyoruz. Bu hafta ele alacağımız kitabı bir farklılık yaparak sondan başlayarak devam edeceğiz çünkü bazı kitaplar var ki sonuna gelene kadar size vermiş olduğu duyguyla sonda size hissettirmiş olduğu bambaşka bir şekle dönüşebiliyor. Bu dönüşüm de insanı o sona kadar pişirmesiyle alakalı bir süreç. Bazı kitaplarda görebiliyoruz bunu. Son sahnesinde insanı şaşırtan ve insanı o şaşkınlıkla öncesini bir daha bir düşünmeye sevk ettiren bir süreci yaşıyoruz. Ama o geriye doğru düşünme serüveni eğer sizin inanç biçiminizle, yaşamınızda, hayatınızda belli kriterleriniz yoksa evet yazar çok da haklıymış dedirtmenin bir başka şekli diye ifade edebiliriz. John Boyne’un bu kitabı çok eski bir kitap değil. Yakın tarihli bir kitap ve dünya çapında da nam salmış bir kitabın. Kitabımız aslında çok basit bir hikayeyi ele alıyor. Basit bir hikaye derken tabi acıklı bir hikaye aslında. Avrupa’nın bir vahşetini anlatıyor kitap. Avrupa’da 2. Dünya Harbi sırasında çocuk çocuk, kadın erkek, yaşlı genç demeden Yahudilere soykırım uygulayan Alman Nazi sistematiğinde bir olay anlatıyor. Dolayısıyla biz de bu videonun başında söylemek gerekirse böyle bin insanlık vahşetinin yaşanmış olması insanlık adına çok kötü bir durum. Bunda hemfikiriz ama bir ince nokta var. Avrupa’nın yapmış olduğu bu vahşi durum, Hitlerin, Nazilerin yapmış olduğu bu vahşi durum sonucunda yazardan beklediğimiz süreç bu vahşeti bize anlatırken onu oraya getiren psikolojiyi anlatmasını beklerken bize, o psikolojiden çok daha farklı bir şeyi bize enjekte etmeye çalışıyor ve burada eğer bilgi eksikliğiniz varsa eğer bu enjeksiyonu kabul ediyorsunuz. O da şu. 180. sayfa. Sona gidene kadar dediğim gibi anlamanız mümkün değil. O yüzden son sayfalardaki satır arası çözümlememizi yapalım. Sonra satır başından itibaren konuyu anlayalım. Konuda bir Nazi subayının ailesiyle beraber Berlin’den bu Nazi kamplarından birisine yetkili, görevli komutan olarak atanma süreci başlıyor. Çocuklardan bir tanesi bu tel örgülerin arkasında babasının başında bulunmuş olduğu bu Nazi kampına başkanlık ediyor. Bu Nazi kampında bir Yahudi çocuğuyla Nazi kampının başına gönderilmiş olan komutanın çocuğu arasında gizli saklı bir çocuk hikayesi başlıyor. İki erkek çocuk tanışıyorlar. Anlaşıyorlar. Muhabbet ediyorlar. Birbirlerini tanıyorlar. Birbirlerini seviyorlar. Berlin’den gelen Alman çocuk sıkıntılı günlerini, tek kalmanın, Berlin’den uzaklaşmanın, kırsal bir alana gelmiş olmanın bir üzüntüsünü bu tel örgülerin arkasında mavi beyaz kıyafet giymeye mecbur olan Yahudilerden birisinin çocuğuyla arkadaşlık yapıyor. Tabi bu arkadaşlığı o sürece kadar siz anlıyorsunuz ama şu noktadan itibaren konu sondan başa geldiğiniz zaman sonu anladığınız zaman bambaşka bir yere varıyor çünkü en sonda Berlin’den gelen ailenin çocuğu yanlışlıkla öbür çocuğun babası kaybolduğu için onu aramaya gidip tel örgülerin arasından gireceğim derken bir anda diğer askerlerin onu tutup çekmesiyle bir yanma odasına götürülüyor ve o çocuk da yanıyor. Hikaye böyle bitiyor ama bu hikayenin tam son aşamasında bizi öyle bir hikayenin öyle bir ince tarafından bir kurgu veriliyor ki aslında Yahudileri anlamayan o çocuk duyguları altında veriyor tabi yazar bunu. Yahudileri anlamayan ve Yahudilerin yaşam biçimini kabul etmeyen herkesin sonunun böyle olacağını, aslında bizim kafamıza kazıyorlar. Evet, semitizm veya antisemitizm üzerine yazılmış bütün ifadeler apayrı bir konu. Tekrar altını çizerek söylüyorum. Yahudilerin öldürülmesi veya bir insanın savaş haricinde sırf soykırım amacıyla soylarının tüketilmesi amacıyla zaten ortadan kaldırılması İslam Dini’nce mümkün değil. Zaten bu bir vahşet. Ama bu vahşetin içindeki bir başka vahşeti doğurma çabasını ele aldığımız kitaplar arasında ilk defa bu kitapta görüyoruz. Bu kitabın sonunu okuduğumuz zaman oluşturulmak istenen duygu şu; Yahudilerin dışındaki insanların çekeceği çileler Yahudilerden aşağı olmayacak. Bunun bir hesabı olacak ve siz de bu hesabı bir gün ödeyeceksinizi bize sona kadar ince ince işleyerek getiriyor. Siz bunu fark edemezseniz kendinizi o insanlara karşı hiçbir suç işlememenize rağmen veya Müslüman dünyasının asla böyle bir şey yapmamış olmasına nazaran bir anda kendinizi suçluluk duygusu kaplaması isteniyor. Ve arkasından size öyle ifadeler veriyor ki zaten sizin Yahudilerden aşağıda bir seviyede olduğunuzu Yahudi inancı üzerinden anlatmış gibi oluyor. Şimdi gelelim satırların arasına. Berlin’den gelen ailenin çocuğu kaçak göçek arkadaşına yardım etmek için ona acıyor güya ve beraberce o tel örgülerin arkasına geçip aslında babası da çocuğunu anlıyorsunuz. Birkaç gün önce orada bir yanma odasına götürülmüş vahşi bir şekilde Avrupa vahşetiyle yakılmış. O çocuğa yardım etmek için geliyor ve tel örgülerin arasından geçerken şu cümle kullanılıyor: “Askerlerin bizden hoşlandıklarını sanmıyorum dedi Shmuel. Şey, gülmeye yakın bir sesle ekledi. Bizden hoşlanmadıklarını biliyorum. Bizden nefret ediyorlar. Bruno, Almanya’dan gelen ailenin çocuğu, şaşkınlıkla oturdu. Sizden nefret etmediklerinden eminim.” dedi. İşin burada çok enteresan bir tarafı var. Bruno aslında 9, 10 yaşında bir çocuk. Hikayenin en çıkmaz tarafı şu; tel örgülerin arkasında yaşayan insanların aslında normal bir hayat sürdüklerini ama aradaki tel örgünün ne olduğunu bilmediğini söylüyor. Aslında kitap bize şunu anlatıyor; siz o kadar ahmaksınız, o kadar salaksınız ki Yahudilerin haricindeki insanlar, siz bu acıyı yaşayana kadar aynı acıyı tadana kadar konunun ne olduğunu ve Yahudilerin ne acı çektiğini anlayamazsınız. Sizde o zihniyet yok. Onu anlatmaya çalışıyor çünkü hikayenin sonunda iyi bir okuyucuysanız ve temel inanç argümanlarına sahipseniz şu soruyu soruyorsunuz: Ya Bruno dediğiniz çocuk şu ana kadar hiçbir şey anlamadı mı? Yani öyle sahneler var ki en son yanma odasına girerken ha dışarısı soğuktu burası sıcakmış filan diyor. E diyorsun ki sen yani bu yaşta bir çocuk bunu bilmez mi? Bilir. Demek istediği şeyin şu olduğunu net bir şekilde anlıyorsunuz. Siz bu acının ne olduğunu bilemeyecek kadar ahmaksınızı veren, Yahudilerin çektiği acıyı anlatmaya kalkarken acının içinden size acı hissetmeyen toplumların aptallığını anlatıp sizin de aptal olduğunuzu tabiri caizse anlamlandırıp bütün bir zihniyeti bir çocuğun üzerine yıkıyor ve diyor ki: “E diyorlar.” dedi Shmuel, öne doğru eğildi, gözlerini kıstı ve dudakları öfkeyle büküldü. Ama sorun değil çünkü ben de onlardan nefret ediyorum. Onlardan nefret ediyorum diye sert bir biçimde tekrarladı.” E bu doğal bir şey. Bir toplama kampındalar. “Babamdan nefret etmiyorsun değil mi diye sordu Bruno.” Çünkü babası oranın başında ve 9, 10 yaşında bir çocuğun aslında böyle bir soru sormaması lazım. Ama bize kitap şunu anlatıyor, sizler atalarınızdan beri gelen süreç itibariyle, köken itibariyle Yahudilerden farklısınız. Aynı Tevrat inancının muharref Tevrat inancından süzülmüş semitik ifadelerde olduğu gibi Yahudi olmayan insanların insansı özelliklerinin de olamayacağını anlatan bir anlayış var ya. İsrai’in politik yapısı içerisinde Yahudi olmayan insanların insan özellikleri olmadığını, bunu ters bir açıdan anlatıyor bize. Yani acıyı çeken Yahudiler ama bu acıyı çekip hesap ödediler. Ama siz bu hesabın sonrasında ne ödeyebileceğinizi bilemeyecek kadar insanlık dışısınız diyor. Sona doğru biraz daha devam edip başa dönüp bu matematikle size anlatacağım meseleyi inşallah. “Ama yakalanırsam başım belaya girer dedi Bruno.” Hem arkadaşına yardım etmeye gidiyor hem de başım belaya girer. “Anne ve babanın bunu onaylamayacaklarından emindi.” Yani şunu söylüyor, sizler geçmişinizden beri anne dediğiniz baba dediğiniz temel ilkeleriyle belirlenmiş bir kültür yapısı adı altında insana yardım edemeyeceğiniz için insan değilsiniz. Siz önce kendi menfaatlerinizi düşünen hayvanlar gibisiniz. Halbuki olay 9, 10 yaşında bir çocuğun anlayabileceği bir zeminde gerçekleşiyor. “Bruno başını sallayarak onayladı. Elbette dedi. Gerçi Shmuel’in babasını bulmak tel örgünün diğer tarafındaki dünyayı araştırmak kadar önemli değildi. Seni yüzüstü bırakmam dedi.” Yüzüstü bırakmayacağını söylerken bir menfaat ilişkisi öğretildi. “Gretel ve benimle birlikte sahneye koyduğu oyunları hatırlatıyor bu bana dedi Bruno.” Yani onun için dünya bir tiyatro sahnesi gibi. Yahudi olmadığı için dünyada bir tiyatro figüranı olarak gelmiş bir varlık. “Ve bakışlarını Shmuel’den kaçırarak kaybolmayı reddeden birkaç anın parçası olan Berlin’deki o günleri düşündü.” Konforu bırakıp gelmiş olduğu toplama kampının kırsal bölgesi için söylüyor bunu. Sanki bir hayvan matematiğiyle. Yerini yadırgayan hayvan metaforu uygulanmaya çalışılıyor. Çünkü bazen kitaplarda bunu göreceğiz. İnsanların aslında hayvan gibi değerlendirildiğini ama insan olarak devam ettirilip o bilinç dünyasında onun arka planda oluşmasını istiyorlar. “Bana hep uygun kostümleri sağlardı. Doğru kostümü giyersen kendini, rolünü yaptığın kişi gibi hissedersin derdi hep. Sanırım yaptığım bu değil mi? Tel örgünün diğer tarafından biri olduğumu varsaymak.” Yani siz diyor insan değilsiniz. İnsan kostümüne bürünmüşsünüz. Basit bir oyuncusunuz. Dünyanın gerçek sahibi biziz aslında. “Yani bir Yahudi dedi Shmuel. Şimdi Yahudi’ye benzemeye çalışacaksın. Benim mavi beyaz pijamalarımı yani o mecburen giyilmesi gereken kıyafeti giydiğin zaman. Evet dedi Bruno.” Mavi beyaz niye seçilmiş bu arada? Tahmin ettiğiniz üzere İsrail’in renkleri olduğu için. Normalde toplama kamplarında böyle bir renk söz konusu değil. “Evet dedi Bruno. Huzursuz bir şekilde kımıldayarak. Bu doğru. Shmuel parmağıyla Bruno’nun ayaklarını ve evden getirdiği kalın botları işaret etti. Onları da arkada bırakmak zorundasın. Ondan da vazgeçeceksin. Bruno afallamış görünüyordu. Ama çamur dedi. Çıplak ayakla yürümemi bekleyemezsin. Bruno içini çekti ama arkadaşının haklı olduğunu biliyordu. Önce ayaklarını bu kadar çamura basmak berbat bir duyguydu. Bileklerine kadar batıyordu ve bir ayağını her kaldırdığında kendini daha kötü hissediyordu ama sonra bundan hoşlanmaya başladı.” Şunu diyor; sizler diyor o dünya hayatında giydiğiniz botlar bizden önce elde ettiğiniz şeyleri geri alacağız. Sizleri çamurlara mecbur bırakacağız. Ekonomiyle, siyasalla, sosyolojiyle. Sizler orada yürüye yürüye aslında onun doğal bir şey olduğunu biz size öğreteceğiz. Burası bizim için bir toplama kampı. Bizi mecburen buraya getirdiniz. Bize zulmediyorsunuz. Ama aslında buranın doğal insanı doğal hayvanı sizlersiniz. Bizler buradan bir gün çıkacağız. “Kendine bakınca güldü. Hayatında hiç bu kadar pis olmamıştı. Bu harika bir duyguydu.” Bakın insanın hayvansal dürtülere domuz gibi düşünebilirsiniz bunu çünkü Yahudilikte bu benzetmeler var. O çamurla birleştiğinde özünü hatırlıyor güya Bruno. Anlattığı şey siz Avrupalılar siz insanlar Yahudi’nin haricinde kim varsa Hristiyan, Müslüman, Yahudi ki bugün Filistin’de Müslümanlara yapmış oldukları şeyler ortada. Bunları yapan insanlar için bunlar zaten pisliğe alışkın. Çamura alışkın. “Shmuel’de gülümsedi. Ve iki çocuk bir süre için garip bir şekilde durdular. Tel örgünün aynı tarafında olmaya alışık değillerdi. Aramızda bir çizgi var. Bruno’nun içinden Shmuel’e sarılmak geçiyordu. Sadece onu ne kadar sevdiğini ve son bir yıldır onunla konuşmaktan ne kadar keyif aldığını göstermek için.” Bir Yahudi’yle iletişim ve ilişki kurmanın insana kattığı bir keyif olabilir diyor. Ama “Shmuel’de Bruno’ya sarılmak, ona sayısız iyiliği armağan ettiği ve babasını da bulacağı için teşekkür etmek istedi. Ama ikisi de birbirine sarılamadı.” Bu duyguda size çok net bir şekilde şunu söylüyor: Sen, biz Yahudilere hizmet etmiş olabilirsin. Bunun için müteşekkir olmayı tam isteyecektik ki sarılamayız çünkü bizler farklı canlılarız. Şimdi devam. Bir yerde korku geçiriyor Bruno, askerleri böyle görünce. Ama anlattığı çocuk tipi 9, 10 değil iki yaşında çocuk tipi. Ama iki yaşında çocuk bunları yapamaz diyorsunuz. O yüzden hikaye bu tam anlattığım şeyi okuduğunuzda özdeşleştirebileceksiniz. “Bence eve dönmeliyim dedi Bruno. Shmuel durdu ve ona baktı. Ama babam dedi. Onu bulmama yardım edeceğini söylemiştin.” Tıpkı bugün İsrail’e yardım edecek Amerika Birleşik Devletleri gibi. “Bana yardım edeceğini söylemiştin.” Devam. “Ama tam bunu söylediğinde ayakları onu merdivenlere getirdi. Yangın odasına gidiyor Shmuel’le Bruno. Askerler onların ellerinden tutup çekiyorlar. Ve yağmurun kesildiğini gördü. Şaşırtıcı derecede sıcak, uzun bir odaya yığılıyorlardı ve oda iyi şekilde inşa edilmiş olmalıydı çünkü içeriye yağmur sızmıyordu. Aslında tamamen hava geçirmez gibiydi. Vay canına bu iyi dedi.” Bir çocuk bunu der mi? Hayır. “En azından birkaç dakikalığına fırtınadan uzaklaşmış olmaktan mutluydu. Sanırım yağmur dinene kadar burada kalırız ve sonra eve gidebilirim. Shmuel Bruno’ya yaklaştı ve ona korkulu bir ifadeyle baktı. Babanı bulamadığımız için üzgünüm dedi Bruno. Önemli değil dedi Shmuel. Ve oynama şansını bulamadığımız için de üzgünüm.” Bakın Shmuel olayın farkında. Oynama şansımız bitti diyor. Ama sen Berlin’e geldiğinde bunu yapacağız. Bir gün buradan çıkanlar geri dönecekler. “Ve seni arkadaşlarımla tanıştıracağım.” diyor. Bruno hala çıkacağını zannediyor. “Ah isimleri neydi?” diye filan falan. “Ve sonra oda kapkara oldu. Yaşanan karmaşaya rağmen Bruno hala Shmuel’in elini sımsıkı tutmuş ve dünyadaki hiçbir şeyi Bruno’yu onun elini bırakmaya razı edemezdi.” Siz bize muhtaçsınız. Evet işin nihayetinde yine söylediğim gibi bu bir vahşet. Ama vahşetten bir başka vahşeti çıkarma gayretini görüyoruz. Ve sonra işin garip tarafı aile çocuğunu hiç aramıyor. Arıyor bulamıyor. Yıllar sonra, aylar sonra babası o bölükten alınıyor. Tekrar geri geliyor. İzler buluyor vesaire. Hee çocuğum da galiba yanmış diyor ama çocuğun evdeki kız kardeşinin durumu şu. Gretel diye bir kız kardeşi var. “Annesiyle Berlin’e döndü.” Gretel, kız kardeşi. “Ve zamanın çoğunu odasında ağlayarak geçirdi. Bebeklerini çöpe attığı için değil haritalarını Out With’e bıraktığı için de değil. Bruno’yu korkunç derecede özlediği için.” “Bundan birkaç ay sonra Out With’e başka askerler geldi ve babaya onlarla gitmesi emredildi. Hiç karşı çıkmadan ve mutsuzluk duymadan gitti çünkü ona ne olacağı artık umurunda değildi. Bu, Bruno’yla ailesinin hikayesinin sonu. Elbette tüm bunlar çok uzun zaman önce oldu ve böyle bir şey bir daha asla olamaz. Bu zamanda ve bu çağda tabii ki.” diyor yazar. Şimdi meseleyi anladığımıza göre şimdi Bruno’ya Yahudilerin haricindeki bütün halklar olarak bir daha bakalım. “En çok kimi özlerdi diye soruyor Bruno. Ben mi Greteli mi?” Annesine soracak. Annesi de diyor ki: “İkinizi de eşit derecede özlerdi dedi anne.” babası için. “Ayrımcılık yapmamak gerektiğine inanırdı. Bruno annesinin bu inancına saygı duyardı. Özellikle de en çok kendini sevdiğini bildiği için.” Yani Yahudilerden hariç insanların özleşmiş oldukları saygı birbirlerine kendi içlerinde besledikleri menfaat kadardır. Bize önce Yahudi haricindeki insanları ya da aslında hayvanları tanıtıyor yazar kendi düşüncesiyle. “Bruno bazen bu tezgahların karşısında durup gözlerini kapatarak korkularını içine çekmeyi severdi. Karışık kokuların ve hayatın parfümü başını döndürürdü.” Biz diyor Yahudi haricinde olanlar sizler dünya hayatını sadece kokularla yani eğlence içinde var olduğunuzu zannedersiniz ama o eğlenceleri de size sunacak olan biziz. “Bence yapılacak en iyi şey tüm bunları unutup eve dönmek. Bunu deneyimler hanesine yazabiliriz diye ekledi. Bu sözü yeni öğrenmişti ve her fırsatta kullanmaya kararlıydı.” Diyor ki Yahudilerden hariç insanlar için, sizler her yeni bulduğunuz şeye yapışırsınız ve o yeni bulduklarınızla birbirinize hava atarsınız. Aslında bunun için yaşarsınız. Aynı hayvanlar gibisiniz. Bu duyguları tek tek ezberletiyor bize yazar iç dünyamıza, inancı zayıf olan kardeşlerimize farkında olmadan, yavaş yavaş. “Benim oynamak isteyeceğim tarzda çocuklar değil dedi Gretel.” Kız kardeşi. Kız kardeşini niye kız olarak ifade ediyor? Biraz daha diyor içinde zeki ve kurnaz hayvanlarınız olabilir. Onu da öyle aslında Gretel’i öyle anlatıyor size. Hans ve Gretel hikayesinden hatırlarsanız eğer. “Bir sesle, pis görünüyorlar. Hilda, İsobel ve Louise her sabah banyo yapardı, ben de öyle. Bu çocuklar sanki hayatları boyunca hiç banyo yapmamış gibiler.” Yani Yahudi haricindeki insanların hepsinin zaten Yahudileri aşağılık gördüğünü, Yahudilerin bu düşünceye gelmesini de destekler mahiyette olmasının gayet doğal olduğunu, ön yargı sahibi olanın bizler olabileceğini ifade ediyor. Bugün de İsrail aynı şeyi yapmıyor mu? Hayır canım diyor ben aslında Filistinliyi filan öldürmüyorum. O bana bir şey yapacağını hissettim. Ve bu hissim karşılığında onu ortadan kaldırdım. Biliyorsunuz sonra bu kanun İngiltere’de uygulandı. Özellikle ikiz kulelerin yıkılmasından sonra. Müslümanlara karşı eğer yolda bir İngiliz polisi birisinden şüphelenirse ve şüpheleri önemli bir ölçüye gelmişse onu vurabilmek, dur dediğinde durmadığında hemen vurabilme hakkını tanıyan bir kanun çıkmıştı efendim. “Babasına verecek akıllıca bir cevabı vardı.” Babasıyla arada bir tartışmalar yaşıyor Bruno. Bu da kendi kültürünün özüyle olan tartışmalara dair. “Ama büyükanne ve büyükbaba Berlin’de dedi.” Bu arada büyükanne, büyükbaba ölüyor Berlin’de. “Onlar da ailemizden. Bu yüzden burası evimiz olamaz.” Çünkü Bruno başta burayı kabullenmiyor. Niye kabullenmiyor? İsteklerine uymadığı için. Berlin gibi cafcaflı bir yer olmadığı için. “Baba bunu dikkate alarak başını salladı. Cevap vermeden önce uzunca bir süre düşündü. Evet Bruno, oradalar ama sen, ben, annen ve Gretel ailedeki en önemli insanlarız ve artık burada yaşıyoruz.” dediler. Dolayısıyla Yahudi insanların sadece kendi çevreleri için yaşayabileceklerini ama Yahudilerin bir topluluk olarak hareket edebilme kabiliyetine sahip, ahlaklı, üstün insanlar. Ahlaklı demeyelim de üstün insan tipi oldukları için bizler gibi olamayacağını ifade ediyor. “Hayır, onları demiyorum dedi Bruno. Penceremden gördüğüm insanlar.” Pencereden o karşıdaki öldürülecek o Yahudi aileleri görüyor çocukları, insanları. Uzaktan tabi. “Uzaktaki barakalarda. Hepsi aynı giyinmiş. Ah o insanlar dedi babası. Başıyla onaylayıp biraz gülümseyerek, o insanlar şey, onlar insan değil Bruno.” Şimdi anladınız mı? Aynada psikolojik bir yansıma yaşıyoruz. Asıl insan olmayan sizsiniz dememek için yazar burada müthiş bir psikoloji uyguluyor. Ve sonuna kadar siz işin bu tarafında duruyorsunuz. Sonundaysa size baştan aşağı allak bullak edip hani bir trenin tepeye kadar çıkartıp bir anda boşaltması gibi. “Yani buradan hoşlanmıyor musun dedi sonunda. Hoşlanmak mı diye karşılık verdi Bruno gülerek. Hoşlanmak mı diye tekrarladı ama bu defa daha yüksek sesle. Elbette hoşlanmıyorum. Berbat bir yer. Yapacak hiçbir şey yok, konuşacak kimse yok, beraber oynayacak kimse yok. Buraya taşındığımız için mutlu olduğunu söylemeyeceksin herhalde.” derken dünya insanlarının berbat bir şekilde yapacak bir şeyleri kalmayacak. Konuşacak hiçbir şeyleri kalmayacak ve birlikte hareket edebilecekleri hiçbir düzenin bırakılmayacağını, Yahudiler tarafından bize öneri olarak sunulduğu beyan ediliyor. “Çocuklar için geçerli olan kuralların, kuralları koyan onlar olduğu halde büyüklere uygulanmadığı gerçeği onu fena halde sinirlendirmişti. Aptal baba diye ekledi sessizce.” Diyor ki yazar sizler Yahudilere tarih boyunca onların koyduğu kurallara göre hareket edeceksiniz sevmeseniz bile. Günümüz dünyasını anlatıyor. Anlatmaya çalışıyor. Ne kadar yapabildilerse artık. Tabi Amerika’da falan baya bir etkili oldular. Sonuçta Amerikan halkının şu anda Amerika Devleti çok insani vasıflar altında imkan vermiyor açıkçası. “İyi geç kalma dedi Gretel kabaca. Bruno’nun tersine o, Maria’nın tıpkı kendisi gibi duygulara sahip biri olduğunu düşünmekle asla zaman kaybetmezdi.” Dolayısıyla bizler Yahudi dışındaki insanların gerçek bir duyguya sahip olamayacaklarını bizlere izah etmeye çalışıyor bilinç dünyamızda. Efendim buralarda oradan getirilen hizmetçilerin evlerindeki bazı hikayelerini okuduktan sonra Bruno şöyle diyor: “Bu haksızlık dedi Bruno. Ben tel örgünün bu tarafında sıkışıp kaldım. Konuşacak, beraber oynayacak kimse yok. Oysa senin diğer tarafta düzinelerce arkadaşın var ve muhtemelen her gün saatlerce oynuyorsunuz. Bu konuyu babamla konuşmam gerekecek.” diyerek karşı taraftaki insanların üstünlüğünü bu yolla anlatıyor. “Annem, benim okulumda öğretmen ve bana dilinizi öğretti diye açıkladı Shmuel.” bir Yahudi olarak. “O Fransızca da biliyor. Ayrıca İtalyanca ve İngilizce de biliyor. Çok akıllıdır. Ben Fransızca veya İtalyanca bilmiyorum ama bana İngilizce öğreteceğini söyledi çünkü bir gün ihtiyacım olabilirmiş.” Ama ihtiyacım olduğu kadar. “Şey, fikir ayrılığına düşmeme konusunda karara varmalıyız dedi Bruno. Yani arkadaşıyla kavga etmek istemiyordu.” Yani bir Yahudi’yle Yahudi haricinde olan bir varlık insan değil zaten tartışmaya giremez. “Ben büyüyünce kaşif olacağım dedi Bruno, başını hızlı sallayarak. Şu anda kaşiflerle ilgili okumaktan başka bir şey yapmıyorum ama en azından bunun da iyi bir yanı var. Kaşif olduğumda onların yaptığı hataları yapmayacağım.” Ne hatalar yapmıştı kaşifler hatırlar mısınız bilmem. Onlar Yahudilerin paylarını vermeden kendileri bir şey elde etmeye çalışmışlardı. O büyük tüccarlar. Sonra Yahudiler devreye girip onlara hakları devredilince o hatadan kurtuldu. Bir finans matematiği anlatıldı kısaca ve satır arasında. Ve bu kitabı okuyan çocuk hala o tel örgüsünün arkasındakileri kendi arkadaşları filan, hani aramızda bir duvar var. Niye oradalar filan diyebilecek durumda zannediyoruz. Yani çocuk akıllı mı akılsız mı sizi hep yazar arada bırakıyor ama özetiyle böyle. “Shmuel kaşlarını çattı. Ne tür hatalar diye sordu. Ah sayısız hatalar diye açıkladı Bruno. Keşfetmekte önemli olan, keşfettiğin şeyin bulmaya değer olup olmadığıdır. Bazı şeyler orada kendi hallerinde duruyor ve keşfedilmeyi bekliyor. Amerika gibi. Bazı şeyleri de keşfetmemek daha iyi, bir dolabın arkasındaki ölü fare gibi.” Bu dolabın arkasındaki ölü fare kim? İsrail’in içindeki Filistinliler. Efendim devam edelim. Bu ara cümlelerde bize anlatılanlara. “Shmuel bu hikayeyi anlatırken çok üzgün görünüyordu. Bruno bunun nedenini anlamıyordu. Ona o kadar da korkunç bir şey gibi gelmiyordu. Sonuçta neredeyse aynı şeyler onun da başına gelmişti.” El cevap; evet diyor siz Avrupalılar da birbirinizi kestiniz, biçtiniz, öldürdünüz ve devam ediyorsunuz vesaire ama bu sizin için normal bizim için değil. Biz insanız, siz değilsiniz. Zaten Bruno bizim yaşadığımız normal diyor. “Ben asker olmak istemem dedi Shmuel.” Yahudiler asker olmadıklarını ifade ederek şunu söylüyorlar biz onları yönetiriz. Biz askeri tarafta olmaktan çok. “İyi asker diye bir şey yok dedi Shmuel. Elbette var dedi Bruno. Kim? Şey mesela baba dedi Bruno.” Burada kendi babasından bahsederken şunu söylüyor. Kendi kültürel mirasına bağlı olan Yahudi dışı varlıklar, insan diyemiyoruz artık bu kitap için söylediğimiz adına söylüyoruz. Bizim değer anatomimiz de değil onların bakış açısıyla. Baba dediğimiz şey o kültürel yapı. Zaten bugün dünyayı o kültürden çıkarmaya çalışıyorlar mı, evet. Çünkü babayla gelen anneyle gelen ebeveynlerle gelen o kültürüz bizde daha da insan aşağısına götürdüğü anlatılmak isteniyor. “Out With’deki tek arkadaşıydı.” Shmuel. “Ama baba da babasıydı ve Bruno birinin onun hakkında kötü bir şey söylemesini doğru bulmuyordu.” Kültür hakkında bu dikkat. “İki çocuk da birkaç dakika çok sessiz kaldı. İkisi de sonradan pişman olacağı bir şey söylemek istemiyordu.” Yani Yahudilerin zekice düşünmesi, karşı tarafın elindekini kaybetmemek için bir oyunu olarak anlatılıyor. İki taraf aynı şeyi yapsa da farklı duygularla yapıyor oraya dikkat. “Benim oğlum tarih dersi sıkıcı mı diyor? Sana şunu söyleyeyim Bruno diye devam etti. Öne eğilip bıçağını çocuğa doğrultarak, bizi bugün buraya getiren şey tarihtir. Tarih yazmak için olmasa hiçbirimiz bugün burada olmaz. Berlin’deki evde rahatça oturuyor olurduk. Biz burada tarihi düzeltiyoruz.” Dikkat, tarih boyunca bu insanların böyle olduğunu anlatıyor. Yani konunun sadece Naziler ve Avrupalıların vahşeti değil bütün dünyanın böyle olduğunu anlatıyor bize yazar. Yahudi haricinde kim varsa. “Fikir ayrılıkları mı Sayın Kumandan? Hükümet politikasıyla bazen bu tür kişilerle ilgili hikayeler duyuyor. İlginç tipler sanırım. Bazıları rahatsız. Diğerleri hain. Korkalar da var. Eminim üstlerine babanın görüşlerini bildirmişsindir, öyle değil mi Teğmen Kotler?” diyor. Evdeki bir kişi Teğmen Kotler. Babası ama Yahudi sevdiği için Naziler tarafından Almanya dışına kaçmak zorunda kalıyor Nazilerden kurtulmak için. Bazı diyor içinizde aklı başındalar olabilir, Yahudi sevenler. Onları da siz dışınıza atarsınız. Onlara biz sahip çıkacağız zamanı gelince. “Ben çizgili şeyler sevmem bile dedi Bruno. Gerçi bu çok doğru değildi. Aslında seviyordu ve Shmuel ile arkadaşları bütün gün çizgili pijamalar giyerken kendisinin pantolon, gömlek, kravat ve ona küçük gelen ayakkabılar giymek zorunda olmasından fena halde sıkılmaya başlamıştı.” Ama pijama dediğimiz şey hatırlıyorsunuz değil mi mavi beyan İsrail bayrağı. Farkımız şu, sizlere biz pantolon, gömlek, kravat giydirip çalıştıracağız. Bizi yakmış olduğunuz o pijamalarla biz evimizde otururken siz bizim adımıza çalışacaksınız diyor. Ve “Bruno eve gelip Maria’yı eşyalarını toplarken bulduğundan beri hemen hemen bir yıl geçmişti.” Bu geçiş süreci bir saç kesim töreniyle alakalı. O törendeyiz şimdi. “Bruno Out With’e döndüklerinde kendini mutlu hissetmişti.” Ne için? Babaannesi öldüğü için gidiyorlar. “Evin beş değil üç katlı oluşu askerlerin sanki kendi evleriymiş gibi gelip gitmeden artık onu rahatsız etmiyordu geri döndüklerinde. Her şeyin o kadar da kötü olmadığına karar vermişti. Özellikle Shmuel ile tanıştığından beri mutluluk duyması gereken birçok şey olduğunu biliyordu.” Yahudilerle tanışmadıkça mutlu olamazsınız. Onlara hizmet etmedikçe mutlu olmayacaksınız. Onların emrine girmedikçe mutlu olmayacaksınız. “Ayrıca Teğmen Kotler’in Out With’de uzağa tayin edilmesi ve artık Bruno’yu sürekli kızdırıp huzursuz edemeyeceği gerçeği vardı.” Eğer aramızı bozan bir asker varsa çünkü buradan Teğmen Kotler arayı bozan o iki çocuğun buluşmasını takip eden, onları tam bulacakken bulamayan Teğmen Kotler aslında dünya çapındaki bu tarz insanları bizlere gösteriyor. Ondan da kurtulacaksın diyor Yahudiye yaklaştıkça seni ondan kurtaracaklar. “Artık kimse ona küçük adam demiyordu. Ama en önemlisi Shmuel adında bir arkadaşı olmasıydı. Her öğleden sonra tel örgüler boyunca yürümekten zevk alıyordu.” Yahudi’ye hizmet etmek bir zevktir. “Bruno yaşadığım en garip arkadaşlık bu dedi. Neden diye sordu Shmuel. Çünkü şimdiye kadar arkadaş olduğum bütün çocuklarla oynayabildim diye cevap verdi. Seninle hiç oynamıyoruz. Tek yapabildiğimiz burada oturup konuşmak.” Evet bir Yahudi’yle oyun oynayamazsın. Onunla konuşursun. Ondan bir şey öğrenirsin. Onun dediklerini yaparsın. Belki de yazarımız bir aile geleneğini yerine getirmiş oldu. Ama sonuçta dünya çapında ödüller aldı. Yahudiler tarafından oldukça desteklendi. Ve gerçek bir proje kitabı olarak 49. Baskıyla karşımıza gelmiş oldu. Efendim bu ve buna benzer kitapları incelemeye devam ediyoruz. Çizgili Pijamalı Çocuk bizlere Yahudi olanlarla olmayanlar arasındaki büyük farkı muhteşem bir duygusallıkla anlattı. Ne diyelim aynı fikir yapısıyla, aynı kalemlerle değil gerçek bir iman hakikatiyle bunları okuyup anlayıp bundan daha güzellerini ve oyun oynamadan hakikati söyleyebilmeyi Cenabı Hak bizlere nasibi müyesser eylesin. Çizgili Pijamalı Çocuk böyleydi. Haftaya tekrar görüşmek üzere. Yorumlarınızı ve kitap önerilerinizi bekliyoruz. Nereden ne çıkacağı belli olmaz. Kafir çalışmaya devam ediyor. E bize de bir görev düşüyor. Kalın sağlıcakla.
Çizgili Pijamalı Çocuk
Çizgili Pijamalı ÇocukJohn Boyne · Tudem Yayınları · 202138,9bin okunma
··
719 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.