Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

YAVLAK ARSLAN
“Bu topraklar yeniden fethe muhtaçtı, fetih sancağı açıldı..” Hz. İsa yolda yürürken İsrailoğulları’nın zina ettiği gerekçesiyle bir kadını recmetmek üzere olduklarını görür. Çaresiz gözlerle yardım isteyen, sessizce imdat çığlıkları atan kadını bırakmalarını söylese, “sen bir fahişeyi mi koruyorsun” diyeceklerini bildiği için kalabalığa; “Bu kadına ilk taşı hiç zina etmemiş biriniz atsın” der. Ve bir süre sonra herkes dağılır, kadın kurtulur. Geçtiğimiz günlerde Kastamonu’da güzel şeyler oldu. Özel bir kanalda gösterilen tarihi dizilerin birinde, sekiz asır önce Batı Karadeniz Bölgesini Bizanstan kurtaran, Kırım’ı fethederek Kastamonu’nun “mavi vatan” sınırını Karadeniz’in ötesine taşıyan Kastamonu Çobanoğulları beylerinden Muzaffereddin Yavlak Arslan’ın tarihi gerçekliklere zıt bir şekilde kötü bir karakter olarak gösterildiği için birbiri ardına açıklamalar geldi. En yetkin ve en etkin açıklama Prof. Dr. Cevdet Yakuboğlu hocamızdan geldi. Kendisine ve tepki veren herkese teşekkür ediyorum. Bu olay, birkaç yıl önce Birleşik Arap Emirlikleri adındaki sözde devletçiğin sözde dışişleri bakanı tarafından Medine müdafii, Çöl Arslanı Fahreddin Paşa merhuma yapılan saldırıyı ve sonraki süreci hatırlattı bana. BAE Dışişleri Bakanı saldırmasa biz ne Medine müdafaasını ne Fahreddin Paşayı biliyorduk, bileyecektik, sayelerinde az da olsa öğrenmiş olduk. Ardından TRT’nin yayına koyduğu bir diziyle Kût-ül Ammare savaşımızı ve zaferimizi, başka başka yiğitlerimizi öğrenme fırsatı yakaladık. Kuruluş Osmanlı dizisinde kötülenmese ve üç beş hamiyetli insan tepki vermese Yavlak Arslan’ı da, Çobanoğullarını da bilmiyorduk, bilemeyecektik. Kastamonu’dan yükselen tepkilerin ardından dizinin yapımcı ve senaristi, tepkileri dikkate alacağına, Yavlak Arslan’ı bundan sonra daha farklı ve doğru bir karakter olarak seyirciyle buluşturacaklarına dair bir açıklama yaptı. Bu açıklama da güzel, önemli ve değerliydi. Yapımcı ve senarist Yavlak Arslan’ı ciddi bir şekilde araştırmış olsaydı filmde bu şekilde göstermezdi elbette. Yavlak Arslan’ı, fethettiği ve yönettiği toprakların dününü ve bu gününü bilseydi bize konuşma, eleştirme fırsatı da vermezdi. Hz İsa gibi; “Yavlak Arslan’a ve tarihine hiç ihanet etmeyen birisi çıksın konuşsun, bana ilk taşı o atsın” da derdi belki. Yapımcı-senarist Yavlak Arslan’ı bilmiyordu, evet. Ama biz de bilmiyorduk. Yapımcı-senarist Yavlak Arslan’a haksızlık etmişti ama biz daha beterlerini etmiştik. Kastamonu’da Muzafereddin (Yavlak Arslan) diye bir mahallemiz varken, yakın tarihte mahallenin adını Saraçlar Mahallesi olarak biz değiştirmiştik, ama unutmuş gitmiştik. Hiç de önemli değildi, hiç umrumuzda değildi. Yavlak Arslan’ın bu şehirde ve civarında pek çok hayır eserleri, camiler, medreseler yapıp bize bıraktığını, ama bizim onları sattığımızı, yok ettiğimizi de bilmiyorduk. Umurumuzda da değildi.. Kendi türbesini ve türbesinin de bulunduğu külliyesini yıktığımızı, tam ortasından yol geçirerek bütün yapıyı bozduğumuzu da bilmiyorduk, bilenlerimiz de umursamıyordu.. Yavlak Arslan’ın kabrinin bir arsa içinde, kimsesizler mezarlığı gibi bakımsız kalışından da, mezarından da haberimiz yoktu.. Yavlak Arslan’ın Haçlı’dan kurtarıp İslam yurdu yaptığı topraklarda, kendi adını taşıyan mahallede, kendi yaptırdığı külliyesinin ve türbesinin hemen yanı başına genelev kurduğumuzu (ya da var olan genelevi O’nun yanıbaşına taşıdığımızı) da bilmiyorduk.. Öyle tahmin ediyorum ki önümüzdeki aylarda Belediye Meclisi Muzaffereddin Yavlak Arslan’ın kaldırılan adını aynı mahalleye yeniden vermeyi gündemine alacaktır. Yeter mi? Yetmez. Neden? Geçtiğimiz aylarda Kastamonu’da bir camimizin mülkiyetinin veraset yoluyla Moldova’lı bir kadına geçtiğinin hikayesi anlatılmıştı bu sitede.. Kastamonu’da vakıf mülkü olan tam kırk camiye el konularak şahıslara satıldığına ilişkin de bir yazı ve haber yayınlanmıştı. Ne oldu, dersiniz? Ne siyasilerden, ne bürokratlardan, ne medyadan, ne de halkımızdan en ufak bir tepki gelmedi. Bu utanç verici bir durumdu ama biz bunu da başardık. Mezarlıktaki ölüler demiyorum, ancak sağır duvarlar bu kadar etkisiz ve tepkisiz kalırlardı. Bu şehirde satılan kırk tane camiden, yirmi civarı medreseden, bir o kadar kütüphaneden, o kütüphanelerdeki emsalsiz eserlerden, tarihi vesikalardan, resmi ve bireysel tarihi, kültürel arşivlerden iz yok, eser yok.. Yavlak Arslan’ın elde kılıç hutbe okuduğu fetih camisi Atabey Camii sekiz yüz yıldır ayakta hamdolsun. Lakin küffara, Bizans’a sallanan, adalet timsali o kılınç İslam’ın ve Osmanlı’nın baş düşmanı İngilizin elinde müzelik sergi malzemesi olmuş. Bu şehirde İslam adına, Türklük adına ne varsa hepsi doğrudan veya dolaylı olarak Yavlak Arslan’ın mirasıdır. Yavlak Arslan bu topraklara İslam mirasını bıraktı. O mirasa sahip çıkamadıktan sonra, O’nun diktiği İslam sanağını düşürdükten sonra Yavlak Arslan’ın adına, şahsına sahip çıkılması adına yapılacak her eylem, her söylem güdüktür, komiktir, tribüne oynamaktır. Diziye tepki verip yapımcıdan, senaristten özür beklerken Yavlak Arslan’ın topraklarında ve O’nun arkasından çevirdiğimiz pembe dizilerin, entrika filmlerinin muhasebesini de yapmak zorundayız. Yavlak Arslan cami ve türbesinin dibine genelev kurulmasını sorgulamazsak kimseye diyecek tek kelimemiz olamaz.. “Efendim o günün şartları, bu günün şartları..” diye söze başlayıp sonu gelmez gevezeliklerle milleti oyalama taktiğine yeltenirsek te olmaz.. Genelev konusunu hiç açmayalım, o konuyu hiç kurcalamayalım, konu açılırsa bu şehirde genelevin bu günkü varlığı ve yeri de tartışılır; bir dönemin vergi rekortmeni, plaket zengini Manukyan gibi saygın iş insanlarımız incinirler diye düşünür, başımızı kuma gömersek de Yavlak Arslan’ın adını ağzımıza alma, konuşma hakkımız olmaz. Yakın tarihimizde camiler ve türbeler satılıp yıkılırken, kitapları yakılırken bir mazlum sormuştu; “Efendim.. Bunca zulüm, ihanet yaşanırken Allah’ın veli kulları neden tasarrufta bulunup engel olmuyorlar?” Şu cevabı almıştı: “Rabbimizin hikmeti gereği evliyanın tasarrufuna şimdilik sed çekildi, izin yok. Lakin bir zaman gelecek izin verilecek..” Tasarrufa izin çıktı, içimizde yeniden palazlanan Bizans ruhunu, Bizans tohumunu bu topraklardan bir kere daha kovmak, bu şehri yeniden fethetmek, yeniden İslam yurdu yapmak için Yavlak Arslan’ın eline fetih ve sefer sancağı mı verildi diye düşünmeden edemiyorum. Öyleyse düşmana korku, müslümana sevinç günüdür. Gafile uyanma ve tarafını seçme günüdür. Uyuyan gafil, cahil dostu uyandırmak, uyanık düşmanı haklamaktan daha kolay olmayacağa benziyor. Umarım Yavlak Arslan’ın kılıcı bizim elimizi, kolumuzu, dilimizi bağlayan, bizi esir eden gaflet, cehalet, ihanet zincirlerimizi de keser, uyanır, hür olur, benliğimizi buluruz. Son söz, Yavlak Arslan’a sahip çıkma, savunma çabamız çok değerlidir. Fakat sadece adına değil, imanına, kendini feda ettiği İ’lâyı Kelimetullah davasına, sevdasına, cenkine, gazasına sahip çıkabilirsek doğru, omurgalı, ilkeli bir savunma yapmış oluruz. Yavlak Arslan kuru milliyetçilik, kuru hemşehricilik adına yapılan savunmalara muhtaç değildir. Özü yakalayamamış savunma da savunma değildir. kastamonur.com Oğuz CANDARLI
·
110 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.