Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

kapısında 1. Yedi adam biri bir gün bir kan gördü gereğini belledi yari alsa koynuna Ayırmaz kanı yanından Beyaz haberlerim var kardeşlerim -Bir güzel ince gelin Kabartır göğsünü toz duman içinde gelinliği durur çıkartıp bıraktığı yerde İçerlerden bir taşlı tarladan Kaynayan nehrin gözünde unutmuş gelin alınlığını Avuçları sıcacık yumulu beline dayalı Kalın bilekli badem topuklu Seyirtir o ince gelin grevli'ler şifalar götürmek için Beyaz haberlerim var kardeşlerim -Gölgesiz meydanlara aklı yağmalayanlara arasından yayılırsa karanlık fısıltılar Ya da güzel dışlı yapa çiçekleri Muhtemel bir genç kızın Başına atılırsa Yedi adamdan biri Bir gün bir kan göreni Kabukları soyulmuş Taze devrilmiş bir ağaç gibi Çeker çıkarır kendi kadınlardan Fırlar yataklarından tatlı uykudan Çıplak çıkarır kendi kadınlarından Fırlar yataklarından tatlı uykudan Çıplak yalın ve güzel adaleli O er alarak Seğirtir danseder gibi -Önce sağlam olmalı arkam O ince gelin Belirir hemen ardında erin 1000 yıl durmadan en atmış bir çınar gibi Gidiyor dansöz gibi Yere ve göğe açık avucunda o kan O işlem onda güvercin ve sevap Onlarda en ağrımalı yara Ve yollanıyor o güvercin onlara Güvercin değişiyor gittikçe ondan Güvercin değişiyor vardıkça onlara + ve aman ne uzun sürüyor bir düşman öldürmek+ Yedi adam artık bir kan göreni Varıyor dengede Kuğu gibi sarkıyor onlara akıyor onlara şiirler söylüyor ve mısralarında işlek çelik kümeleri ve kalkıyor her bir ulaşmasında iki yanında sülüs ve yay gibi bir vuruşta öldüren elleri -Karanfil serpercesine Bir kez daha vurdum ya Allah diye açtığım yaralara -Güzelin düşmanı güzel olur Güzelin yari güzel olur O varıyor tüm meydanlara Kanı okşayarak ve kabartarak Kanı okşa ve kabart Ve sonra sabah kahvaltısında İçinden geçirmekle varsın sofrana Çocuklarımızın ellerinde büyüyen gagalı şeylerin Tanrının buyruğu ile ortaya çıkarttığı Gürbüz bir yumurta II. Yedi adam biri bir gün bir aşk bir gün gereğini belledi ölüm girse koynuna Ayırmaz aşkı yanından Beyaz haberlerim oluşuyor kardeşlerim Daha ne kadar saklanabilirdik seninle: Yaylalardan nasıl geçtik Çobanlara yetişemedik ama uzaktan zahmetsiz ve hiç kimseye değil gibi konuşan ağızlardan Ne bilge sözler dinledik Sığındığımız Ve içinde saçlarımız göle girmiş ıslanan O dev O kabul eden O sizin veren mağaralar Yine açık yine buyur’lu Çekildi üstümüzden. -Çalıların Bilen duruşlarıyla karşılaşırdık koşuşurken gizlilere Güneşi tez gördük dağlarda Ormanın ay çiçeği gibi uyanan hayvanlarıyla İlk iş gövdemizin acıktığını anlamak oldu Gittik kokladık ekmeğimizi tarlalarda O gün gezdim seni ellerimle Söyledin: Geniş vuruyor yüreğin Ülkeyi tez giden ayaklarımla varıyorum Kanım temizliği seven bir kolla atılıyor durmadan Yıkanmış güneşte yeni kurumuş çarşaflar gibi Serin ve ürpertici gövden Yaklaşmaktasın ve / çok yakınıma taşıdığın / güller Sana canı gönülden âşık oldum meleğim Kollarına gümüş bilezikler düşündüm Dostlar buldukça onlara Kalın kaşlarını övdüm Güzeldin Gövden gerilmiş devinmekteydi Bir tabloda gibi her bakmaya değişen Karanlık anlamlardan arınan yüzünle Hakkı verilmiş Zehirleri alınmış kazanlarda Demirle birlikte çeliğe koşmaktaydın Ve döllenmekteydin mengenelerle kucaklanarak İşçi eğilir bükülür ve doğrulur Köylü bükülür doğrulur eğilirken İnsan iyi maden kuyumcuda Güzeldin / Gövden Yeni bir iklim gibi yayılmaktaydı karalara Ağaçlar, kırdaki hayvanlar kasabadaki insanlarca İşte davetliydin Acıktık bıçaklarına kanımızı gütmekteymişin gibi Gelip acı sözlerin için Bir çekmece koydun yaralarımıza Ve ellerin uçuşan yapraklar gibi Birden Nasıl yalnız olduğumuzu anladım Kimseler yoktu ikimizden başka birbirine bakan Susuyor sessizce Aşkla ilerliyorum Milletim bileniyorum Devirmeye Devirmeye safrası beynimi üleşen Elleri karımın üstünde birleşenleri Bundan böyle yekinmeye hevesli yüreğim /sanatsever halkımıza duyurulur/ Aklım eski izlerde şimdi İz demek Bir geniş Bir kendine dönük bir en ileriye Yol demek Usulca kalkıp gedene: Dur Ki çevrileceksin Toydun cesurdun Gençtin atıldın Bilmezdin atıldın Kabuğu oydun oydun Kabukta kaldın Sis iner örter mermeri ağacı binayı Sis kalkar kalkmaz Görünür mermer Ağaç ve dev Bu kadınlar dev midir Yatak özlemez gövde midir Gül açar boyunlarında Kolkola durup bağırdıklarında Bomba düşmüş gibi deprenir toprak Konuştuklarında -Yar kurbanın olan dola yaşmağını bileğime Ki düşmanı güzel vuram Çekip mavzerler çıkardılar oyluk etlerinden Durdular ite çakala karşı yarin kapısında III Yedi adam biri bir gün bir yar gördü gereğini belledi yari asla koynuna Ayırmaz yari yanından Alev gerekli kentliye Bu ısıtma devleri kente bir an önce inmeli oğlum /bütün gün badem çırptım üzümün tehini armudun çürüğünü ayıkladım uykuya geç vardım yatağın içine elimi daha yeni koydum rahatıma doymadım ama.../ ÜMMETİ GÖZETMEN GEREKLİ Ben seni beyaz haber ustası Olasın DİYE boğmadım -DOĞURDUM Beyaz haberlerim için hazır olun kardeşlerim Anam su döküyor ellerime Bedenim hızla kaçıyor Gözlerime toprak atan uykudan Suyu çarptıkça yüzüme ve gözlerim yalnız Yanıyorlar Yemi torbanın dibine gelince beygir İri saman saplarının arasından İri etli dudaklarına Küçük zor bulunan arpaları topluyor Bir parça daha yükselen Bir parça küçülen Bir parça daha uzak duran yıldız Beygir ve yanında duran semeri Evin gerisinde yığınla odun- badem dalları Ve kuru alıç kökleri Ve ben o zaman bilmezdim halka Ateş gerektiği Çalışır gün boyu koru ağaçları devirir Badem çırpar budardım yaban çalıları Gün tepeme değsin öğleye durayım Gün tepene değsin öğleye durasın Kökleri hem derinleri hem sığları sarmış Durmaksızın nimet devşiren Ceviz ağacının altında.- Öğleye durmayı Hiç düşündüm mü ağaç neden havyan değil: Çünkü kan'dır hayvan Damardır ağaç O ceviz ağacının altında Dallarına ve köklerine Bir öz su damarı gibi bağlanarak Onlar ve ağaçlar Toprak ve kalbinden doyurduğu hayvanlar İşitmişler bakın onlarla Onlar ve yapraklar Geniş bir ağızla üfürülüyormuş gibi kımıldamaya başladılar Onlar ve tüfeğimi doğrulttuğum kuşlar Şimdi öldürme vaktim değil Başına omuzlarıma konun Dudaklarımdan ve kalbimden dinleyin /işte bakın ekmek böyle tutulur/ öğleye durarak bağlıyorum bu tepeleri O tepelere Eğlenme doğada - kentte bu gece ışıklar yanmadı Damlardan Çorba dumanı yükselmemekte Yufka ekmeği Toprak ve ağaç kokulu ellerimle / işte bakın ekmek böyle tutulur/ Şu en artist Ve lokmayı taşıyan parmakların ucunda Pıt pıt bir damar gibi atan Yemin ve billah Sıcak bulgur aşının kalbidir Dedim çünkü kalk Yoksa sütüm helal olamaz Düşündüm sol kolları kesik insanların Ne denli mahir olduklarını sağ kollarında Beyaz haberlerim için toplanan kardeşlerim -Adım Mustafa ve Niyazi ve Abdurrahman Kafkas yaylalarında çadırlarımın Sürülerimin ocak taşlarımın İzleri vardır/doğup yürümeye başlayınca Çıplak basmıştım toprağa/ Yine de ana'vâzın duymasam hiç uyanmam Bedenim öylesine yorgun babam öylesine ölü Ölü gibi kımıldamıyor dedem Sini belli kendi belli değil Ne bir hak torunlarında ne yaşayan bir arzusu Ellerim yumruk dizlerimin arasında (tam üç yüz yılı) Etim etimin sızını alsın diye Kalk çünkü sabah yıldızı Bir mızrak boyu yükseldi + iri ve zeki uçları nemli bir göz gibi+ IV Yedi adam biri bir gün bir bela gördü gereğini belledi Yalvarsa evleri harap kadınlar ve ağlayan birkaç çocuk Kamalar salınsa karnına ayrılmaz belalı yanından Haberlerime kulak asmayıp-Duymadık Demeyesiniz kardeşlerim Ülkem bugün Yariyle buluşmuş gizlilerde Tepeden tırnağa yeni yıkanmış Ve örtüler içinde Göz kapakları kale kapıları Gibi örtülü Yassı gözlü kabarık alınlı Kalbine ve beline zengin Düzgün bedenli bol saçlı erkekler gibi Ülkem Tepeden eteğe yıkanmak için Aşıdan sonra paklanan Ovalara yayılmış kadınlar Evi uçsuz bir yol gibi bekleyen Yavruya yerinde bekleten O kadınlar gibi ülkem -Yürürüm bayırlarda Gücüm ne merkezde tartmak için Kulak verir Dinlerim ağacı Geçerken beton döşeli apartman kaykılı toprakta Sesim nasıl etkili yoklamak için Durdurur sorarım kentliyi Ne haber böyle: Nereye: Bela üreten elim Nasıl davranır belalar içinde Sınamak için Uzanır okşarım saçlarını ey yarim Bakarım hoyrat ve âşık ellerime Bir gün sapsarı kesildim Öyle bir tabiat vardı ki gövdemde İnsanları görmezdim bile yanımdan Bir hava bulutu gibi geçerlerdi İçimden Gidip dağlara Kafa tutmak gelirdi Bir gün ben İri ve kaslı gövdem Sapsarı kesildim Hali harap bir dev çıktı önüme Gözlerini öyle açtı ki yüzüme ve ağlamış Sonra söyleştik Bu bir nöbet devriydi kardeşlerim Bizimle aşkta olanların Eline su döksünler Çadırlarının önüne o küçücük Kilimleri sersinler V Yedi güzel adam Biri bir gün bir dağ gördü Gereğini belledi. Ki o dağ Ağaçsız ve yalnız Gökte alıp veriyordu. Rüzgârla ürperir gibi olurdu Beygirin derisi nasıl ürperirse boydan boya Dokununca. Yılanla akreple kertenkele Tavşan keklik kurtla Onlarla Hayvanlarla kımıldanırdı Dağ bu Serpilmiş atılmış yer kapmış Başa kurulmuş. Böbürlenmeden iri kendiliğinden koca Dağ bu Devir, söz gelsin, kervan devri Eteğinde ipek yolu zencefil yolu Kara ve beyaz yolu zenci. Develer İçerek karınlarından tüylerinden geçirerek Dağı yiyerek, söz gelsin, beslenirlerdi Dağ bu Devir kuş devri Geçerdi kartal İşte o kartal Renksiz ısı vermeden Ürkmeden ürkütmeden Kendinden geçerek süzülür Dikine batar dikine çıkar Coştumu Vurur kendini dağa - ölürdü parçalanarak Dağ bu Devir aslan devri Yer yer toplaşarak Erkekli dişili Sık sık oynaşarak Devir insan devri Geçti geçti İnsan geçti Et geçti kan geçti Göz geçti Gelenler Yeni gelen yeniden sonradan gelen Geçti geçti Dağ bu Yılanla kımıldanırdı Yılanla kımıldanırdı Yedi güzel adamdan biri Bir gün bir dağ göreni Durdu sevmeden bilmeden devinirken Durdu durdu seyreyledi Sordu: dağ nicesin günde mi gecede misin geçmişte şimdide yoksa gelecek bir düşte misin Dağ serpildi Atıldı yeniden yer tuttu İlk kez yılanla kıpırdanmadı Gözü görür görmez Dağa göçtü güzel adam Eteğinden yukarıya üç gün Yürüdü. Bir yılda dolandı Çevresini. Eğlenerek kayalarda geceleri Yürüdü günde ve bir kuş gibi Görerek de Durmadan dolandı dağın çevrisini Artık dağ yılanla kımıldamadı Kımıldardı onunla Hırçındı adam hep hırsla Yaralıymışça inlerdi Yüzü durgun gözler duru berrak Hırslanırdı ayağıyla- avuçlarından ter akar Omuzlarını burardı. Ola ki anlatsa dağ Der hırcındı adam ince bilekli Azgın topuklu İnce uzun parmaklı karınsız Karşı koyan omuzlu Yerken güzel yer doymadan kalkar Oturarak ve hayvanlarda bile Gizlenerek işerdi Adam hırçındı-saçları uysal akardı Rüzgârla kardı Esinti olmadan zaten akmaktaydı Uzun boylu değildi Ama kendinden uzunu yoktu - yalnızdı Geçince önünden Mağaralardan kuş tavşan kurt yavrusu Dağa vururlardı Serçe tohum düşürürdü ağzından Tavşan yeşerince onu Yerdi kökünden Ot üremedi Ağaç üremedi Dağ ağaçsız ve yalnızca Gökte alıp veriyordu Adam küçük bir kaya düzlüğünde Toprakta mağra içinde mağra kapısında Kaynak başında kuru yamaçta Dururdu Eğilip alnını Yaydıkça yere iki elinin arasına Göksü çatırdayarak eğilir Parçalanarak doğruldukça Dağ cezbelenir En yüksek zirvesini kayalı alnını Yamaçlar yamaçlara yayılan yüzünü Adam eğilip koydukça yüzünü toprağa Eğilip koyacak yer arardı Dağ cezbelenince Doğrulup eğildikçe Ovaya bir anda Kentler serilir Yollar fabrika çevrekleri bentler Yedi adamdan biri Bir gün bir dağ göreni Yeni bir soluk çekti içine Değişti aynı kalarak İndi kente Dağıyla Esen başı Serin başı geniş kollarıyla Gözleri yüzünü kaplayacak gibi büyüyerek Ve şakaklarında Avuçlarımın arasında güçlükle tuttuğu Bir şey duruyordu Yedi adamdan bir dağ göreni Buyruğu dağa yiyeni Dağdan buyrukla kente ineni Suları yürüyerek geçeni Çekip mavzerini çıkardı oyluk etinden Durdu yarin kapısında (BEN DİRİMLE DOĞRULURKEN) Sis boruları ötmeye başladı yavrular şimdi oradalar-Aşk delice kımıldamalı yatağından Sen bir yıldız kaymasıyla yatağından Üstüne alevleri alarak Kemikli bir aşk gencinin kollarından tutarak Sen kanın damarlara tutamadığı anlardan Beni karnınla Bir göz boğuşmasına daha kandırarak Bul içe kapanık hayvanlarımı yalvarmalarınla Üzülmüş Belki dünyayla horlanmışım Ansızın çok oradan görün orada Bu siyah basmış kara akar deme- Başka olmalı gövdemi denetleyişin aşka hazır olan ...LARDAN. O KADIN'lardan Halk aşksızca sokaklar banka dükkânlarıyla doludur Ellerimi kalp olmayan sularla ıslamaya alışır o kızlar -işte artık kaçmak işte durmadan karşımızdayken bile -ılık ev girintileri gizlesin daha köprüler karanlık bedenleri Her şey onlara göre - yamandırlar Ansızın melek bekliyorum eski türk ezgileriyle Senin asya'dan hiç yontmadan zarif bir cep saati yapışın Asya Asya ve Asya diye yalvarışın Sana ansızın alınyazımı ve kendimi ekliyorum Aşka hazır aşka aç ve davetli Ansızın melek bekliyorum Asyayla ayağa kalkan Melekler ellerinde gelenekle İçinden hızla süt akımı geçiren mızraklar Boydanboya girdirmektedirler gövdelerin içine Nar doğuran - dikkatle nar doğuran Hayvanı ve insanı aynı teklifle doyuran Nazlı baharlarla Hiç ağlanmadı ‘Biz çetin adamız ha’ ayrıca söylenmez Anlaşılır Ne yavuz kışlar Kurt sıyrığı ayazlarla Ne evren debdebesi bahar Gerdan kırıp mendil düşüren kızlarla Ayrıca söylenmez ‘Biz çetin adamız ha’ Doymuştur aşk bu gece en son buluşlarına kadar Sen meleksi kadın bu gece kendini vermekle İkiye yarıldın Sen meleksi kadın bu gece 1000 yıl adına bilinmekle Sen melek uyarmalarıyla Uyarılan erkek Bu gece bir şehvet azarladın Hayvan kovdun Yatağını yüceltenlerden oldun Şimdi ev gebedir Dağ kuşlukla uyanır -varsın uyansın- Önce hafif bir uyku sisi Tanrı evvelsiz sonrasız bir iklim gibi ordadır Daim Melek kanatlarından hava görünmez Uzaklar yine de görünür Ay dostlukla anılan bir komşu evidir Kıl çadırlarla devinen o kavim göçü İşte o kavim göçü Dağlar ilk bez bizi Çıplak ete kavuşan aşk sandı Kadife döşer gibi toprağa işte öyle yürüyen Ilık bir hava bürüyen Gözleri o -rengârenk gözleri çocuk gözleri develerin Çözülür ayakları Kavim bu Boynuna kan yürümüş (Gözüne bir şey görünmüş) -Nedir o görünen/ susalım/ Hayat her zerresi uyarılmış gibidir -Çok acele Kalp bir bohçanın içinde atmaktadır Omurgasından mızrak yürüyor kavmin boynuna Devler en som bir duruşla - Raptedilmiş Çocuklar ağızlarından Ey Nazlı Ölüm Ey Nazlı Bahar Marşlarıyla Bütün bunlar nedir - sorulsa Sorusuna Ne can cevap kalmıştır Kavim donmuş deve mıhlanmış Kadın ateşle ateş doğumdan önce Sığırlar kendi kendileriyle Göz göze kalmıştır Kavim seferidir evinden ayrılmıştır ama Kendine varılan iklim ve toprak /VAKİTTİR/ namaza durmuştur Bin bireydir kavim Bir tür kararla eğilip doğulmakta Her candan bir cana Bir candan bir cana Sonsuza değin Bir tavır bolluğudur kavim ama Nihayet vaktidir VAKİT Bu duruş en zarifi duruşların Gidip endamlı dağlara Beğendirmek için yeni gelinleri O iklim kullandı hep İnsanın en bilgelerini Onlarla karşılanmak için baharda İklim aranır her şeyden önce her olayda Şerbet taslarında Bir toprak okunmuş şeker dedenin avucunda Genç bir kız kadar ağırdır Bileceksin ey çocuk Tatmıştın onu geçen baharda da Kavim uyanan toprağı Karşılarken - uyanıktır Kavim Toprağı Devirirken - uyanıktır Kavimden biri varırken toprağa -Uyanıktır O ve Kavim Vardıktan sonra toprağa Gaflet uyandırılmaz - kavim uyanıktır O anne gibi verimlidir besmele çocuk için O erkek Karpuz dilimi gibi ortadır O en yaşlı gelin Ocaktaki çorbayla birlikte tütmektedir O kavim için ‘Kışları göç içinizedir’ buyuruluyor Büyük çadır en sevgili düşmana emanettir Çorba dağıtılsın nefes ve el dağıtılsın Yer ötesi ve yer eşit alınsın Kadın ve erkek eşit durmaktadır-kadın arkadadır İnsan hayada ve tanrıdadır Ki kış ortasında kardan-bir duayla sıyrılıp O derviş ağaç kupkuru dallarında O meyvayı büyütüyor O tiyek Bir salkım -müthiş- üzüm Uykuya tez doyanlar için Saçlar uçuşur havalara sevinçle şarkı şarkı içine Cenkle bir üstün haberleşme ile İnsandan insana hep akıl ve sezgilerle O coşkun mutlu savaş dülgerleri Kalbi çoğaltan bayramlar açtılar Şimdi de açtılar İşaret verin ve açtılar bütün köprüleri Deniz yüce bir soluk denizidir-rotalar denizin kendisindedir Kaptan sancakta bir tek an yaşamak yoluna Bütün bir ömür ağartmıştır Işıklar çoğalıyor içimizden birine Kime bu davet Limanı dolduranlar yanan insan meşaleleri Yüzbinler taş kulelere yaslanmış söylüyorlar -Rüzgâr nereden eserse essin güzeldir Alevler bir ayrı alemdir Dirlik sevinçtir - göç içimizedir. Aşktan sonra sarhoşluk günümüz ülkemizde Sevine sevine Sağlımın elleri uzansaydı dağların eteklerine yer'in şarkılarına Aşkın mağara kovulduklarındaki şarkılarına İlkel bir duyguyla bağırır kalırdım Yöremde mor lekeler gibi duran Bir basamaklı melekler ve gelenler olur birden Bütün meleklerden bir melek -Bak diyor bakıyorum ve bak diyor Ellerimi bıçakla yontacağım deniyor İlkel bir sevinç ve kan şiir en safından sonra soyut heykeller Hiç düşmanım yok-üzgün söyleniyor -Olmayacak mı hiç Eziyor gururum onları -Görün ey güzel düşman ey güzel düşman Saraylarda geçti ömrüm seninle Yüzüm aydınlık bakar elemlere Yangın yerlerine Coşkuyla selamladım bütün bayrakları Düşman kadınlarını Tanrım bu dağları da sen yarattın Bana kattın Bir bir okşadım Sema yapan kırları Âlemlere kalbimizi yeniliyoruz ve tutuşmuş geliyoruz Yeryüzü batarsa batsın dayanamayıp o kavmin çadırlarına Develer de tutuştu Onlarla ayarlandık bir devinim bir devinim arkasında bütün devinimler Kum kendi raksında beden aynı raksta Karın bacaklara ulaşır öper onları ve uzaklaşır Aynı yönde ve aralarında bir dünya vardır Göğüs ahenkle havanın direncini kırmaktadır Kalp ve balçıklı toprağı Ağacın ve kayanın dizilimini O tek kuyun yalnızca süzülüşünü Ani bir haber gibi salt bir kez ötüşünü Dinliyor kumu balçıklı toprağı Ağacı kayayı ve kuşu Uyku beladır göç içinizedir Sabır ve zaman içinizdedir Kadın ve çocuk içiçedir Güneş vurmuyor -öyle söyleyin- üzerine döşeklerimizin -Sokuluyoruz besmele ile kadının toprağına (işte böyle söyleyin) Öyle ki o kadınlar Bağlasınlar doğanları tanrı bağlarına Melekler kırmızı yanar Kalbe tutuşan her şey kırmızıdır Hele kalp hazırsa “kentten” bir er kalkar - Onun eri Kollar semayı deryayı korkularından Yoksa aşk hemen kaçmak mıdır dağımıza Söyleyelim ya hay ya huu -Yolları aydınlık kıl yaradan Kanla bir sabah Akşam kanla ‘...ateş... ve öldüm...’ deniyor -Oysa sorular verilmişti ona Sorular yığılmış aynı kaynaktan olana Işık ve karanlık hakkında Bu nasıl uzun uyanılmaz gibi -Ateş ve öldün uykuyla -Kurşunla yoklanması bir sorudur geri kalanlara Taze doğanlara Şehzadelerden de sorular kalmıştı ona 'Biz artık gitmeliyiz dağımıza anneciğim Yorgun geldim savaşmadım ama Bir ceset gibi ayaklarının dibindeyim' 'Biz artık Gitmeliyiz dağımıza' -Hayır olmaz Durmalıyız burada şahinim 'Kezzap içsem Daha kuvvetle can çekişirdim' (dertten çıktık) söylendi (güzel bir kurtuluşa yöneldik) dendi Heykel bekleyen kımıldamış Abesle elele ahbap gibi Avazı çıkanca bağırmıştır -Durmadan deniyor ki vatanım neredir Heykel ne diyor Konuşmaz heykel Felçtir Karşılıklı -Kaslarımız karşılıklı kasılsın Olsun -(Kalbimiz tüm insanın namına) iddiasında -Dertten çıkmışsın ötekine kavuşmuşsun da Diyor ki diyor ki Geçmiş nedir kavim kimdir dert nerdedir Kırbaçla ayağa kalkarlardı 'biz artık... anneciğim... dağımıza...' ruhum geçer bedenine yüz bin kara nokta yemiştir soyrad ... ve nasıl olan oldu - o ve yeni uygar dostları Bir noktalar anlaşmasıdır fabrika baca ve duman Anne onları kapıya kadar uğurla gel Delinen böğrüme bir set ger 'yapmayın yapmayın' çığlıkları Güneş doğsun mu doğmasın mı kararsızım Başlarını bana çevirmiş büyük baş hayvanlar londra moskova vaşington berlin pekin hava cereyanları sarsılan ikindiler korkularımız intihar dönemlerinde kötü bir alışkanlık peyda olmuştur bağ budama hasat zekât evlenme hoş görme Buğday ve ekmeğe saygı göreneğine doğru -İnce bir düşman yönelmiştir -Hayır içimizden yönelmiştir -Oh oh dıştan yönelmiştir -Dıştan ve içten mi yönelmiştir -Ne yönelmiş ne yönelememiştir -Yönelememiş önele Miş 'Ey örtülerle donatılmış Mustafa' -Oğlum sen artık şarapnel gibi yağmalısın düşmanı güzelce vurmalısın '... biz artık dağımıza... anneciğim...' (Komşudan o ölü de kalktı Boşluğuna bir kırbaç uzatıldı) (Çoktandır şu maraş kalesi hatıraları elinden alınmış bir taş yığınıdır. -onların yerine bilardo masaları konmuştur -şalvarlı şövalye ve kovboylar bilardo oynamaktadırlar) -Uykum geliyor kaderim yorula geliyor buz gibi eller Bu yaz hayatı beğenemedin aklımda kandan gökdelenler Ey aşk /... ve ey aşk mı dedin.../ Onlar küçücük küçücük gördü sana seslenenleri Gücendirilmiş gibi kayboldun Yerine piç döller yolladın Komşudan o ölü de kalktı Köyde devinimdir kırışık alın derileri kımıldar Kaş ve kalp zorla - kıvranarak Erkeklik ve kadınlık Ölümün önünde değersiz ama siperdedirler Bir değişime gibidir azrail- Mezarla uğraşmaz toprağı insan kazar O yere o ölü insan kalabalığında ansız bir boşluk açılmıştır alın kımıldasın kalp kıvransın Gölden ansız bir tabutluk su alınmış gibi Bütün köy kımıldayacaktır/göl gibi Azrail devinimle çevirir bir köyü Bir insan kası - kadını kavrayan elleri mezar kazar toprak karşı komaz aralanır İnsan mezar kazar arada bar bar bağırarak -Ey süleyman oğlu nalbant izzet - nice rençperlik ettin Güneşin alnında bakır gibi göverdin Toprak kaz arada bir ölü görünürlerde mi bak -ahmet mehmet hasan hüseyin paytak mahmut babası hacı izzet süleyman oğlu hey nice öldün neyledin nasıl becerdin Köyden o ölü kalkar Süslenmiş kurdelalar takılmış bir koç Kapıda tabut tahtaları arasında beklemektedir Bayram değil seyrandır Aşk aceleyle oraya buraya göz gezdirir Sevgi sabırla ahır kapılarından süzülmektedir Köyden o ölü de kalktı -Sen de kalk sesini hayvan sesleriyle yuvarla Köy bir ahenk kuşu sesi çıkararak Kasabaya bir ölü haberi uçursun Minarelerden ölgün bir kol gibi sarksın ölü selâsı /.Ölü ilk kez müezzin-minare uyarmalarıyla dirilmektedir Köyden kasabayı dürtmektedir./ Bedir efendi durur selâyı dinler -Kim'ola- -(Ben yüz yıl oldu babasızım) boğuk (Çukurovada eski kale burçlarıyla itişirdi akranlarım) (Sağ elim sualtı zengin bir köydü damağımıza kadar pancar) (O ufak çocuklardık - Bakışları) (Olmaza karşı koyuşları) (Şimdi köy acı'dan eğilmiştir) Ben ölümle eğiliyorum) (Barsakları düğümlendi koyunlarımın) Bedir efendi durdu selâyı dinledi -Kim'ola- Evlerden yarış atları gibi çocuklar fırlar Daha ilk nağmesinden alırlar ölüyü Burunlarıyla kim ölmüş sorusunu soluyarak Yokuşlara bir nefeste bayılırlar -Öyle bir çocuk tanıdım Karşılaşınca başka çocuklarla hızlandı Minarenin kapısında bir çocuk halkası Müezzinle inecektir ölü Ölü çağırır çocukları alıştırır camiye Ve ölüyü eve ulaştıran çocuk Kutlu çocuktur Taşıdığı haberle masum onunla dopdolu ve büyük Ölü adı taşıyan çocuklar dönüşlerinde Şehri ağırlaştırırlar - Minare yükünü atmış Yeniden serpilmeye başlamıştır Süleyman oğlu hacı izzet evlere bir sepet incir gibi dağıldı evlere süleyman oğlu hacı izzet Müezzin kıs kıs gülmektedir kasabada evler -bir hacı izzettin varlığını bilmemekten- keder içindedir
·
2.359 görüntüleme
Ş. Korkmaz okurunun profil resmi
Kitabı mı kopyalayıp yapıştırdın?
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.