Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Benim ümidimi benden alma Allah'ım.   Güz geldi Ruhan… Bilirim pek seversin sen böyle yağışlı, yumuşak soğuksu tatlı havaları. Yollarda ışık yansımaları, ben penceremde yine seni düşünüyorum. Karşımdaki sokak lambası yağmurun şamatasına kapılmış, yansımaları dans ediyor yıldız yıldız. Cama vuran damlalar sokağın görünebilirliğini kesse de karşısından çekilemeyecek kadar ağır yüreğim. Gözyaşlarımız içimizdeki boşlukların dışavurumudur diyor iç sesim. Yine mi ağlamaklı mısın diye sakın sorma? İçimin eksikleri hiç tamamlanmıyor, tamamlanamıyor.   Dışarı çıkmak istiyor canım, tek başına karanlığa yokluğa doğru yürümek. Kaybolmak istiyorum Ruhan. Dün yine vardı yağmur ve ben fırsatını bulup kaçmayı başardım. Koca yolda bir başımaydım, sokak lambaları yolu göstererek benimle beraber ilerliyordu. Ses etmiyorlardı ama onlarda biliyorlardı. Hani bir insanın acısını bilirsin de konuşamazsın, ancak konuşmak istersin ve diyecek bir şey bulamazsın, diyeceğinin tesiri olmayacağı gerçeğinde yitersin; hah işte öylece, sessizce benimle yürüyorlardı, ardıma dönüp baktıkça küçülüyor sonra ortadan kayboluyorlardı.   Biraz üşüdüm, adımlarım seyrekleşti, kafam her zaman ki gibi yere bakar şekilde ve düşünceliydi. Bu sefer kaldırımda kaldırım taşı ara çizgilerine basarak simetri oluşturacak şekilde yürümedim. İç sesimle iddiam da yoktu. Demedim içimden 30 çizgiye basarsam şu olacak diye ya da basamazsam kaybedeceğimden korkmadım. Hayatta korkanlar kaybedecek şeyleri olanlardır, daha çok şeyi olanlar daha da çok korkanlardır, benim ise kaybedecek hiçbir şeyim yoktu. Ümitsizlik çok zor be Ruhan.   Böyle kendimden kaçmaya çalışarak ama kaçamayarak Kızılların Çiftliği’ne kadar gelmişim. Çiftlikte ışık yanmıyordu, karanlık alabildiğine hapsetmişti o koca yapıyı. Aldırış etmeden yürüdüm, tam geçecekken çiftliği önce virajdan gelen ışığı gördüm arkasından otomobili. Öylece kalakalmıştım otomobilin önünde, kaç zaman böyle geçti hatırlamıyorum. Sonra çiftlik sahibesi araçtan indi, sanırım beni de yanıma yaklaştığında tanıdı. Koluma dokundu, hafifçe sıktı, sonra tozu silkeler gibi elini kolumda hareketlendirip çekti. Bu kadar uzakta bu yağmurda ne işim olduğunu sordu. Ben konuşmadım. Elimden tutup otomobile bindirdi. Şoförle beraber otomobilde dört kişiydik. Herkes susmuştu, otomobil çiftliğe hareket etti. Yine çok geçmeden kendimi çiftlik içerisinde ayakta durur buldum. Sorular soruluyor, sırtım ve kollarım okşanıyor, konuşmalar ezgisel olarak ruhumu sıvalıyor nitelikteydi. Ben yine konuşmuyordum.   Bulunduğumuz odaya 8 yaşlarında sana benzettiğim o çocuk girdi. O zamanlarda 7 yaşında olmalıydı. Beni gördüğünde hemen annesinin arkasına geçti ve sadece kafası görünecek şekilde annesinin arkasından bana baktı. Öyle masum öyle güzel bakışları vardı ki birazda endişe ve korkuyla karışıktı. Ben o bakışlarda seni gördüm, sen gibi bana baktı. Ona doğru bir iki adam attığım da ise artık kafası da gözükmüyordu, annesini kendisine siper etmiş saklanıyordu. Buna biraz üzüldüm belli etmeden, annesi anladı durumu hafifçe çekildi çocuğun önünden ve benimle tanışabileceğini söyledi. Annesinin ardından koşup sarıldı, bende kollarımı açtım ona, o kadar sıkıydı ki sarılışı ben yine ağladım Ruhan. O gün, olayın gecesinde bir yardım bulurum diye buraya kadar sürüklenmiş çiftliğin kapısını yumrukladığım zaman geldi aklıma. Bana kapıyı açan bu çocuktu, üzerim sırılsıklam yüzüm gözüm is karası, yardım çığlıklarım ve ağlamalarımla korkmuş, karşımda kıpırdamadan kalakalmış ve korkudan cesaret bularak bana sarılmıştı. Çocuklarda hisseder, insanlar seni anlıyorum diye her dediğinde hissetmediği şeyi anlamalarını anlamlandıramıyordum ama çocuklar öyle değil Ruhan, onlar hissediyor ve anlıyorlar. Acısını paylaşılınca rahatlıyor insan, saf ve sıkı bir sarılmadan daha iyi duygu aktarımı mı olur! Çocuğun hıçkırıkları, iç çekişleri duyulmaya başladığında annesi küçük bir öksürmeyle ayrılın artık dercesine bize yaklaştı. Çocuğu kollarından iki eliyle kavrayarak aldı. Gözleri dolmuş, hıçkırıkları kesilmemiş bir şekilde uzaklaştı kollarımdan ileriye doğru. Dedim ya hisseder çocuklar. Bedenimin ısındığını hissettim o an, ıslak elbiselerim artık yük olmuyordu omuzlarıma, gökyüzündeyken bir gaz olan yağmur zerreleri ağırlaştıkça ve yaklaştıkça yeryüzüne hacim kazanarak, büyüyerek düşüyor ya bende öyle düşüverdim gerimdeki koltuğa, hafiftim Ruhan çok hafif. Bedenim boşaldı, kollarım bacaklarım tek tek döküldü de bir atamadım yüreğimden seni. Filizlendi içimdeki boşluk, dallanıp budaklandı büyüdü ve büyüdükçe beni kendime getirdi, boğuldum boşluğunda. Boşlukta ağır olur mu deme, sakın! Oluyor Ruhan baksana... Çocukla son kez gözlerimiz kesişti, yine korkuyla ve hissederek acıyla bakıyordu ancak umutta vardı o bakışlarda. Bir pırıltı, bir sıcaklık ve yaşam isteği gelsin diye çok umut ettim ancak bunda başarılı olamadım. Artık kullandığım morfin etki etmediğinden dozajını da yükselttiğimden beri gözlerim bulutlanıyor, bedenim iyice güçsüzleniyordu. Son bir çabayla kalkıp bir iki adım atmağa çalıştım, muhtemelen başarılı bir eylem değildi. Uyandığımda yatağımdaydım. Şimdi yokluğunun 13. ayındayız. Yapraklar yollara serildi, nemli hava doğaya hükmedikçe gözlerimizin gördüğü parlaklıkta daha bir canlılık var. Yaşam herkes için geçmeye devam ediyor. Yaşamdan kopanlar yitip kurtuluyor, yaşamdan kopanlardan kopamayanlar her sabah dirilip, her akşam yeniden gömülüyor. Bundan kurtuluş yok Ruhan, ümidim tükeniyor. İste tam burada isyan başlıyor. Ümidin olmadığı yerde başkaldırı vardır. İçsel bir dövüştür bu, kişinin kendisiyle kavgasıdır. Yaşama, yaşamaya sövgüdür Ruhan. Kollarımda iğne izlerimin biri yitmeden yerine üç tane daha ekleniyor. Mutluluğu başkasında bulanın, mutluluğu başkası olanın ödediği bedel öyle yüklü ki! Dingine erişebilmesi için aklını yitirmesi gerekiyor. Huzura yeniden kavuşması zaten imkansız. Bazen ölüm isteği bir mutluluk bile olabiliyor. Birazdan bir iğne izim daha olacak, gözlerim kararacak, bedenim hafifleyecek ve biraz daha yaklaşacağım sana. Yüreğimdeki ağırlığın son bulacak ve ölüm denen uykunun kardeşine bırakacağım kendimi. Odaya ayaklı küveti zor getirebildim, içerisi samanla dolu. Pencereyi iyice kapattım, kapı altı açık yerlerini hava almaması için palazlanmış kumaşlarla sıklaştırdım. Perdeyi araladım ve sokak lambasında dans eden yağmur tanelerini görebilmek için koltuğumu karşısına çekip, yükselttim. Samanı alevlendirdim, sarı dumanı tütmeye başladı, tavanı duman sardıkça ruhum genişledi. Koltuğuma oturup, enjektörün ağzına kadar morfin çektim. İğne kolumda bir iz daha açtıkça, yüreğimdeki birçok iz de kapanmaya başladı. Duman odayı iyice sardı, dışarısı görünmüyor neredeyse. Ölümler ve ölüler katagorize edilerek gerekli yerlere sevk ediliyorsa, buluşmamız an meselesi. Merhaba Ruhan...
··
180 görüntüleme
Limon Çiçeği okurunun profil resmi
Ruhan için yakalım bu sabah
Tayfun okurunun profil resmi
Kumgüzeli sen burada da güzelsin.
9 sonraki yanıtı göster
Liliyar okurunun profil resmi
"Yaşama, yaşamaya sövgüdür Ruhan." Bu cümleyi çok sevdim.. Yüreğine sağlık. :)
Tayfun okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Lili. Seni görmek güzel ;)
Nurr... okurunun profil resmi
Ruhan dağıttı bizi... emeğinize sağlık👏
Tayfun okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. Herkesin Ruhundan bir an...
Seçil Yardım Örengül okurunun profil resmi
Bazı hikayeleri beğenemezsiniz. Gerçek olmasın istersiniz çünkü. Onun yerine yazanın kalemini beğenirsiniz. Kelimeler ne kadar dokunabiliyordur kalbinize ya da ne kadar anlatabiliyordur kendini. Gayet anlatabilen bir anlatım olmuş. Bir kitapta olsaydı bu bölüm, bazı satırların altını çizerdim. Kaleminize sağlık.
Tayfun okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. Çok zarif ve övgü dolu bir yorum olmuş, onur duydum.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.