Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

SİRAJDİ, YAHA VE ARKADAŞLARı Şu anda Rusyada yaşayan Çeçenlere ancak bir deli gıpta edebilir. Geçtiğimiz yıllarda Çeçenlerin içinde bulundukları durum katlanılmaz bir hal almıştı, ancak Nord-Ost kuşatmasından bu yana ırk temelinde işlemekte olan devletin cezalandırma aygıtı çok daha hızlı çalışıyor. Polisin gözetiminde düzenlenen ırkçı saldırılar ve tasfiyeler sıradanlaşmış durumda. insanların hayatları bir anda mahvediliyor, oturdukları konutları, işlerini, aldıkları her türden sosyal yardımı kaybediveriyorlar ve bütün bunlar tek bir sebepten dolayı oluyor: Çeçen olduklarından. Moskovada ve diğer pek çok şehirde Çeçenlerin hayatı tahammül edilemeyecek derecede kötü: gizlice ceplerine uyuşturucu atılıyor, ellerine patlayıcılar tutuşturuluyor ve yıllarca hapishanelerde tutularak hayatları bitiriliyor. Çeçenler açıkça paryalara dönüştürülmüş durumdalar. Kaçamayacakları bir çıkmaz sokakta olduklarını görüyorlar. Bu, yaşı ne olursa olsun hiç kimseyi yara almadan bırakmayan bir yaşama şekli. "Çeçence konuşmaya başladıklarında ve ikinci perdeyi yarıda kestiklerinde, durumun ciddi olduğunu ve işlerin daha da kötüye gideceğini fark ettim. Bunu o anda, bir şekilde, açıkça görebildim. " Kırk üç yaşında bir Moskovalı olan Yaha Neserhayeva, meslekten iktisatçı. Yaha Groznide doğmuş bir Çeçen, ancak çok uzun zaman önce başkente taşınmış. Yaha, 23 Ekimde Nord-Ostu izlemeye gitti. Yıllardır tanıdığı arkadaşı Galya, Rusyanın kuzeyindeki Uhta kasabasından. Galya müzikale 13. sıradan iki bilet almış. Yahanın müzikallere fazlaca düşkün olmamasına karşın, kendisiyle Nord-Osta gelmesi için ona yalvarmış. "Onlara Çeçen olduğunu söyledin mi? " "Hayır. Korkmuştum. Onlara bunu söylemenin mi yoksa söylememenin mi daha iyi olacağını bilemiyordum. Beni müzikale gelmiş bir Çeçen olduğum için vurabilirlerdi. " Rehinelerin birçoğu havada beyaz bulutlara benzeyen şeyler görmüş olmalarına karşın, Yaha gazı görmemiş. Yaha sadece oturduğu yerden insanların bağırdıklarını duymuş, "Gaz verdiler! " ve birkaç saniye sonra şuurunu kaybetmiş. Yaha, vurularak öldürülen Yaroslavın annesi lrina Fadeyevanın da içlerinde yer aldığı, kurbanların birçoğunun götürüldükleri 13. Numaralı Hastaneye yatırıldı. Yaha kendisini çok kötü hissediyordu. Neler olup bittiği konusunda pek bir fikri yoktu. Kısa bir süre sonra ortaya bir dedektif çıktı. "Bana adımı, soyadımı, nerede yaşadığımı, doğum yerimi ve NordOstta ne işim olduğunu sordu. Ardından iki kadın geldi, parmak izlerimi aldılar ve adli tıpta incelemek üzere elbiselerimi alıp götürdüler. O dedektif akşamüstü geri döndü ve şöyle dedi, Sana kötü haberlerim var. Aklıma ilk gelen şey, müzikale birlikte gittiğim arkadaşımın ölmüş olduğuydu, ancak dedektif, Teröristlerin işbirlikçisi olma suçundan tutuklusun, dedi. Çok şaşırmıştım ancak yine de ayağa kalktım; ayağımda hastanenin terlikleri ve üzerimde bir sabahlık olduğu halde dedektifin ardı sıra yürüdüm. Önce iki günlüğüne 20 Numaralı Hastaneye [özel amaçlı güvenlikli bir hastane] götürüldüm; orada bana hiç kimse bir şey sormadı ya da beni tedavi etmedi. Aslında hiçbir zaman için tedavi görmedim. lkinci günün sonunda dedektif yeniden geldi. Fotoğrafım çekildi ve bir ses kayıt cihazına sesimden örnek kaydettiler. Birkaç dakika sonra bana bir palto ve bir çift yanın erkek botu getirdiler, beni kelepçelediler ve Senin başka bir hastanede tedavi edilmen gerekiyor, dediler. Beni bir polis arabasına bindirdiler, on dakika kadar bir süreliğine savcılığa ve ardından da Marino Hapishanesine [ Moskovada kadınların tecrit altında tutuldukları bir hapishane] götürdüler. Bu şekilde orada, çıplak ayaklarımda bana üç numara büyük gelen botlar, üzerimde kirli bir erkek paltosuyla, bir haftadır yıkanmamış ve saçlarım darmadağın bir halde oturuyordum. Beni bir hücreye koydular ve başgardiyanın bana bütün söylediği, Ya işte, seni gidi baş belası mikrop . . . oldu. " "Hücre hapsinde tutulduğun sırada seni sık sık sorguya çektiler mi? " "Beni hiç sorgulamadılar. Orada öylece oturdum ve gardiyana sorgu görevlisiyle konuşmak istediğimi söyledim. " Yaha sakin biçimde, yavaşça, duygusallaşmadan konuşuyor. Sanki o an için orada değilmiş gibi. Yüzü ölü bir insanın yüzüne benziyor; gözleri büyümüş, bakışları sabit, kaslan hareketsiz. Pasaportundaki resmi sanki başka bir insana ait gibi, o resminde yüzü gururlu ve güzel bir kadının yüzü. Yaha bazen gülümsemeye çalışıyor, ancak hapishanede geçirdiği iki hafta sırasında kasları bunun nasıl yapıldığını unutmuş gibi görünüyor. Orada işinin bittiğini ve hiçbir şeyin kendisini kurtaramayacağını düşünmüş. içinde bulunduğu durum bundan daha kötü olamazdı. Yahayı 20 Numaralı Hastaneye aktaran, ona gelecekte neler olacağına ilişkin olarak bir şeyler söyleyen tek insan olan polis, ona diğer bütün teröristler öldürüldüğünden ve kendisi sağ kalan tek terörist olduğundan, sorulara hepsi adına cevap vereceğini söylemiş. Her şeye rağmen, Yahanın öyküsü müzikallerde adet olduğu üzere mutlu sonla bitti. Dostları Yahanın yardımına koştular ve çarçabuk, Yaha Neserhayevayı saran, aşılmaz gibi görünen duvan bir mucizeyle aşabilen bir avukat buldular. Yaha on gün sonra hapishaneden serbest bırakıldı. Savcılık makamının Nord-Ost olayını soruşturan ekibin içinde yer alan sorgu görevlileri, bu ırkçı zamanlarda, şaşırtıcı biçimde gerçekten doğru olanı yaptılar, Yahanın suçlu olduğunu gösteren hiçbir şey bulamadılar. Suçu onun üzerine yıkmak için bir tertip düzenlemediler. Suçu bireye göre şekillendirmediler, gizlice düzmece kanıtlar yerleştirmediler, Yahayı taciz etmediler ya da onunla eğlenmediler. Bir Çeçen kadından sadece Çeçen olduğu için intikam almaya çalışmadılar. Günümüzde bu oldukça önemli bir şey. Hatta daha fazlasını yaptılar. Yahaya serbest bırakıldığım bildirirken ondan özür dilediler ve onu arabayla evine bıraktılar. Yaha bunun için Kıdemli Sorgu Görevlisine ve Birinci Sınıf Avukat V. Prihojihe teşekkür borçlu. Yaha, aynı zamanda Bogorodskoye içişleri Bakanlığı yetkililerine de teşekkür borçlu. Bakanlık görevlileri Yahamn kendini toparlayıp, ayakları üzerinde durabilmesine yardımcı olmak üzere Grozni {Coharkale}den koşa koşa Moskovaya gelen Yahamn büyük kız kardeşi Malikaya, bir akrabasının sürekli olarak bakıma ihtiyaç duyduğunu göz önünde bulundurarak başkentte sürekli olarak kalma izni verdiler. Bu izni, bugün Moskovada elinde bu belge olmaksızın evinin kapısından dışarı çıkan her Çeçenin derhal tutuklanacağını bilerek verdiler. Aelita Şidayeva otuz bir yaşında. O da bir Çeçen. Sürmekte olan savaşın başından bu yana anne babası ve kız kardeşi Hadijatla birlikte Moskovada yaşıyor. Aelita çalıştığı yerde , Mariyno metro istasyonu yakınlarındaki bir küçük lokantada tutuklandı. Aelita başından geçenleri bana sakin ve soğukkanlı bir tavırla , gözyaşı dökmeden ya da sinir krizi geçirmeden, kibarca gülümseyerek anlatıyor. Yedi saat süreyle durmaksızın sorguya çekilmenin ardından en sonunda Mariyno Park polis karakolundan bırakıldığında yere yığılıp kalmış olduğunu bilmeseniz, başına olağanüstü şeyler gelmemiş olduğunu sanabilirsiniz. "Her şey oldukça tuhaftı. ilk başta bizim lokantada akşam yemeğini yiyen tek bir polis vardı. Bunda bir anormallik yoktu, polisler genellikle bizle birlikte yemek yerler. Polis karakolu lokantamızın kapısından 100 metre uzaklıkta. Onlardan, savaştan kurtulmak için Grozni {Coharkale}den kaçıp gelmiş bir Çeçen olduğumu hiçbir zaman saklamadım. Her neyse, o polis yemeğini bitirip dışarı çıktı ve birdenbire diğerleri hızla içeri girdiler. Yaklaşık olarak 1 5 kişiydiler; başlarında bizim yerel polisimiz Vasilyev bulunuyordu . O da beni gayet iyi tanır. Bizi duvarın önüne dizdiler, üzerimizi aradılar ve beni aldılar. " "Sana ne tür sorular sordular? " "Teröristlerle ne tür ilişkilerim olduğunu sordular. Onlara, Sizler beni bizzat tanıyorsunuz. Her gün, sabah saat llden akşam saat lle kadar, on iki saat süreyle gözünüzün önündeyim ! dedim. " "Onlar ne karşılık verdiler? " "Teröristlerden hangisiyle bir lokantaya gittin? diye sordular. Ben Moskovada hiç lokantaya gitmedim. Bu benim yaptığım bir şey değil. Bana teröristlerle olan ilişkilerimi itiraf etmemem halinde üzerime uyuşturucu ya da silah yerleştireceklerini söylediler. Beni nöbetleşe sorguya çektiler. Üniformalı, kimi haydut kılıklı adamlar yanımdan geçiyor ve dikkatle bana bakıyorlardı. Sorgumu yürüten görevli, teröristlerle ilişkilerimi itiraf etmemem durumunda beni bu adamlara vereceğini ve onların da beni çiğ çiğ yiyeceklerini söyledi. Onların sadece benim ellerine verilmemi beklediklerini, onların herkesi konuştura bileceklerini söyledi. " Polis karakolunda Aelitaya işinden çıkarıldığı haber verdiler. Savcı, lokantanın sahibine eğer işyerinin kapatılmasını istemiyorsa onu işten çıkarmalarını emrettiklerini söyledi. Aelitayı sadece Rus dili öğretmeni olan annesi Makkanın doğuştan bir sivil haklar savunucusu olması yüzünden bıraktılar. Mariyno Park karakolundaki polislere göre Makka, "Bu olayı bütün Moskovaya duyurdu" . Makka, Moskovanın Yankısı adlı radyo istasyonuna telefon etti, avukat Abdullah Hamzayev ve diğer birçok insanı harekete geçirdi ve polisin sürekli olarak Aelitanın polis karakolunda olmadığını söylemesine karşın, en sonunda oluşan baskı karşısında polisi Aelitayı serbest bırakmaya zorladı. Aelita artık şokta değil. Durumu tam olarak anlıyor ve bir an önce Moskovadan gitmek istiyor. " Çeçenistana mı döneceksin? " "Hayır, yurtdışına gitmek istiyorum. " Makka bu fikre karşı. Kızının torununu başka bir yere götürmesine karşı çıkmıyor: Fakat Movsar Barayev ve taraftarlarının Dubrovka Tiyatrosunda yaptıklarına karşın ve Moskova polisinin genç Çeçen kızlara gösterdiği özel ilgiye rağmen, Hadijatın okula gitmesi gerekiyor. Makka ülkeden ayrılma konusunda istekli değil. Rusyadan başka bir yerde yaşamayı düşünemiyor, ancak aynı şekilde Rusyanın Aelitadan, kendisinden ve Hadijattan ne istediğini de anlayamıyor. Bu insanlardan biri, hayatının büyük bölümünü SSCBde geçirmiş olan bit yetişkin. Diğeri, bir yerde tam anlamıyla yaşayamamış, sadece bir yerden ötekine kaçmayı bilen, bir savaştan ötekine sürüklenen genç bir kadın. Üçüncüsü ise çevresini saran dünyayı dikkatle izleyip dinleyen ve şimdilik hiçbir şey söylemeyen çok küçük bir insan. Az önce Hadijatm öğretmeni Aelitaya telefon ederek, ona utana sıkıla yalnız yaşayan bir anne olduğunu teyit eden bir form getirmesi gerektiğini söyledi. Rusyada bu tür formları kim yayınlıyor? Hadijatın diğer belgeleri tamam, ancak Aelitanın bu belgeyi getirmemesi durumunda o, yani öğretmen, ne yapacağını bilemiyor. Hadijatı okuldan çıkarmak istiyorlar. 26 Ekim 2002 tarihinden sonra Moskovada 931 Numaralı Okulun beşinci sınıfında, buraya ailesi tarafından okuması için getirilmiş olan bir Çeçen kızına yer yok. Aelita, "Yalnız yaşayan bir anne olmanın Hadijatın lehine mi yoksa aleyhine mi olduğunu dahi bilmiyorum. Kime güvenebilirsin ki? .diyor Ebubekir Bakriyev bir zamanlar ilk Cumhuriyet Bankası adlı şirkette mütevazı bir teknik pozisyonda çalışıyordu. Ne var ki Ebubekir şimdilerde bu tür bağlardan kurtulmuş durumda. Her şey çok basit ve dramatik olmayan bir biçimde olmuş. Ebubekir, şirketin güvenlikten sorumlu başkan yardımcısı tarafından çağrılmış ve kendisine, "Bu söyleyeceklerimi yanlış anlama, ancak senin yüzünden sorunlar yaşayacağız. Kendi isteğinle istifa ettiğini belirten bir mektup yaz, demiş. " Ebubekir ilk başta kulaklarına inanamamış, ancak daha sonra başkan yardımcısı sözlerine, onların istifa mektubuna geriye doğru bir tarih atılmasını istediklerini -örneğin, 16 Ekim-, bunun çok daha uygun olacağını ve kimsenin onları işten çıkarmanın Nord-Ost olayından sonra başlayan Çeçen karşıtı ayıklamanın bir parçası olmakla suçlayamayacağını söylediklerini eklemiş. lşte bu noktaya gelmiş bulunuyoruz: cellatlar sizi idam ediyorlar (ve bugün her Çeçen için kovulmak, yolun sonuna gelmek demektir: bu kişinin bir başka iş bulmasına imkan yok) , ancak sizden de onların içinde bulunduğu durumu anlamanızı bekliyorlar. Bir katilin kurbanına yaklaşması ve ona sözünü sakınmadan, Seni birazdan öldüreceğim; bunu kötü bir insan olduğum için değil, fakat böyle yapmak zorunda olduğum için yapacağım. Ancak senden sanki bir başkası tarafından öldürülmemiş gibi görünmeni istiyorum demesi zamanımıza özgü bir şey. . Aynı gün aynı bankadan Dağıstanlı bir eleman da kendi isteğiyle kovuldu, onun da almış olduğu bu kişisel kararın tarihi geriye doğru yürütüldü. O da bankada mütevazı bir pozisyon işgal ediyordu, ancak bankada çalışan Kafkas kökenli insanlarla ilgili daha fazla tatsız soru sorulmasından kurtulmak için etnik olarak temizlendi. Ebubekir, "llk Cumhuriyet Bankası temizlendi," diyor. "Güvenlik güçleri geceleri rahat uyuyabilirler artık. Ben elli dört yaşındayım. Nereye gideceğimi bilmiyorum. Polis, üç çocuğumla birlikte nasıl yaşadığımı görmek için üç kez evime geldi. Bizleri düşmanınız haline getiriyorsunuz. Şimdi artık bağımsızlık istemekten başka bir seçeneğimizin kalmadığını anlamanız gerekir, çünkü bir ülkeye, banş içinde yaşayabileceğimiz bir yere ihtiyacımız var. Bize dünya üzerinde sizin seçeceğiniz bir yer verin, biz de gidip orada yaşayalım. " lsita Çirgizova ve Nataşa Umatgariyeva, Tver Eyaletinin Serebryaniki köyünde mülteciler için kurulmuş olan geçici bir barınma merkezinde yaşayan iki Çeçen kadın. Onlarla Moskovadaki 14 Numaralı Polis Karakolunda karşılaştım. lsita parmak izi alındıktan sonra parmaklarındaki mürekkebi siliyordu. Nataşa teselli kabul etmez bir şekilde ağlıyordu. Karakoldan az önce serbest bırakılmışlardı; günümüz koşullarında bu bir mucize. Polisler hallerine acımıştı. Bu kadınlar 13 Kasım 2002 gününün sabahında tipik muameleye tabi tutuldular. Sabahın erken saatlerinde sivil haklar örgütlerinin birinden yardım alabilmek için trenle Moskovaya geldiler. İstasyonda, örgütün giriş kapısına birkaç metre kala, Nataşa topallıyor olduğu için tutuklandılar. Nataşanın bacağında, yaralanmış bir savaşçı olduğu şüphesini yaratan, şeker hastalığı sebebiyle oluşmuş bir yara var. lsita, hamileliğinin yedinci ayında; yani ceketinin altında tam da intihar bombacılarının el bombası kemerini taktıkları yerde, çok belirgin bir şişlik göze çarpıyor. En azından 14 Numaralı Polis Karakolunda görevli Binbaşı Lyubejov iki Çeçen kadının neden tutuklandıklarını bu şekilde açıkladı. Rusçada Lyubeznyi cana yakın anlamına gelir, ancak binbaşı cana yakın olmaktan çok uzak bir insan. Aslına bakarsanız binbaşı kendisini, Rusyayı terörist tehditten koruyabilmek için, lsitanın Çeçen şişliğini, bunun gerçekten hamilelikten kaynaklanıp kaynaklanmadığından emin olabilmek için bizzat elleriyle yoklamakla yükümlü hissetti. lsita ve Nataşanm öyküsü iyi bir şekilde bitti. Polisler bu iki kadını, "Eğer siz bizi öldürürseniz, biz de sizi öldürürüz," diyerek tehdit ettiler. Binbaşı Lyubeznov kendisini daha fazla rezil etmek istemiyor ve aynca bu olay bu tür durumlarda çok önemli kimi şeylerin yapılabileceğini ortaya koydu. llk olarak bu kadınların hücrelere konup tecrit edilmelerine ve sorgu birimine teslim edilmelerine engel oldum. İkincisi, 14 Numaralı Polis Karakolunun amiri Vladimir Maşkini bazı insanların sadece yoksul oldukları, bir iş bulma şansları ve evleri olmadığı için insani yardım almak üzere Moskovaya geldiklerine ikna etmeyi başardım (ve kendisi ikna edilmeye çok açık bir insandı) . Zara hayatını Nehir Metro İstasyonu yakınlarında sebze satarak kazanıyordu. Küçük pazaryerinin sahibi Zarayı görmeye geldi ve şöyle dedi: "Yarın çalışmak için buraya gelme, çünkü sen bir Çeçensin." Zara, üç çocuğundan ve tüberküloz olan kocasından oluşan ailesinin geçimini tek başına sağlıyor. Polis bu durumdaki bir insanın hayatına böyle bir müdahalede bulunmaya neden gerek duyuyor? Aslan Kurbanov, Birinci Çeçen Savaşını İnguşetyada çadırlardan oluşan bir mülteci kampında geçirdi. Yaz gelince kampı Saratovdaki bir üniversiteye girmek için terk etti, ardından Moskova Havacılık Teknik Enstitüsünde lisansüstü öğrenim görmekte olan teyzesi Zura Movsarrovanın yanında kalmak üzere Moskovaya taşındı. Bir iş buldu ve başkentte yaşamasına izin veren resmi kaydı yaptırdı. 28 Ekim 2002de 172 Numaralı Polis Mıntıkasından (Brateyevo) CID görevlileri Aslanın evine geldiler. Evvelsi gün yerel polisin talebi üzerine Zuranın parmak izi alınmış olduğundan, CID parmak izini almak için sadece Aslanın kendileriyle birlikte gelmesini istediklerini söylediklerinde , hiç kimse hiçbir şeyden şüphelenmedi. Aslan paltosunu giydi ve polis arabasına binip oradan uzaklaştı. Aradan üç saat geçtikten sonra Zura endişelenmeye başladı. Yeğeni hala geri dönmemişti, o da bizzat polis karakoluna gitti. Orada kendisine Aslanın uyuşturucu bulundurmak suçundan tutuklandığı söylendi. Bu ne biçim bir hikayeydi böyle? Aslan ayağa kalkmış, paltosunu giymiş, cebine bir miktar uyuşturucu koymuş ve bu şekilde polise teslim mi olmuştu yani? Aslan bağırarak Zuraya bir odaya götürüldüğünü , kendisine el altından üretilmiş bir miktar uyuşturucu gösterildiğini ve şöyle dendiğini iletmeyi başardı: "Bu senin olmalı. Çeçenlere bir karış toprak bile vermeyeceğiz. Hepinizin canına bu şekilde okuyacağız. " Aslan sigara bile içmeyen bir insan. 30 Ekimde 22. yaş gününü Matrosskaya Tişina Hapishanesinde geçirdi.
·
319 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.