Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Aradan bu kadar sene geçti; Varlık Vergisini düşünürken ben kendime sorduğum bir sürü suali hâlâ cevapsız bırakmaktayım: 1 — Vergiyi tahakkuk ettirmek için bize neden yalnız on beş gün verdiler? İşi bu kadar aceleye getirmekte ne mana vardı? Eğer mükelleflerle uzlaşmadan korkuluyor idiyse bu çapta bir iş bu karakterde insanlara bırakılabilir miydi? 2 — Bizim en büyük müşkülümüz, mükelleflerin varlığını bilmemekti. O halde neden mükellefleri mal beyanına davet etmedik? Eksik beyan edilen malın Hâzineye kalacağı tehdidi altında bu mekanizma yürütülebilirdi. Ben o suale «O takdirde M - G mükelleflerden aynı nisbette vergi almak zorunda kalırdık; bu da maksadımıza uymazdı» cevabı verilmektedir. Ben bu kanaatte değilim. Verginin tarhında Komisyonun mutlak salâhiyeti olacaktı. Vergi-yine takdiren tayin edilecekti. Bu işte yine ayrı nisbetler kullanılabilirdi. Kimse kimsenin ne beyan ettiğini bilmiyecekti ve komisyon beyanla mukayyet olmıyacaktı. Kaldı ki vergi hiçbir zaman siyasete âlet edilmemeli idi... 3 — Vergi arbitrer, uydurma idi. Şu halde neden itiraz kapıları kapatıldı? Meselâ temyizden, Şûradan, Divanı Muhasebattan seçilecek karma bir komisyonda itirazlar tetkik edilemez miydi? İtirazsız vergi dünyanın, neresinde görülmüştür? 4 — Bu çapta bir verginin on beş günde, bir ayda tahsili imkânsızdı. Bunu bilmek için dehaya ihtiyaç yoktur. Bu, kendilerine de söylendi. Vergiyi taksitlere ayırmak, hattâ birkaç senede tahsil etmek icap etmez miydi? 5 — Vergiyi vermiyenler hakkında tatbik edilen çalışma mükellefiyeti nedir? Nereden çıkarılmıştır? Hangi devri bize yaşatmak istediler? 6 — Varına yoğuna el koyduğumuz mükelleflere ait eşyanın satış bedeli vergiyi karşılamadığı zamanlarda mükellefi ne hakla bir de çalışma mükellefiyetine tâbi tuttuk? Hele mükellefin samimi olduğunu, vergide hata ettiğimizi bildiğimiz zamanlar bu mükellefiyet, tam manasiyle zulüm değil mi?
·
3 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.