Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

RİNAT Düşmana karşı ya cepheden bir saldırı başlatırsınız ya da dolambaçlı yoldan arkasına sarkarsınız. Savunma Bakanlığının Özel istihbarat Alayının binalarının bulunduğu yer elbette benim gibi sivillerin içinde gezip dolaşabilecekleri bir yer değil. Ne var ki kimi zaman bunun yapılması gerekiyor. Beni buraya alayın subaylarından biri, Rinat getirdi. Rinat bir binbaşı. Kimse Rinatın annesiyle babasının kimler olduğunu bilmiyor. Bir öksüzler yurdunda büyütülmüş. Yüzü doğulu insanların hatlarına sahip, gözleri yana meyilli ve çok sayıda Orta Asya dilini biliyor. Uzmanlık alanı istihbarat toplamak. Rinat yıllarca Afgan Savaşında gizli görevle savaşmış. Daha sonra dağlardaki ve Afgan-Tacik sınırındaki silahlı Tacik çetelerine sızıp uyuşturucu kaçakçılarını suçüstünde yakalamış. Aynı zamanda Rus hükümeti adına, eski Sovyet cumhuriyetlerinde şimdiki devlet başkanlarının bazılarına , iktidara gelmelerinde gizlice yardımcı olmuş. Doğal olarak hem birinci hem de ikinci Çeçen savaşları sırasında Çeçenistanda epeyce uzun süre bulunmuş. Göğsü madalyalarla dolu . Rinat ve ben duvardaki bir deliği bulmaya çalışıyoruz. Bana bütün o madalyaları karşılığında, subay barakalarında yaşadığı sefaleti göstermek istiyor; bana askeri yerleşim bölgesindeki taşınmayı umduğu, ancak bu konuda şansının olmadığını öğrendiği evi de göstermek istiyor. Bu alay çok iyi eğitilmiş ve çok ünlü bir alay olmasına karşın aradığımız deliği buluyoruz. Kocaman bir delik, ikimizin içine rahatlıkla sığabileceğimiz kadar büyük olmakla kalmıyor, içinden bir tankla geçmek bile mümkün. Beş dakika kadar yürüdük ve işte, casusların yaşadıkları kasabaya geldik. Sabah vakti. Etrafımızda, izindeki subayların gülmeyen yüzlerini görüyoruz. Hava da insanı neşelendirecek bir hava değil doğrusu. Ayağımızın altındaki vıcık vıcık çamura basarken sağa sola sallanıyoruz. Yürümüyoruz, fakat ayak basacak yer bulabilmek için yere bakarak, düşe kalka ilerliyoruz. Ben kafamı kaldırıp bakıyorum ve karşımda, diğer beş katlı kasvetli binaların arasında bir serap gibi duran yeni gri-yeşil renkte çok katlı harika bir apartmanın görüntüsüyle karşılaşıyorum. Rinat, "Her şey işte böyle başladı," diyor. "Elbette, bir daire sahibi olmak istedim. Dünyanın çeşitli yerlerinde yeterince dolaştım. Oğlum büyüyor ve ben sürekli olarak savaşlara katılmak için evimden uzaklara gidiyorum. " Binbaşı cümlesinin ortasında susuyor ve aniden beni hayrete düşüren bir manevra yapmaya başlıyor. Yüzünü saklıyor, sanki vurulmuşuz ve sığınacak bir siper arıyormuşuz gibi eğilip iki kat oluyor. ·Yavaşça fısıldayarak, birbirimizi tanımıyormuş gibi davranmamız gerektiğini söylüyor: aynı zamanda benden ileriye doğru bakmamamı ve kollarımı sallamamamı ya da dikkat çekmememi istiyor. "Ne sorun var ki? " diye soruyorum. "Bu bir pusu mu? " Elbette şaka yapıyorum. Rinat alçak sesle, "Onu kızdırmamalıyız," diyerek, dikkat dağıtma manevrasını sürdürüyor. iyi eğitilmiş casuslar gibi çabucak, beceriyle, ancak telaşa kapılmadan yönümüzü değiştiriyoruz. Rinat içi rahatlamış bir halde kafasını kaldırarak tehlikenin geçtiğini belli edince soruyorum: "Kimi kızdırmamamız gerekiyordu? " "Komutan yardımcısı Petrovu. " Bizim yaptığımız manevranın sebebi, Petrovun arabayla bize doğru geliyor olmasıydı. Arabası yeni güzel apartmanın önünde durdu, çünkü burası onun yaşadığı yer. Rinat ancak onun apartmandan içeriye girip gözden kaybolmasının ardından rahatladı ve biz sitenin içinde dolaşmaya devam ettik. Dönüp dolaşıp Rinatın arzu ve kıskançlıkla baktığı güzel binanın olduğu yere geri geliyorduk. Gerçeği söylemek gerekirse kafam karıştı. Rinatın muharebe sicili, korkusuzluğu hakkında biraz bilgi sahibiydim ve şaşırmıştım. Onun en çok korktuğu şeyin ne olduğunu merak ediyordum. Ölüm müydü acaba? "Hayır, ölümle yaşamayı öğrendim. Gerçi bununla da övünmüyorum." "Yakalanmak mı? " "Evet, elbette bundan korkuyorum, çünkü işkence göreceğimi biliyorum. Başkalarına nasıl yapıldığını gördüm. Ancak yakalanmaktan da o derece korkmuyorum. " "Peki, ne öyleyse? " "Muhtemelen barış, sivil hayat. Bu konuda hiçbir şey bilmiyorum. Buna hazır değilim. " Rinat otuz yedi yaşında. Bütün ömrü boyunca yaptığı tek şey savaşmak olmuş. Vücudu yaralarla kaplı. Mide ve onikiparmak bağırsağı ülseri var ve sinirleri harap olmuş durumda. Eklemleri sürekli olarak ağrıyor, başından aldığı birkaç yara yüzünden beyinsel spazmlar yaşıyor. Kısa süre önce binbaşı artık sakin, yerleşik bir hayata başlamaya, savaşlardan sıradan dünyamıza geri dönmeye karar verdi. Ancak bu dünyayla ilgili olarak kesinlikle hiçbir şey bilmediğini fark etti. Örneğin, ona yaşayacak bir yeri kim verecekti? Devletin çıkarlarını savunmak adına bütün yaptıklarının karşılığında bir daireyi kesinlikle hak etmişti. Ya biraz parayı? Rinat, Petrova bu konularda sorular sormaya başlar başlamaz hiçbir şey beklememesi gerektiğini öğrendi. Vardığı sonuç şuydu: dağlarda, çeşitli ülkelerde, kıtalarda özel devlet görevlerini yerine getirirken devletinin ona ihtiyacı vardı, onu madalyalarla ve şeref rütbeleriyle ödüllendirdi. Buna karşılık binbaşının sağlığı bozulur ve sakin bir hayat sürme kararını alır almaz kendisini bekleyen hiçbir şeyin olmadığını, askeri hiyerarşinin onu öylece sokakta kendi kaderiyle baş başa bırakacağını gördü. Hatta onu subay barakalarında kendisinin ve oğlunun halihazırda kaldıkları berbat yerden bile çıkartacaklardı. Rinatın kendi başına büyüttüğü bir oğlu var; adı Edik. Çocuğun annesi birkaç yıl önce ölmüş ve Edik, uzun süre subay barakalarında yalnız başına, babasının sayısız savaşlardan ve önemli muharebe görevlerden dönmesini bekleyerek yaşamış. Rinat bana şunları anlattı: "Bir düşmanı ses çıkartmayacak şekilde nasıl öldüreceğimi biliyorum. Bir dağa hızla ve sessizce tırmanabilirim; koca bir dağı, onu elinde tutan güçlerden geri alabilirim. Mükemmel bir kaya tırmanıcısı ve dağcıyım. Dağlan ince dallara ve çalılara bakarak okuyabilirim ve orada kimin olduğunu, nerede saklandıklarını söyleyebilirim. Dağları duyumsayabiliyorum, bunun doğal bir yetenek olduğunu söylüyorlar, ancak bir daire sahibi olma konusunda acizim. Sivil hayatta herhangi bir şey yapma konusunda acizim." Karşımda devlet tarafından eğitilmiş, acz içinde bir profesyonel katil duruyordu. Şimdilerde onun gibi çok sayıda insan var. Devlet hala insanları bir başka savaşa yolluyor, bu insanlar savaşın ortasında yıllarca yaşıyorlar, geri dönüyorlar ve barışçıl hayatın yasa ve düzeninin ne olduğunu bilmiyorlar. Kendilerini içkiye veriyorlar, çetelere katılıyorlar, kiralık katil haline geliyorlar ve yeni efendileri onlara, devletin çıkarları uğruna öldürülmeleri gerektiğini söyledikleri insanları ortadan kaldırmaları için büyük paralar veriyorlar. Peki, ya devlet ne yapıyor? Tüm bunlar devletin umurunda bile değil. Putinin iktidarında devlet, savaşlardan geri dönen subaylarıyla gerçekten hiç ilgilenmez hale geldi. Devlet sanki suç çetelerine aktif biçimde, mümkün olduğu kadar çok sayıda iyi eğitilmiş profesyonel katil sağlamaya çalışıyormuş gibi görünüyor. "Rinat, sen de böyle mi yaşamayı düşünüyorsun? " "Hayır, böyle yapmak istemiyorum, ancak eğer Edik ve ben kendimizi sokakta bulursak, bu ihtimali göz ardı edemem. Ben sadece eğitimini gördüğüm işi yapabilirim. " Nihayet Rinat ve ben çamuru aştık, çamurlu ayaklarımızla kasvetli barakalardan birine girdik. Üç katlı bina adı verilen bu yer, subayların barakası. Biz ikinci kata çıktık; kaplaması dökülmüş bir kapı, pis, basit bir odaya açılıyordu. Binbaşının bütün ömrü boyunca kendisine ait olduğunu söyleyebileceği bir evi olmamıştı. İlk olarak Urallardaki öksüzler yurdu vardı. Daha sonra öksüzler yurdundayken kaydolduğu askeri akademinin barakalarıgeldi. Daha sonra da garnizon misafirhaneleri ve aktif görevdeyken bunların yerini alan çadırlar. On altı yıldır aktif olarak orduda hizmet veriyor, ordu yemini altında oradan oraya yuvarlanan bir taşa benziyor. Rinat son on bir yıl boyunca Rinat, sürekli olarak bir muharebe görevinden ötekine gitti. Bu onun mal mülk edinmesine imkan tanıyan bir hayat tarzı değildi. "Ancak mutluydum," diyor binbaşı. "Hiçbir zaman savaşmaktan vazgeçmeyi istemedim. Bunun sonsuza kadar süreceğini sanıyordum." Rinatin sahip olduğu her şey, şimdi bir paraşüt çantasına sığıyor. Binbaşı, ezilip eğri büğrü olmuş, yan tarafında bir envanter numarası olan standart yapım dolabını açıyor ve bana çantayı gösteriyor. Kendi değerlerini, " Çantayı omzuna vur ve yeni görevine git," diyerek veciz biçimde özetliyor. Divanda bir çocuk oturuyor ve kederli gözlerle bize bakıyor: bu Edik. Binbaşının sözünü kesiyorum. "Fakat siz evliydiniz, bu durumda böyle bir evinizin olması gerekirdi. " "Hayır, hiçbir şeyimiz yoktu. Buna vaktimiz olmadı. " Rinat, Tacikistanda savaşıp, şimdiki devlet başkanı Rahmonova iktidan alması için yardımcı olurken, kimsenin dikkatini çekmeden ortadan kaybolmuş ve Kırgızistanda evlenmiş. Yeni evli çift Rinatın, kızın yaşadığı yer olan ve Rinatın etnik gruplar arasında kanlı bir çatışma çıktığı için gönderilmiş olduğu bir önceki muharebe görevi sırasında, Oş şehrinde tanışmışlar. Hemen oracıkta evlenmişler; birbirlerine olan tutkulan ve aşkları, katliamın ve acının ortasında alevlenmiş. Daha sonra Rinat, genç eşini komutanına takdim etmiş. Komutanı omzunu silkmiş ve bir sevgilinin bir casusun Aşil topuğu olduğunu söyleyerek ondan karısını Oşta bırakmasını istemiş. Rinat kansını geride bırakmış ve cephede silahlı bir gruba katılmak üzere Tacikistana dönmüş. Komutanı bir gün ona bir oğlunun olduğunu, karısının çocuğa Edik adını koyduğunu söylemiş. Daha sonra, 1995 yılının Haziran ayında Rinatın yerel konservatuarda öğrenci olan genç karısı, onun kiminle evli olduğunu fark eden birileri tarafından öldürülmüş. Rinatm karısı öldürüldüğünde henüz yirmi bir yaşındaymış ve konservatuarda ikinci sınıfı bitirme sınavlarına hazırlanıyormuş. llk başlarda Edik, anneannesiyle Kırgızistanda yaşamış. Çocuk subay misafirhanelerinde yaşayamayacak kadar küçükmüş ve Rinat devletin kendisine sağladığı korkunç, pis odalarda geceleri nadiren kalıyormuş. Hala ve en çok da ülkenin dağlık bölgelerinde gizli operasyonlarda yer alıyormuş. lki kez daha ciddi biçimde yaralanmış ve çeşitli hastanelerde bir süre yatmış. "Yine de başka türlü bir hayat istemedim," diyor Rinat, "ancak Edik büyüyordu. " En nihayetinde Rinat oğlunu yanına almaya karar vermiş ve ve bunun sonrasında Edik, anneannesiyle sadece Rinatın altı ay süreyle askeri görevler için uzaklara gittiği sıralarda kalmış. Onların soğuk, kasvetli küçük odalarında oturuyoruz. Edik, parlak gözleri her şeyi gören sessiz bir çocuk. Çok iyi yetiştirilmiş. Sadece babası dışarı çıktığı zaman ve sadece kendisine soru sorulunca konuşuyor: tek kelimeyle bir casusun oğlu. Babasının şu anda zor bir dönemden geçmekte olduğunu anlıyor ve bu yüzden Rinat, Ediki gelecek yıl Askeri Liseye göndermek istiyor. Ancak oğlan bu düşünceyi beğenmiyor. Sakince ve erkeksi biçimde, hiçbir sızlanma belirtisi göstermeksizin, "Ben evde kalmak istiyorum," diyor. Bununla birlikte birkaç kez tekrarlıyor: "Ben evde kalmak istiyorum, evde. " "Burası senin evin mi? Burada kendini evindeymiş gibi hissediyor musun? " Edik dürüst bir çocuk. Gerçeği söyleyemediğiniz zaman hiçbir şey söylememenin daha iyi olduğunu biliyor ve o da öyle yapıyor. Aslında muharip subayların kaldığı, ince duvarlarının öteki tarafında yüksek sesle bağıran sarhoş sözleşmeli askerlerin bulunduğu , mobilyaları yönetmeliğe uygun olarak seçilmiş demirbaşlardan oluşan bu ağıla kim ev diyebilir ki? Buna karşılık Edik, babasını buradan bile çıkartmaya çalıştıklarını biliyor, onun için bari burası evleri olsun istiyor. Rinat, komutan yardımcısından saklanırken etrafında dolaştığımız yeni güzel binada bir dairenin kendisine tahsis edilmesini isteyince alayın kumandanları ile binbaşı arasındaki ilişkiler bozulmuş. Binbaşı, yıllardır konut bekleme listesinin en tepesinde yer aldığından bunun hakkı olduğunu düşünüyormuş. "Petrovla konuştuğum zaman kızdı: Sen alaya henüz yeterince hizmet vermedin dedi," diye anlatıyor Rinat. "Buna inanabiliyor musun, tam olarak böyle söyledi. Çok şaşırmıştım ve ona şöyle dedim, Ben hep savaştım. Kimsenin onları bulamadıkları bir sırada pilotları bir dağdan kurtardım. Devletin bana ihtiyacı var." Gerçekten de binbaşı, bir askeri savaş uçağı 2001 yılının Haziran ayında Çeçenistan dağlarında, hum-Kale köyünün yakınlarında düştüğü zaman, hizmetlerinden dolayı ülkenin en büyük ödülü olan Rusyanın Kahramanı ödülüne aday gösterildi. Birkaç araştırma ve kurtarma ekibi dağlara uçuş ekibini bulmaları için gönderildiler ancak bir sonuç alamadılar. Komutanları Rinatı, eşsiz muharebe deneyimi, dağlar konusundaki bilgisi ve insanları ince dalları, sopaları ve yaprakları okuyarak bulma yeteneğiyle hatırladılar. Rinat ölü pilotları yirmi dört saat içinde buluverdi. Cesetlerden birine Çeçen savaşçılar tarafından bubi tuzağı yerleştirilmişti, Rinat bu bubi tuzağını da etkisiz hale getirdi. Bu şekilde ailelerin bakabilecekleri bir mezarları oldu . Aktif hizmet subaylarının bir deyişine göre, muhaberede ve dağlarda kafalarını kaybeden komutanlar sivil işlerde en iyi olanlardır. Rinat, Petrova şöyle dedi: "Senin Çeçenistanda ne tür bir kahraman olduğunu biliyorum; her zaman karargahlarda sinsi sinsi dolaşırdın." Komutan yardımcısı da onu şu şekilde cevapladı: "lşte şimdi gerçekten boka battın, binbaşı. Soktuğun bu laf yüzünden senin işini bitireceğim. Seni, sana kalacak bir yer vermeden terhis edeceğim. Oğlunla birlikte sokaklarda sürüneceksin. " Petrov intikam duygusu içinde tehdidini uygulamaya koymaya girişti. Önce binbaşıya resmi geçit alanını süsleme ve aynı zamanda alay kulübünü yönetme, askerler için film gösterileri düzenleme görevlerini vererek küçük düşürdü. Petrov daha sonra Rinata, Petrovun karısının işi olan, resmi geçit alanı için afişler tasarlamasını emretti (Rinat aynı zamanda mükemmel bir sanatçı) . Petrovun kansı öylece işe gitmemeye başladı; bütün subaylar, kadın o yeni güzel dairede keyif çatarken onun yerine bütün işi Rinatın yaptığını biliyorlardı. Daha sonra Edik hastalandı ve hastaneye yatmak zorunda kaldı. Doktorlar Rinata oğlunun yatağının yanında refakatçi olarak kalması gerektiğini söylediler. Rinat sürekli olarak izin istiyordu ve Petrov, doktorlar tarafından verilmiş olan raporu göz ardı edip kayıtları geriye doğru değiştirerek onu izinsiz olarak işinin başında bulunmuyormuş gibi gösterdi. Petrov bir subaylar mahkemesi topladı, tutanakları istediği şekilde değiştirdi ve onları binbaşıyı apartman dairesi bekleyenlerin listesinden çıkartmak için kullandı. Kısa süre içinde Rinat ordudan, kendisine hiçbir özel hak tanınmaksızın atıldı. Kısacası, Rinatın başı büyük beladaydı. Rinat, "Ben ne yaptım? " diyerek boynunu eğdi, rakibi kendisine baskın çıkmıştı. Ülkemizde bundan sonra da, her nerede olursa olsun katılanların kendilerini içlerinde buldukları savaşlar yaşanmaya devam etti. Bu aslında görevlerini tamamladıktan sonra geri dönen bölüklerin içinde de savaşların yaşandığı anlamına geliyor. Personel subayları, saha subaylarına karşı ölümüne bir mücadeleye giriştiler. lkinci grupta yer alanlar, geçmiş sicilleri göz ardı edilerek, arkalarından yağdırılan yoğun hakaret tufanı altında, kendilerini emre itaatsizlik gerekçesiyle ordudan çıkarılmış olarak buldular. Bunları yaşayan bir tek Rinat değildi. Şu anda ordudaki subaylar iki eşit olmayan kategoriye bölünmüş durumdalar. llk gruptakiler gerçekten muharebe operasyonlarında yer almış, hayatlarım tehlikeye atmış, dağlarda sürünerek yol almış, günlerce karın ve toprağın içinde bir oyukta gizlenmiş olanlardan oluşuyor. Bunların birçoğu pek çok kez yaralandılar. lnsan bu subaylar adına umutsuzca üzüntü duyuyor. Onlar için, bize çok normal görünen sivil hayatta kendilerine bir yer bulmak oldukça güç bir iş. Saha subayları, kendileri de Çeçenistanda bulunmuş olan personel subaylarıyla ortak bir dil bulamıyorlar, böylece isyan ediyorlar, sarhoş oluyorlar ve kendilerini berbat hissediyorlar. Bir kural olarak personel subayları her fırsatta onlara karşı üstünlük sağlıyorlar: onlara karşı yalancı tanıklık yapıyorlar, üstlerine koşuyorlar, hikayeler anlatıyorlar, entrikalara başvuruyorlar. Daha sizin haberiniz bile olmadan, bir ekip sizi ordudan çıkarma kararım almak üzere toplanır. Peki ama, bu insanlar ne yaptılar? Elbette kendileri oldular. Saha subayları birliklerinde sadece varlıklarıyla personel subaylarına her gün bu dünyada kimin kim olduğunu hatırlatıyorlar. Peki, ya karargah subayları? Bunlar hiyerarşide, ivme kazanan bir kurşundan daha hızlı yükseliyorlar. Kendilerini çok iyi konumlandırıyorlar, en güzel daireleri ve daçaları alıyorlar. Rinat en sonunda pes etti. O çok sevdiği ordudan ayrıldı ve evsiz, parasız bir saha komutam olarak, Edikle birlikte kim bilir nereye gitti. Onun adına korkuyorum, çünkü nereye gittiğini tahmin edebiliyorum. Hepimiz adına korkuyorum.
244 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.