Veya diyelim ki bir kadınım ve tüze gereğince örtünmek istiyorum. Fakat çevreme baktığımda, benden başka örtünmüş başka kadın göremiyorum. Onların arasında, örtünmek, aslında kendimi teşhir etmekten başka bir anlam taşıyacak mı? Üstelik bir an için diyelim ki, sokakta örtünmeyi göze aldım, iş yerime gidince bu örtüyü çıkarmak zorunda bırakılmayacak mıyım? Ben fabrikada çalışıyorum, ben bir öğretmenim, bir sekreterim veya tezgâhtarlık yapıyorum, kuaför değilsem elbet... Örtünüp de "izzeti nefsimi" kırmaya, kendimi küçük düşürmeye(!) hakkım yoktur.
Gerçekteyse, bu insan, samimiyetle "Müslüman" kalma arzusundadır. Fakat işleyen ve kendisini ona uymakla zorunlu hissettiği mevcut toplum yapısı karşısında elinden bir şey gelmemektedir. Söz konusu düzenin, bu insana verdiği statü, onu davrandığı biçimde davranmaya mecbur bırakmaktadır. Bu durum da, onun, gide gide İslâm dışı normlara göre bir hayat tarzı sürdürmesine yol açmaktadır.
Böyle bir durumda İslâmî kurumların işlevinin ve sonuçlarının pratik hayata yansımadığını gören kimse, bu kez İslâm'ın ütopya olduğu zehabına kapılmaktadır.
Öyle durumlar var ki, onların hakkı, sırlarını Allah'a havale etmektir. Üzerinde yorum yapacağım diye konuşmak onun sırrına zulüm olur.
Zalimin (zulüm işleyenin) de bir hakkı vardır. Onun hakkı da ateştir. Zalimi ateşten yoksun kılmak zulümdür. Peki, ateşin hakkı nedir? Ateşin hakkı da onu zalimden yoksun kılmamak.
Yeryüzü bir zulüm yuvası olmuşsa, hiçbir şeye kendi hakkı ile hükmedilmediğindendir.