Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Müthiş!
1- Bir şahıs, çok fenlerde ihtisas sahibi olamaz. 2- İki şahıstan sudûr eden bir söz, istidadlarına göre tefavüt eder. Yani birisine göre altın, ötekisine nazaran kömür kıymetinde olur. 3- Fünun; fikirlerin birleşmesinden hasıl olup, zamanın geçmesiyle tekâmül eder. 4- Eski zamanda nazarî olup, bu zamanda bedihî olmuş olan çok mes'eleler vardır. 5- Zaman-ı mazi, bu zamana kıyas edilemez; aralarında çok fark vardır. 6- Sahra ve çöl adamları basit ve saf insanlar olduğundan, medenîlerin medeniyet perdesi altında gizleyebildikleri hile ve desiseleri bilmezler ve gizleyemezler. Her işleri merdanedir, kalbleri ve lisanları birdir. 7- Çok ilim ve fenler vardır ki; âdetlerin telkiniyle, vukuatın talimiyle ve zamanla, muhitin yardımıyla husule gelirler. 8- Beşerin nazarı istikbale nüfuz edemez, hususî keyfiyat ve ahvali göremez. 9- Beşer için bir ömr-ü tabiî olduğu gibi, yaptığı kanunlar için de bir ömr-ü tabiî vardır; onun nihayeti olduğu gibi, bunun da nihayeti vardır. 10- İnsanların sıfatlarında, tabiatlarında, ahvalinde zaman ve mekânın çok tesiri vardır. 11- Eski zamanlarda hârika addedilen çok şeyler vardır ki, mebadi ve vesaitin tekâmülüyle âdi şeyler hükmüne geçmişlerdir. 12- Def'aten bir fennin icadına ve ikmal edilmesine, bir zekâ-i hârika olsa bile, muktedir olamaz. O fen, ancak çocuk gibi tedricen kemale erer. Aziz kardeşim! Bu kaideleri birer birer sayıp kafana koyduktan sonra, zamanın hayal ve hülyalarından, muhitin evham ve hurafelerinden tecerrüd et, çıplak ol; bu asrın sahilinden dal, Ceziretü'l-Arab yarımadasına çık; o yarımadanın mahsulâtından olan insanların kılık ve kıyafetlerine gir, fikirlerini başına tak, pek geniş olan o sahraya bak. Göreceksin ki: Bir insan tek başına... Ne muîni var ve ne yardım edeni; ne saltanatı var ve ne definesi. Meydana çıkmış, bütün dünyaya karşı mübareze ediyor. Ve umum insanlara hücum etmeye hazırlanmıştır. Ve omuzlarına Küre-i Arz'dan daha büyük bir hakikat almıştır. Elinde de insanların saadetini temin eden bir şeriat tutmuştur ki, libasa benzemiyor; cild ve deri gibi yapışık olup, istidad-ı beşerin inkişafı nisbetinde tevessü' ve inkişaf etmekle, saadet-i dâreyni intac ve nev'-i beşerin ahvalini tanzim eder. O şeriatın kanunları, kaideleri nereden gelmiş ve nereye kadar devam eder gider diye sorulduğu zaman, yine o şeriat, lisan-ı i'cazıyla cevaben diyecektir ki: Biz Kelâm-ı Ezelî'den ayrıldık, nev'-i beşerin fikriyle beraber ebede kadar devam edip gideceğiz. Fakat nev'-i beşer dünyadan kat'-ı alâka ettikten sonra, biz de sureten teklif cihetiyle insanlardan ayrılacağız fakat maneviyatımız ve esrarımızla nev'-i beşerin arkadaşlığına devam edip, onların ruhlarını gıdalandırarak, onlara delil olmaktan ayrılmayacağız. Ey arkadaş! Bu gördüğün garib, acib sahifenin baştan nihayete kadar ihtiva ettiği haller, inkılablar, vaziyetler; فَاْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِه۪ deki emr-i tacizîyi, nev'-i beşere tekrar tekrar ilân ediyorlar. Aziz kardeşim! Bir kapı daha açıldı, oraya bakalım. ... İşarat-ül İ'caz - 113
·
7 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.