Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

272 syf.
·
Puan vermedi
Kitapta bir çok konudan söz ediliyor. Ağırlıklı olarak sevgi, saygı, merhamet, güven gibi insanlarla beraber yaşamanın anahtarları olan konular işlenmiş. Yazar apaçık ufkumuzun genişletmeyi hedeflemiş. Bir çok konuda yazara katılıyorum. Çünkü insan olabilmemiz için oluşması gereken durumlara önemle vurgu yapmış. Tarihin ilk dönemlerinden bugüne kadar bir çok iyiliği, sevgiyi, düşünmeyi konu alan farklı hikayelerle hayatımıza yön vermek amaçlanmış olmalı. Teoman Karadeniz adında bir yazar der ki: “Amacım insanların benim gibi düşünmesi değil; benim gibi, düşünmesi”. Müthiş bir vurgu! Ayhan hoca da aynı konuya vurgu yapıyor. Toplumumuzda herkes edindiği bilgiyi olduğu gibi kabul ediyor. Hiç mi hiç sorgulamıyor. Hâlbuki inancımızda bile ilk emir “İkra/oku!” değil midir? Öyleyse neden okumuyoruz? Neden araştırmıyoruz? Neden sorgulamıyoruz? M. Arnold der ki: ”Fazla hırs ve çok az beyin… İşte dinozorlar neslinin tükenme nedeni. Bence düşünmememiz eğitim sistemimizin dayattığı bir şey. Sistemimiz tüm öğrencileri tek tipleştiriyor. Herkesin aynı düşünüp, başka fikirlere kafa yormamasını istiyor sistem. Neden? Çünkü sistemin başındakiler devrilebilir de ondan. Sonra da “Neden gelişmiyor bu ülke?” gibi sorular artıyor. Milyonlarca öğrencinin okul okuması ya da üniversite mezunu olması ülkemizin gelişmiş olduğunu, ülkemizde kültürlü insanların çok olduğunu göstermez! Çünkü küçüklükten farklı düşüncelere kapatılan beynimiz büyüdükten sonra farklı düşünme ihtiyacını duymaz. Ve üniversite öğrencisi dört yıllık eğitiminde bir kitap bile okumaz. Neden okusun? Sistem okumasını istemiyor. Sistem farklı düşünmesini istemiyor. Çok karşılaştım üniversitede, sınıf ortamında: herhangi bir konu hakkında fikrimi söylediğimde sınıfta gülüşmeler oluyor ve hocalarım da pek söz hakkı vermiyor fikrimi söylemek istediğimde. Neden? Çünkü müfredata göre bugün işlediği konu bitmeli! Tartışma olursa konuyu bitiremez. Çok komik bir durum. Aynı zamanda utanç verici. Eğitim sistemimizin olumsuz yönleri konusunda çok doluyum. Çünkü bizim yararımıza olan tek bir şey bile eğitim sistemimizde göremiyorum. Sisteme girdiğimiz anda, yanlış başlıyor. Çocuğu 6 yaşında, altı bezli halde okula gönderiyor sistem. Bilimsel olarak da kanıtlandı. Sabah saat ondan önce insanların öğrenme düzeyi çok düşük. Saat 10-11’den sonra algılarımız daha açık. Bizde ise aklı yatakta kalan 6 yaşındaki çocuklarımızı okula gönderiyoruz. Ve bu nesilden bir şeyler bekliyoruz. Okula böyle başlatan bir sistem nasıl devam ettirilebilir ki? Hal böyle iken yeni nesilden yeni şeyler, yaratıcı işler, farklı düşünceler beklemek mantıklı olmaz. Walter Lipmann’ın bizi çok iyi anlatan bir sözü vardır: “Herkes aynı şeyi düşünüyorsa, hiç kimse fazla bir şey düşünmüyor demektir”. Konfüçyus: “Unutmayın; sorgulamayan yaşam, yaşamaya değmez… Düşünmek beynin hastalığıdır.”. Eflatuna iki soru sormuşlar:1.insanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nelerdir? Eflatun tek tek sıralamış: Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarını özlerler. Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler ama sağlıklarını geri almak için para öderler. Yarından endişe ederken bugünü unuturlar. Dolayısıyla ne bugünü nede yarını yaşarlar. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarlar ancak hiç yaşamamış gibi ölürler. Sıra gelmiş ikinci soruya: Peki sen ne öneriyorsun? Bilge yine sıralamış: kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın. Yapılması gereken tek şey sadece kendinizi sevilmeye bırakmaktır. Öyle değil midir? Neden çok sevilmek amaç olsun? Biz zaten insanları sevip işimizi iyi yaparsak seviliriz. Ayhan hoca der ki ”Bir insan bir konudan çok bahsedip kendini övüyorsa o adamın o konuyla ilgili sıkıntısı vardır.” Çok doğru. Toplumda “ben ülkemi çok seviyorum, ben bayrağımı çok seviyorum, ben Türküm, ben yüceyim, ben uluyum…” diye çok konuşan insanlara bakıyoruz ki askerlik yapmamış. Trajikomik. Halbuki ülkesini en çok seven işini en iyi yapandır dememiş midir Atatürk? İlk önce işimizi iyi yapmalıyız. Sonra insanlar bizi zaten sever de sayar da. Yeryüzündeki en büyük ve insanı insan yapan değerlerden biri sevmek ve sevilmektir hiç şüphesiz. İnsanları sevmek ve bu sevginin karşılığını bulmak kadar kıymetli ve güzel bir duygu yoktur hayatta. Sevmek ve sevilmek duygusu bir birey için çok şey ifade eder. Seven insan merhamet ve acıma gibi insani duygulara da sahip bir insandır. Sevebilen insan insanlara yardım eder, empati kurma yeteneğine sahip olur. Az önce de belirttiğimiz gibi sevebilmek insani bir özelliktir. Hiçbir insanı ve hiçbir şeyi sevemeyen bir kişi insanlığını yitirmiş olur. Her ne kadar sevmek kıymetli ise sevilmek de kıymetlidir. Sevilen insan kendini önemli ve değerli hisseder. Sevilen insan sevmeyi de öğrenir. Hem sevmek hem de sevilmek insani değerler ve bireylerin mutluluğu açısından oldukça önemlidir. Sevmek ile ilgili B.Pascal diyor ki ”Sevmeye başlayınca bambaşka bir insan olduğumuzu anlarız.” Aynı zamanda R.Necdet Evrimer de sevilenin sevenden daha mutlu olduğunu diyor. Gerçekten de hayat sevince güzel. İnsanlara içinizden geldiği şekilde rol yapmadan gülümsediğinizde onlarında size güldüğünü göreceksiniz. Yüzünüzü asarsanız çevrenizdeki insanlar da yüzlerini asacaklardır. Tıpkı aynanın karşısındaki yüz ifadenizin aynısının size dönmesi gibi… İçten bir gülümseme, insanlar tarafından kabul edilmenizi sağlar. Ne kadar samimi olduğunuzu ortaya koyar. Size içten davranan insanlara güvenirsiniz. Güven hisleri aranızda sevgi bağlarının oluşmasını sağlar. İçten bir gülümseme bu güven hislerinin oluşmasının en etkili yollarından biridir. Güler yüzlü insanlar, mutluluk hisleriyle yaşarlar. Asık suratlı olan insanlar servet sahibi olsalar bile huzur ve mutluluk adına istedikleri sonuca ulaşamayacak ve çevrelerinde kimseyi bulamayacaklardır. İnsanın sosyal zekasının güçlü olması, güler yüzlü olmasını gerektirir. Olumlu ve etkili iletişim içten bir gülümsemeyle başlamış olur. İletişimde devamlılığı sağlar. Kitaptaki ‘Mutlu Prens’ hikayesinde kuşun insanlara yardım ettikçe mutlu olduğunu, gülümsediğini ve içinin rahatladığını görüyoruz. Heidegger’e göre insanın dünyasal varoluşu endişe ve kaygıyla mayalanmıştır. Bireyin bu tür olumsuz duygulardan ve kişisel anlamsızlık gibi sorunlardan kurtulmak için yapması gereken tek şey, insanlarla ilgilenmektir. İlgi varlığın tüm gizil güçlerini ortaya çıkarmasının ön koşuludur. “Çok malınız olmayabilir ama gülümseyen bir simaya sahipseniz hayat da size gülecek şikayet etmeden huzurla yaşayabileceksiniz” demiş bir yazar. Sonuç olarak kitabın genelinde gerek filmlerle, gerek kitaplarla okuyucunun ufkumuz açılmaya çalışılmış, belki de hiç düşünmediği olaylar karşısında düşünmeye sevk edilmiştir. Gerçekten insanın düşünce ufkunu genişleten sorular hayatın anlamını bir kez daha düşünmemize yardımcı olmaktadır. Fromm’un da dediği gibi ‘Hayatı kaybetmekten daha kötü bir şey vardır; hayatın anlamını kaybetmek’. Bunun yanında kitap hayatın anlamı üzerine düşünmemizi sağlıyor. Hayatın anlamını kaybetmek demek; neden yaşadığını bilmemek demektir. Neden yaşadığını bilmeyen bir insan hayatta neler yapması gerektiğini bilemez. Geçenlerde bir yerde okuduğum şu söz aklımın bir köşesinde yer edindi. ‘Rotası olmayan gemiye hiçbir rüzgâr yardım edemez’. Onun için biz de hayatta kendimize ait bir rota belirlemeliyiz ve bu yolda sağlam düşüncelerle ilerlemeliyiz. İleride arkamıza dönüp baktığımızda boş geçen bir ömür değil, ne kadar yol kat ettiğimizi görmeliyiz. Kitap bana çok şey kattı. En önemlisi ise insanları, bizden farklı olanları sevebilmeyi öğretti kitap. Bu kitapla farklı bakış açılarına sahip olduğumu kesinlikle diyebilirim. Ufkum açıldı başka bir deyişle. İyi ki okumuşum ve iyi ki bire bir yazarla, Ayhan Aydın hocamla tanışıp öğrencisi olmuşum. Yazardan çok şey öğrendim. Eğitim hayatımda bir eğitici olarak öğrendiklerimi elimden geldikçe, kendimi daha çok geliştirip öğrencilerime aktarmayı planlıyorum. İnşallah istediğim olur. Bunun için daha çok çalışmam gerektiğini de biliyorum. Herşeyden önce farklı olacak olan öğrencilerime, diğer öğrencilerime baktığım gibi saygı ve sevgiyle bakmam gerektiğini biliyorum. Bunu başaracağıma inanıyorum. Çünkü biliyorum ki “Beni ben yapan, benden olmayandır!” Saygılarımla… Yazar: PROF.DR. AYHAN AYDIN TANER ÇİÇEK
Yaşama Sanatı
Yaşama SanatıAyhan Aydın · Pegem Akademi Yayıncılık · 201377 okunma
··
182 görüntüleme
İnka okurunun profil resmi
Çok güzel bilgiler içeren bir inceleme, emeğinize sağlık..
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.