Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Terimler Bölümlerimize geçmeden önce kitapta kullanılan bazı terimleriaçıklamakta fayda var. "İstihbarat" kelimesi casusların faaliyetlerinin tamamı için kullanılırken, suikast, rüşvet, ajitasyon (birgrubu hükümete karşı isyana ya da itaatsizliğe teşvik etme) gibibilgi toplamanın dışında kalan görevler için "örtülü operasyon"(clandestine operation) ifadesi uygun görülmüştür. Düşman istihbaratını yanıltmak için kasten yanlış haberler yayma ya da düşman casuslarını yanlış bilgilerle beslemeye ise dezenformasyondenmektedir.Bir bölgedeki casusların şefine "istasyon şefi" denirken, istihbarat ağlarının patronları olan krallar, paşalar, komutanlar, valiler ve elçiler için ise “casus hamisi” (spymaster) diye daha genelmanada bir terim kullanılmıştır. Dönemin kaynaklarında sıkçageçen intelligentia ifadesi “münasebet" kelimesiyle karşılanırken,günümüz İngilizcesinin surveillance kelimesi de "gözetleme” diyeçevrilmiştir. Bir toplumdaki, düşman bir devletle işbirliği yapmaya ve yıkıcı faaliyetlerde bulunmaya hazır etnik, dini yada ideolojik gruplar için ise İspanya İç Savaşı'ndan gelen “beşincikol” (quinta columna) ifadesi uygun görülmüştür.İstihbarat ile ilgili bazı Osmanlıca terimler de vardır; bunlarmetin içinde açıklanmaya çalışılsa da, sık kullanılan birkaçınadeğinmekte fayda var. Bir bölgeyi ya da şehri askeri ve coğrafi olarak tanımaya yönelik operasyonlar için “keşif" ya da "tarassut" terimleri değişmeli olarak kullanılmıştır. Metinde sıkçageçen “dil” kelimesi ise aslen Osmanlıcadır ve bilgi almak içindüşman tarafına yapılan akınlarda ele geçirilen ve sorgulanmaküzere geri getirilen esir demektir.Casuslar arasında sık rastladığımız bir olay olan din değiştirmeyi “ihtida etmek' fiili ile açıkladık. Dönme gibi muğlak vepejoratif bir kelime kullanmak istemediğimiz için, din değiştirenkimseye de “mühtedi” demeyi uygun gördük. Zamanın insanlarıbaşka bir dinden kendi dinlerine, yani “Hak Din’e geçen insanlara mühtedi (hidayete eren) derken, “Hak Din”den başka birdinegeçeninsanlara ise mürted (irtidad eden, reddeden) demişlerdir. Belgelerin dilini kullanmaya heveslendiğimiz ve zamanınmantalitesini yansıtmaya çalıştığımız yerlerde bazı casuslarımıziçin bu ifadeyi kullanmaktan çekinmedik.Birinci Bölüm'de de açıklanacağı gibi Osmanlıların rakibiHabsburgların imparatorluğunu bir etnik grup ya da milletle ifade etmek zordur. Her ne kadar İspanya ya da daha spesifik birşekilde ifade etmek gerekirse, Kastilya merkezli bir imparatorlukolsa da, Avrupa'nın hemen her yerinden değişik krallık, dükalıkve kontluklardan oluşan bu imparatorluğu belirtmek için hanedan ismini kullanmayı uygun gördük. Metinde “Habsburglar"dan kasıt Şarlken ve oğlu II. Felipe'nin imparatorluğudur. Şarlken'den sonra hanedanın elindeki topraklar ikiye bölünmüş veAvusturya, Macaristan, Bohemya, Stirya ve Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu'ndaki diğer mülkler, Ferdinand ve oğlu Maximilian üzerinden hanedanın ikincil koluna kalmıştır. Osmanlılara daha yakın olan ve dolayısıyla daha sıkı ilişkiler geliştiren bukola kısaca "Avusturya" (Osm. Nemçe) denecektir. Fransızcası Pays-Bas olan ve bugünün Hollanda ve Belçika'sına denk gelen için için Alçak Ülkeler terimi kullanılmıştır. Habsburglara karşıisyan eden ve bir gün bağımsızlığına kavuşacak yedi ülkenin başını Hollanda çekse de, on altıncı yüzyılda bu bölgeye verilen adbudur. Belçika'nın bir bölümüne tekabül eden Flandres için de Osmanlı ahidnamelerinde geçen Flandra kelimesi kullanılmıştır.“Ekabir” kavramı Osmanlı devletinin yönetiminde söz sahibiolan herkes için kullanılmıştır. Bu grup imparatorluğun resmiyöneticileri olan paşaların yanı sıra, sarayla yakın ilişkiler geliştiren ve bazen bu paşalara rağmen de olsa, nüfuz kazanıp Osmanlısiyasetini belirleyen "musahib” (gözde, Ing. favourite) ve "siyasetsimsarları”ndan (Ing. power-broker) oluşmaktadır. Bu ekabirinyüzlerce kişilik maiyetine ise “kapu" ya da "hane halkı” denmişve bu kapuların işleyişi Dördüncü Bölüm'de açıklanmıştır.Elçi ile konsolos arasındaki gerekli ayrıma dikkat edilirken,İstanbul'daki Venedik elçisinin özel ismi olan “balyos” (İt. bailo) metinde korunmuştur. Venedik valileri için de aynı ifadeninkullanılması karışıklık yaratabileceğinden, bu gibi durumlardabalyos kelimesi vali olarak tercüme edilmiştir. İstanbul'daki elçiliklerde çalışan dragomanlar, kelimenin orijinal hali tercümanile karşılanmış iken, Osmanlı hükümeti için çalışanlardan tamunvanlarıyla (Divan-ı Hümayun tercümanı) bahsedilmiştir. Osmanlı tebaasından tercüman kullanmak istemeyen elçiliklerinkendi vatandaşlarına Türkçe öğretme çabalarının ilk örneğinioluşturan Venediklilerin giovane di lingua sindan üretilen "diloğlanı” da tercüman yamağı manasında metinde geçmektedir.Seyahat etmek için yetkililerden alınan resmi bir belge olan salvoconducto için ise yol tezkeresi ya da pasaport ifadesi yerine, Osmanlıca bir terim olan “salukondud” kullanılmıştır. Habsburg İmparatorluğu nu oluşturan, birbirinden bağımsiz Sicilya, Napoli, Sardinya gibi krallıkların valilerinden bahsedilirken "kral naibi" ifadesi kullanılmıştır. Reşit olmamış bir kralın yerine bakan regent ile yokluğunda onun yerine vilayetiyöneten viceroy/virrey unvanlarının Türkçede tek bir kelimeylekarşılanması nedeniyle kafalarda oluşabilecek karışıklıklara karşıokuyucuyu şimdiden uyaralım. Metindeki naipler, aşağı yukarıOsmanlı beylerbeylerine denk gelen idarecilerdir; XV. Louis'ninamcası Orleans dükü gibi kimseler değil.Bir aristokrat cumhuriyeti olan Venedik'in ömür boyu seçilenyöneticisi için “Doç" (Doge) unvanını kullandık. Habsburg hanedanının başı İmparator Charles'ın isminin İspanyolca (CarlosQuinto), Fransızca (Charles-Quint, Şarlken) ve Almanca (Karl)versiyonları arasında bir tercih yapmak durumunda kaldık. Herne kadar Almanca ve İspanyolca konuşabilse de Charles’ın anadilinin Fransızca olması ve Türkiye'de "Şarlken" ifadesinin derskitaplarına girecek derecede popüler olmasının da etkisiyle Fransizcada karar kıldık. Diğer hükümdar isimlerinin orijinal halinikoruduk (Willem, Felipe, vs.).Hukuki bir sınıf olarak aristokrasinin olmadığı Osmanlı İmparatorluğu'nda, Avrupa asilzadelerinde istisnasız gördüğümüz aileadları kullanılmamaktadır. Bunun sonucunda Mustafa, Mehmed,Ali, Sinan gibi sık kullanılan isimlerin karışmaması için bunlar lakapları ile beraber verilmiştir. Mesela metinde üç adet Sinan Paşageçmektedir; bunlardan biri Rüstem Paşa'nın kardeşi olan ve yüzyılortalarında kapudan-ı deryalık yapan paşadır. Daha sonra vezirlikyapan diğer ikisinden Arnavut asıllı olan ve beş kere sadrazamlıkyapana Koca Sinan, Cenova asıllı olan ve iki kere kapudan-ı deryalık yapanına Cigalazade Yusuf Sinan denmiştir. Gene metindegecen iki Uluc (Uluc Ali-Uluc Hasan) birbirine karıştırılmamalıdır; Arapça “Arap olmayan, yabancı, kafir" manasındaki "ile”kökünden gelen bu lakap, mühtedi demektir. Okuyucuyu sürekli aynı laflarla bunaltmamak için, Akdeniz yerine bazen İç Deniz ya da Bahr-ı Sefid dendiği olmuştur.Denizdeki tüccar gemilerine saldıran korsanlar Türkçede tek birkelimeyle ifade edilirken, on altıncı yüzyılda durum biraz dahakarışıktır. Büyük çaplı operasyonlara girişen korsanlar (İng. privateer, İt. corsaro, Fr. corsaire) ya arkalarına güçlü bir devletindesteğini almakta ya da Kuzey Afrika’daki Garp Ocakları’nınyaptığı gibi bağımsız devletler kurmaktadır. Her halükarda, bunlar bizzat uluslararası anlaşmalara taraf olduklarından, her zamangözetmeseler bile belirli kurallar çerçevesinde hareket etmek durumundadır. Bunları ufak çaptaki kuralsız korsanlıktan (pirate)ayırmak için ikincisine “deniz haydudu” denmelidir. Kitapta,“korsan”dan kasıt bu birinci gruptakilerdir.Metinde ayrıca birçok gemi ismi geçmektedir. Bu noktadadönemin gemilerinin çektiri tipi kürekli gemiler olduğunu belirtelim. Genelde "kadırga' ismiyle geçen bu gemiler boyutlarına,kürek düzenlerine ve kürekçi ve direk sayılarına göre mavna, kadirga, kalyete, firkate, pergende gibi çeşitli isimler alabilmektedir. Bunları metin içinde ilk geçtiği yerlerde tarif ettik.Para birimlerini karşılaştırmalı şekilde okumak mümkündür. Altın bir sikke olan Venedik dukası (ducato, zecchini) gümüş akçeden çok daha değerlidir. Yüzyılın başında bir duka 55 akçe civarlarındayken, 1550'lerde bu miktar 60'a çıkacak, 1580'lerdekienflasyon dalgasıyla da yüzyılın sonunda 120 akçeye kadar yükselecektir.40 Bir başka altın sikke olan ekünün değeri de dukanın aşağı yukarı yüzde doksanına eşittir. Okuyucuların bahsi geçenparasal miktarları daha iyi anlayabilmesi için, işçi ve casus ücretleri,ekabir gelirleri ya da Osmanlı Devleti'nin yıllık bütçesi gibi diğer rakamlarla karşılaştırma yapmaya çalıştık. Son olarak, okuyucuyu para birimi olan duka ile kont ve marki gibi bir feodal unvan olan dükanın farklı şeyler olduğu hususunda ikaz edelim. Askeri tarihçilerin çok sevdiği son dönemin popüler kavramıgrand strategy ise Türkçeye uzun süredir "büyük strateji" olarakçevrilmektedir. İngilizce aslındaki farklı havayı yakalayamasa da,tutarlılık açısından biz de çevirmenlerin tercihine saygı duydukve bu ifadeyi kullandık.Mısır’ın batısındaki topraklar için “Mağrib” ifadesini kullanırken, Doğu Akdeniz için Frenk dillerinden gelen “Levant" kelimesini Türkçeye ithal etmeyi uygun görmedik. Endülüs Müslümanları için kullanılan Osmanlıca bir ifade olan “müdeccel" kelimesi,aslında Arapça müdeccen kelimesinin “lam” ile “nun”u birbirineçok benzer yazan katiplerin elinde bozulmuş halidir. Teknik olarakmüdeccel İspanyolca Mudéjar kelimesinin tam karşılığıdır; yani,1492’de Granada'nın düşmesinden sonra Müslüman kalmasına izinverilenlere tekabül eder. Zorla Hıristiyan yapılanlar için kullanılanMorisco ifadesinin bir Osmanlıcası yoktur. Bu zorla Hıristiyanlaştırmayı kabul etmemek için olsa gerek, Osmanlılar müdeccel kelimesini kullanmaya devam etmişlerdir. Ancak, 1492'den kısa bir süresonra Endülüs'teki bütün Müslümanlar din değiştirmeye zorlandığıiçin, Osmanlı belgelerinde geçen müdeccel ifadesinin Moriscolariçin kullanıldığı açıktır; metinde de aynı yol izlenmiştir. Mudejar veMarrano (İber Yarımadası’nı terke zorlanan Yahudiler) gibi terimlerise aynen orijinal dillerinde muhafaza edilmiştir.Akademisyenlerin bir iki meslektaştan başka kimsenin okumadığı kitaplar yazdığı çok kez dile getirilmiştir. Bu kitabınhedef kitlesi bu konu üzerinde uzmanlaşmış tarihçiler değildir;bunlar zaten doktora tezimizi ve yabancı dilde yayınlananlar dadahil makalelerimizi okuyabilir. Bu eserin kaleme alınmasındakiamaç, yabancı dillere hakim olmayan ve/veya akademik yazımtarzının tek düzeliğine ve soyutluğuna tahammül etmek istemeyentarihsever ve entelektüellerdir. Bu yüzden, her ne kadar akademik kurallara riayet edilerek yazmış olsak da, kitabın dilini mümkünolduğunca hafif tutmaya ve yer yer günlük hayattan tabirler veesprili cümlelerle okuyucuyu rahatlatmaya çalıştık. Hayatınıakademik dünyanın içinde geçirmiş birinin bunu ne dereceşarabildiği kuşkuludur. Karar okuyucuya aittir.
·
69 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.