Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

239 syf.
·
Puan vermedi
Birinci Dünya Savaşı'ndan itibaren cumhuriyetin kuruluşu ve hatta sonrasını anlatan eserler için "ortodoks tarih", "resmi tarihyazımı" gibi nitelemeler kullanmış ve hatta yerli ve yabancı bir çok yazarı, nutuk ve Atatürk'ün anılarını başat kaynak olarak eserlerini yazdıkları için de eleştirir. Bu eleştirisinde haksız olduğu kanısındayım. Nihayetinde kendisi de bu kitabını kaleme alırken sadece resmi tarihyazımı ile değil, birbiri ile de çelişen biyografileri temel almıştır. Sadece benim değil kendisinin iddiası da biyografilere dayandığı yönünde. Konu hakkındaki Türk resmi devlet belgelerine ulaşamadığından da yakınır. Burada ilk nokta; biyografi ve anı sahiplerinin olaylara hangi bakış açısı ile yaklaştığını sormanın yanısıra, söz konusu biyografilere ve anılara ne derece güvenilir kaynak olarak bakılabilir? Bunu da sormak gerekir. Ortada büyük bir mücadele ve büyük bir zafer vardır. Bunu herkes sahiplenmek ister ve doğal olarak zaferde kendi rolünün çok büyük ağırlığı olduğunu iddia edebilir. Milli mücadeleyi tek başına düşünen, planlayan, tek başına yürüten ve zafere de tek başına ulaşan Mustafa Kemal'dir gibi duygusal bir yorumda bulunmuyorum. Ancak her ne kadar otoriter hatta diktatörce davranışlar sergilemesine de milli mücadele sonrası Türk toplumuna sosyo-kültürel açıdan yaptığı büyük katkıları da es geçmemek gerekir. En basit örnek kadınların sosyal, ekonomik ve belki de en önemlisi siyasal hakları; gelişmiş batı ülkelerinin birçoğundan daha öncesinde verilmiştir. Üstelik kadınların bu yönde mücadele etmesine gerek kalmadan. Bu noktada eleştiren ya da az çok bilgi sahibi olmak isteyen varsa "Demir Çeneli Melekler" filmini izleyebilir. Bir diğer nokta; 1926 İzmir suikasti sonrasında kurulan istiklal mahkemeleri ve yargılamalar. Söz konusu mahkemeler, uygulamalarında abartmıştır ve fazla ileri gitmiştir. Ancak büyük generallerden sadece Rauf Orbay'ın tutuklanmasına gelince yazarın burada es geçtiği bir konu var. Rauf Orbay, cumhuriyetin ilanını eleştirir, Lozan görüşmeleri sırasında görüşmelere katılan heyete zorluklar çıkartır, halifeliğin kaldırılmasına da büyük tepki gösterir. Rauf Orbay, sevilen, saygı duyulan bir kimse olması sebebiyle toplumda kanaat önderi konumundadır ve diğer eleştirilerinin dışında halifelik gibi hassas bir konuda aleyhte görüş beyan etmesi yeni devlet ve oluşturulmak istenen yeni toplumsal düzen açısından tehlike arz edebilir. Başka bir nokta; milli mücadeleye büyük katkısı olan karakol cemiyetinin Atatürk tarafından tasfiyesini eleştirmesidir. Karakol cemiyeti her ne kadar kendi içine hiyerarşik yapılanmaya sahip milli mücadelede büyük fayda sağlamış bir örgüt olsa da, nihayetinde devletten bağımsız hareket etmeye, sadece lider olarak seçtiği kişinin emirlerini dinlemeye meyilli bir komitadır (nitekim daha önce devletin başı sayılan padişaha ve padişahın meclisine değil de Enver Paşa'ya bağlı oluşu bunu kanıtlar niteliktedir). Yeni kurulacak devletin içinde bu şekilde başına buyruk bir gücün varlığı her ne şekilde olursa olsun kabul edilemez edilmemelidir de. Genel anlamda devlet geleneği bu başına buyrukluğu kaldırmaz. Tarih okurken, incelerken ya da yazarken yaşanan olaylara o dönemin şartları içine bakmak, analiz etmek gerek. Nitekim her ne kadar o dönemde yönetim biçimi olarak demokrasinin uygunluğu kabul edilse de yeni toplumsal düzen oluşturmak için gerçekleştirilen değişim ve dönüşümlerin oturtulabilmesi muhalefetsiz bir ortamda mümkün olabilir. Genel anlamda resmi tarihin, İTC'nin milli mücadeledeki rolünü küçümsediğini bununda Atatürk'ün etkisi ile olduğunu belirtir. İTC'nin kitapta bahsedilen yeraltı örgütü ve fedailerinin milli mücadele adına yaptıklarına söylenecek söz yoktur. Ancak bu cemiyetin liderlerinin ülkeyi 1. Dünya Savaşı'na dahil etme şeklini her nedense anlatmayı es geçer. Enver Paşa'nın neden kışın ortasında Sarıkamış harekatını düzenleyip binlerce vatan evladını tek kurşun atmadan dondurucu soğukta telef ettiğini anlatmaz. Ya da Cemal Paşa'nın Mısır harekatını ne amaçla planladığından bahsetmez. Hindistan'a gitmek için yola çıkarılan birlikleri saymıyorum bile. ) olarak adlandırılır. Yani bize saldırılmamıştır aksine saldıran taraf biziz.) Her şey bir yana neden yapılan hataların sorumluluklarını almak ve uygulanacak cezayı kabullenmek ya da kurtuluş için çareler aramak yerine ülkeyi bataklığa sürükleyip Alman denizaltısıyla! ülkeden kaçtılar? Kitapta bunun cevabı yoktur. Aksine İTC liderlerinin Anadolu'da milli bir mücadeleyi başlatmayı çok daha öncesinden planlayıp da sağa sola mühimmat yığdıklarından bahseder. Anadolu mücadelesini bu şekilde yıllar öncesinden planlayabilen bir zeka, kışın ortasında askerin giyimi mühimmatı uygun ve yeterli değilken Sarıkamış harekatını nasıl olmuş da planlayabilmiş anlamak mümkün değil. Kitapta eleştirilecek çok fazla nokta var. Okuyacak olanlara naçizane tavsiyem düşünmeden sorgulamadan okumamalarıdır. İyi okumalar dilerim.
Milli Mücadelede İttihatçılık
Milli Mücadelede İttihatçılıkErik Jan Zürcher · İletişim · 2003145 okunma
··
189 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.