Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

384 syf.
·
Puan vermedi
Yıllar önceydi. Tahayyül edin ki, daha hayatın anlamını kavrayamamış dokuz- on yaşlarında bir çocuk! Kötülüğün gölgesine bile yabancı olduğum yıllardı, o günler... Ritüel gibi her gün belirli saatlerde Kerime abla isminde genç bir kadın ziyaret ederdi, evimizi. Evli ve üç kızı olan bir anneydi! Kerime abla gidince, " Sen, Güzin Abla mısın? " diye, lâtife ederdim anneme. Seksenli yıllarda herhangi bir gazetenin köşesinde, " Güzin Abla " mahlaslı bir muhabirin, köşe yazıları meşhurdu. Belki şimdi de vardır. Bilmiyorum! Uzun zamandır elime bir gazete kâğıdı alıp sayfalarını tek tek çevirip okumuşluğum yok! Malûm, zaman teknoloji çağı. Şimdi sanal haber revaçta! Daha güne başlar başlamaz elimde telefon, gündem olan haberleri okumak vazgeçilmezim oldu, şu sıralar. Hadiseye dönmem gerekirse, annemi rutin aralıklarla ziyaret eden Kerime ablanın her daim anlatacak bir şeyleri olurdu. Bir önceki gün maruz kaldığı, yüzüne yansıyan şiddetli darbeler eşliğinde! Her ne kadar annem etrafında gözleriyle beni arayıp, " Anlatma, böyle şeyler! Anlattıkların senin özelin! Hem bak, Serpil daha küçük! İstemeden de olsa bizi duyup, korkacak! " diye, sürekli onu telkin etmesine rağmen! Kerime abla geldiğinde benim orada bulunmam yasaktı. Ama zavallı annem farkında değildi ki, yasaklar çiğnemek için vardı!... Çocukluğumun bütün masumiyetiyle ne sakladıklarını öğrenmek için her türlü çabaya müracaat ederdim. Ya bir şey unutmuş gibi aniden odaya dalar ya da kuytu bir köşeye sinerdim. Fakat her seferinde niyetimi önceden tahmin eden annem tarafından yakalanır ve kibarca dışarı kovulurdum. Ta ki bir gün okulda çamura düşüp eve erken gelmek mecburiyetinde kaldığım zaman, hafif aralık olan pencere sayesinde o güne kadar gizli saklı kalan ne varsa ortaya serilmişti. Anlamını yıllar sonra öğreneceğim, duyduğum cümleler karşısında dehşete kapıldığımı hatırlıyorum. Hani, insan bilmediğinden korkarmış, bildiğinden değil, tıpkı öyle! O an bütün masumiyetimle inandığım tek şey, duymamım yasak olduğu cümleleri oluşturan kelimelerin yasaklı olmasıydı. Kerime abla, sapkın cinsel tercihleri olan bir adam ile evliydi. Riayet etmek istemeyince kendi hissesine düşen pay, hem fiziksel hem de ruhsal şiddet ile ödüllendirilmekti. Annemin o gün sarf ettiği bu cümle, yıllar sonra bile sanki hâlâ dün söylenmiş gibi kulaklarımda! " Neden, bu şiddete sessiz kalıyorsun! Sağlığın yerinde, istesen ondan ayrılıp, çalışır çabalar çocuklarına sahip çıkarsın! Hayatına yön vermenin zamanı gelmedi mi! " Maalesef, Kerime ablanın yaşamı trajik bir şekilde sonlandı. Genç yaşında ardında üç tane öksüz çocuk bırakıp, hayata veda etti. Kabul ediyorum! Nasıl ki doğum ve ölüm yazgımız değişmeyen bir kader ise, nasıl bir hayat yaşayacağımız bizim elimizde! İnanıyorum ki, Alemlerin Rabbi hiçbir kuluna kötü bir kader yazmaz! Ta ki, kulu o yola meyl etmedikçe! Emin olun ki biz kaderimizi yönlendirmez isek, o bizim adımıza kafamıza vura vura bu görevi severek üstlenir! Bir tane hayatımız var ve bu hayatımızın başrol oyuncusu ya da yardımcı oyuncusu olmak bizim elimizde! Eğer, hayatımızın başrol oyuncusu olmak yerine yardımcı oyuncu olarak yaşarsak, varlığımız hakkında hiçbir söz hakkına sahip olamayız! Özellikle de hayatımızdan memnun kalmadığımız zamanlarda toplum genelinde klişe olan, " Kaderim böyle!..." cümlesi yerleşir, hemen dilimize! Yazarımız kaderi; dantel ipi ile örülen bir motife benzetir ve her gün aynı motifi uygularsak değişmeyen bir kader elde ederiz, der. Benim değindiğim gerçek hikâye de acaba Kerime abla her gün şikayet edip serzenişte bulunmak yerine biraz olsun yaşamını değiştirmek için çaba sarf etseydi, acaba hazin bir sonla mı veda ederdi, bu fani hayata!... Eser, genel anlamda gerçek kahramanlar eşliğinde kaderin önemini anlatan bir eser. Satırlar arasında ilerlerken yazarın Freud' a karşı olan ilgisi, dikkate değer! Kısaca karakterler hakkında bir iki cümle ifade etmem gerekirse, çoğunluğun aksine ne nefret ettim, ne de üzüldüm!... Hâlbuki kurgu olduğundan emin olduğum eserlerde bile gözyaşlarımın akmasına engel olamazken, neden gerçek bir hikayenin kahramanları için hiçbir duygu belirtisi göstermedim, diye hayıflandım. Sanırım, haklı mazaretler ne olursa olsun evlilik müessesesinin, bedensel hazlarla kirletilmiş olmasına tahammülüm yok!... Fatoş ya da nam-ı diğer Fadi'nin, metres olarak yaşamayı tercih etmesini anlamaya çalışsam da hep bir yanım eksik, hep bir yanım isyankâr! Ne aklım ve ne de mantığım, böyle bir eylemi kabul görmekte zorlanıyor. Yazar " Duygular aptal! " diyor. Duygular aptal mı emin değilim ama duyguların değişken olduğu, kabul ettiğim bir hakikat! O zaman bütün zaaflarımızı duygulara mal edersek, var olan cüz-i irademizin anlamı ne?... Hayvanlar gibi desem ki, hayvanlara hakaret olur, onlar bile eşlerine sadık! Her önüne gelenle birlikte ol, sonra da haklı mazerete kılıf uydurmak için duyguların arkasına gizlen!... Pişkinliğin böylesine, şapka çıkartıyorum! Hatta, kuvvetle alkışlıyorum. Kenan bey'in eşi Handan Hanım'ın hatalarından ders almamasına bir anlam veremedim. Kenan Bey'i neden gözünde bu kadar yüceltti! O'nu diğer erkeklerden farklı kılan neydi? Gururunu kaybetmiş olsa da geçte olsa onuruna sahip çıkmasına az da olsa sevindim. Çünkü, bir insan gururunu kaybetse de onuruna sahip olmalı! Ve esas kahramanımız Kenan Bey! Ne yazık ki Kenan Bey gibi, bir zihniyete sahip o kadar çok erkek var ki!... Kadınlar onlar için gerektiğinde gözden çıkarılabilecek önemsiz bir vasıta! Ve hep nedense, bu zihniyete sahip olanların son demlerinde akılları başlarına gelir. Ismarlama bir özenle aşkın yerini bir tür soğuk incelikle doldurup, yaşamı idame etmeye çalışıyoruz. Bazıları hissetmediği baba sevgisini, bazıları da eksik olan anne boşluğunu doldurmak istiyor. Ne var ki, yeri doldurulamayan ve doyum sağlanmamış hisler, söze dökülmemiş yaşanılan sıkıntılar olarak kalmışsa çiftlerin arasına bir üçüncü şahsın girmesi kaçınılmaz! Sonuç, aşkın arkasına sığınmış ihanetler ile örtülü, çarpık ilişkiler... Bir kadına en büyük kötülüğü yapanın da, bir kadın olması fazlasıyla trajikomik! O kadın ki vicdan muhasebesi yaptığında bile, herşeyin üzerinde sadece ve sadece kendini haklı görmesi fazlasıyla, acınası. Sahi! Suçlarımızın farkında, geleceğe güvenle bakarak sevemez miyiz?...
Kral Kaybederse
Kral KaybederseGülseren Budayıcıoğlu · Remzi Kitabevi · 201516,8bin okunma
·
200 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.