Mehmet, Çiğdem, Faruk... İstanbulun ahşap evlerinin sıcaklığında, kalbinin acısını hissettiğimiz Mehmet’in hikayesini okurken bazen kendimizi Sultanahmet’te, bazen sorgu odasında dayak yerken, bazen babasının günlüğünde karalanan kelimelerde buluyoruz kendimizi.