Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

68 syf.
10/10 puan verdi
Size Bir Mektup Var
Avusturyalı yazar Stefan Zweig (1881-1942), Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu orijinal adıyla Brief einer Unbekannten adlı öyküsünü 1920’li yılların ilk yarısında kaleme almıştır. Yazarın hayatına yer vermeyeceğim, doğrudan kitabımızın incelemesine geçelim. Kitabın mektup türündedir. Bir yazarımız var ve ona bir mektup geliyor. Gelen mektup kimdendir bilinmez ancak bir kadın tarafından gönderilmiştir, kitap adı neden 'Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu" olduğu anlaşılıyor. Kitabın girişinde ise etkiyeci bir cümle ile efsane girişler arasında yer ediniyor. Peki neydi bu cümle? Eh bunu da kitabı okuduğunuzda görürsünüz. Şöyle düşünün size bir mektup geliyor fakat siz kimden olduğunu bilmiyorsunuz, ilk işiniz mektubu merakla açmak sonra okudukça kimden olduğunu ve neden yazıldığını anlıyorsunuz, anlarken beyninizden vurulmuşa dönüyorsunuz, acaba keşke öğrenmeseydim mi dersiniz yoksa iyi ki öğrendim mi? Okuduğunuzda hem siz hem de gönderen kişiyle ilgili geçmişten bugüne aranızda yaşanmış (ya da yaşanamadığı mı desem) olaylar var. Bu olaylar biri tarafından bilinen ve özel iken, diğeri tarafından gayet sıradan ve hatta unutulup gitmiş. Mektup oldukça melankolik. Hüzün, aşk, ayrılık gibi konulara yer verilmiştir. Kitabın olmazsa olmazı tabi ki.. Konu aşk ve karşılıksız aşk! Bunu söylemek bile yeterince acı değil mi? Zweig bu kitabında bunlara yer vererek okuyucuyu duygusalığa sürüklüyor, bunu 'bilinmeyen bir mektup'la merak uyandırarak güçlendiriyor. Tabi böyle olunca okumayan okuyucu elbette kalmaz. Mektup sadece gönderilen kişiyi değil sizi de avuçlarına alıyor ve sıkıyor, şaşkınlık ve merakla okuyorsunuz. Hani birinin özeli hep bizim ilgimizi çeker ya mesela birinin günlüğünü kim okumak istemez ki? Burada da bir mektup var, eh okumazsak olmaz tabi. Bir romanı başarılı yapan ya da okunmasını sağlayan en büyük unsurlardan biri 'duyguyu geçirmek' tir. Kitap karşı tarafın hislerine dokunduysa roman kusuru dahi saklanmış olur. Bir insanın hislerini anlamak zordur, aslında şöyle desem daha doğru olur; bir insanın hissettiğini hissetmek zordur. Burada acı çekmiş ve psikolojik melankoliye sürüklenmiş bir kadın var. Siz kadının hayatını okudukça hüzünleniyor ve bir yandan da 'acaba ne oldu başka ya da ne olacak?' merakıyla okumaya devam ederken bir bakıyorsunuz kitap bitti. Ve sonra kitaba bol bol övgüde bulunuyorsunuz haklı olarak. Bu kitabın 'etkileyicilik' başarısıdır. Kadın diyoruz ancak bu bir erkekte olabilirdi, bu aşkı bir erkekte yaşıyor olabilirdi sonuçta aşk cinsiyet tanımaz, Kürk Mantolu Madonna bunun en iyi örneği. Bazılarına göre abartılıymış kitap. Belki de başlı başına aşk bir abartı olduğu için abartı geliyor. Çevrenizde aşık insanlara bakın, sevgileri elbette size abartı gelecektir; çünkü aşk bir tutkudur, tutku ise abartıdan ibarettir. Kitabımızda özellikle size abartı gelecebilecek kısım, küçük bir kızın (13 yaş) küçük yaştan gelen bu aşkı büyüyerek bir saplantı haline getirmesi olabilir. Tabi o yaşlarda duygusal yoğunluk fazladır, kişi o yaşta sevilme isteği duyar bu gayet normal, asıl olan ve bu sevgiyi zamanla gerçekçi kılan ise zaman geçtikçe sürmesi ve artmasıdır. Kim birini ölene dek her şeye rağmen sever? Çok az kişi öyle değil mi? Acaba öyleleri kaldı mı? İnsanların psikolojileri farklıdır, kimileri çok bağlanır unutamaz, kimileri yerine başka birini koyar unutur, kimisi için ise sadece hevestir. Kitabımızda ise çok bağlanmış bir karakter var. Bu kitapta en güzel mesaj; aşk ne olursa olsun ve her şeye rağmen sevmektir, kusurlarına rağmen sevmek.. Düşünsenize birini seviyorsunuz ve onun dokunduğu her şey sizin için kutsal oluyor, o ise sizi hiç hatırlamamıştır bile... Buna rağmen bu aşk asla bitmiyor. İşte ben buna AŞK derim! (Elbette Zweig'in döneminde psikoloji ön plandadır bu yüzden eser de psikoloji söz konusudur, yani dönemin etkisi de vardır.) Kitapta tekrar ve yenilemelere yer vermesi ve soru sorma yöntemiyle anlatımı güçlü kılınmıştır. Kitapta mekan sınırlıdır. Az kullanılmış. Mektupta geriye dönüş teknikleri mevcut (mektup geçmişi ağırlıklı olarak anlatıyor, şimdiye ise yer yer geliyor yani bahsediliyor.). Zaman unsurunda ise yaklaşık bir yarım saat bir zaman var. İşte yazarın gelmesi eline mektubu alması ve mektubu okuması ile kitap son buluyor bu da yarım saatlik ya da bir saatlik bir süredir. Kısa sürede etkileyici bir olay söz konusu. Bizlerin dahi hayatında bazen bir dakikada dünyamız değişir. Şimdi en sevdiğiniz insanın ölüm haberini alsanız? Ya da anne babanızın geçek anne babanız olmadığını öğrenseniz? Bir de kadın sürekli "Sen, beni asla tanımadın!” demektedir. Ahmet Cemil kitabın sonunda yer verdiği incelemesinde nedenini şöyle belirtiyor: ~ kadının dile getirdiği şu söylemle hep karşılaşırız: “Sen, beni asla tanımadın!” Buradaki “ben”, erkeğe delice âşık olan “ben”dir ve erkek, onu bu niteliği ile hiç tanımamıştır. Onun için bu “ben”, hayatına giren öteki kadınlardan –ki, bunların sayısı hayli kabarıktır!– hiçbir farkı bulunmayan bir bendir. ~ Aşkın psikolojisini tek taraftan ele alıp okura sunan bir yazar. Kitabı okudukça bilinmeyen bir kadın kısmen bilinir hale gelir. Kısmen dememin nedeni ise kadının kendisini ifade ettiği kadarını tanıyoruz. Yazar olan R. Hakkında ise yeterli bilgiye sahip değiliz, evet bilgi var ama yeterli değil. R.'nın gerçekten duygu ve düşünceleri nelerdi? Kitabı girişinden itibaren sizi sürükleyecek, sizi derinden etkileyecek ve belki de size eski (çocuklukta olabilir) aşklarınızı hatırlatır diye düşünüyorum. Bir kadının duyguları olduğu için mi? Duyguları kendi açımdan hissettiğim için mi? Bilmiyorum ama beni gerçekten çok etkiledi. Siz de kitabı okuduysanız kitap hakkında görüşlerinizi yoruma yazar mısınız merak ediyorum? Kesinlikle tavsiye ederim. Keyifli okumalar dilerim :)
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
Bilinmeyen Bir Kadının MektubuStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2022223,8bin okunma
··
1.536 görüntüleme
Shika okurunun profil resmi
Ben okumadım, ama yine de bir şeyler söylemek istiyorum çünkü zamanın Dosto'suyum! 😏 Aşk izah kabul etmez, farklı bir durum. Gerçek ile bağdaşmayan şey üzerinde de durulmaz belki yaşanır ama yaşadığın zaman da sen, sen olmadığın için onu da normal çerçevene oturtamazsın! Fiiller, haller anlatılınca insanların hoşuna gider mest olurlar onlar da yaşamak isterler ama bir saflığa düşüp bunu normal akıl mantık çerçevesinde ararlar, ararlar da bulamazlar... Sonuç ben ne talihsiz bir insanım, bana denk gelmedi gitti derler. Bre ahmaklar aşkı normlarınıza göre her gün eleştiriyorsunuz farkına varmadan, ama bir bütün olarak anlatılınca pek hoşunuza gider, yaşamak istersiniz. Kısacası mantığı öldürmeden aşkı yaşayamazsınız ve aşk aranarak bulunmaz, aşka düşülür!
Mustafa Döner okurunun profil resmi
"Düşünsenize birini seviyorsunuz ve onun dokunduğu her şey sizin için kutsal oluyor, o ise sizi hiç hatırlamamıştır bile... Buna rağmen bu aşk asla bitmiyor. İşte ben buna AŞK derim! " Bu kitabı 5-6 ay kadar önce okudum. Çok beğendiğim bir kitaptı. İncelemenizi de çok beğendim. Profilinizdeki okuduğunuz 300 küsür kitaba karşılık tek inceleme. Yazık olmuş diyor ve daha fazla inceleme yapmanızı öneriyorum.
duha 人 okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim 🤗 47 inceleme yazdım ancak bazı nedenlerden dolayı silindi. İlerleyen zamanlarda bunu telafi edeceğim inşallah 😊
7 sonraki yanıtı göster
K. okurunun profil resmi
Çok güzel bir inceleme olmuş yüreğine sağlık 🌺 daha okumadım ancak okuyacağım inşallah 🤗
duha 人 okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim, şimdiden keyifli okumalar dilerim 😊
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.