Hamza… Hamza… Nasıl tarif etsem ki? Haydi, biraz çabalayayım. Başlıyorum. Bir… İki... Üç… Bir kitap düşünün; ana karakteri sizden biri olsun, hem de 21 yaşında olsun, dertli bir genç olsun yani başkalarının dertleriyle dertlenebilen biri olsun (bu zamanda kaldı mı öyle biri diyebilirsiniz) , her sayfası tokat gibi olsun ve kalplere tesir etsin, kafiyeler havada uçsun, altı çizilmeyen yer kalmasın (neredeyse her sayfada altı çizilen bir yer olsun), öğretsin ama sıkmasın, ana karakter hazırladığı ansiklopedik lügat ile sizi güldürsün hem de düşündürsün, üslubuyla sizi etkilesin (çok farklı bir üslup ve ben bunu çok ama çok sevdim), bittikten sonra; düşündürsün, içinizi ürpertmek suretiyle sanki en yakın dostunuzu kaybetmişsiniz gibi sizi hüzünle baş başa bıraksın, içinde okumanız gereken kitaplar hakkında öneriler versin, yazarın diğer kitaplarını da araştırıp hepsini sipariş verdirme isteği oluştursun. İşte böyle bir kitap Hamza. Alınız, okuyunuz, okutunuz…