Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

617 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Oblomovluk
Dünya edebiyatına eleştirel bir göz ile bakıldığı takdirde en kült romanların karakter unsuru etrafında şekillendiği gerçeği apaçıktır. Bacağını uğrunda kaybettiği bir balinayı intikam almak üzere açık denizlerde köşe bucak arayan Kaptan Ahab’ın evrene çaresiz yakarışı , geçmişte yaptığı bir hata üzerine vicdanı ile ruhen ölüm kalım mücadelesi vererek insanoğluna adeta ders veren Nehlüdöf’ün imkansızı kovalayışı bu hususta birer emsaldir. Jean Valjean , Julien Sorel , Radion Raskalnikof ve Konstantin Levin’in atfedildiği klasik roman dendi mi İlya İlyiç Oblomov’a dem vurmamak da edebi bağlamda mutlak bir saygısızlık olacaktır. Edebe riayet etmek üzere İlya’yı sizler ile tanıştırma vazifesini incelememizde üstlendik. İlya ile müşerref olmadan evvel eserimizin tarihçesinden kısaca bahsedelim. 1846 yılında yazılmaya başlanan eser 1859 yılında tamamlanır. Victor Hugo’nun Sefiller’i 12 yılda , J.J.Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi’ni 16 yılda yazması hatırlanacak olursa dile kolay 13 yıl , Gonçarov’un kaleminin gücüne ışık tutmaktadır. Rusya’nın sosyo-politik manada karmakarışık oluşu hasebiyle ilgisizliğin var olduğu ve eserin beğenilmediği dönemde Lev Tolstoy gibi usta bir yazarın düşünceleri bilhassa kıymetlidir: ‘’Oblomov uzun süredir karşılaşmadığımız bir başyapıt. Günümüz yazıtında rastlantısal bir başarı değil , doğru dürüst , devasa ve kalıcı bir yapıttır. Oblomov’u dehşet içersinde tekrar ve tekrar okuyorum.’’ Üstat İvan Gonçarov , serfliğin ilanından evvel Rus toplumunun tabakaları arasında sosyal ve kültürel değişimin hat safhada olduğu , Rus milletinin zihniyet olarak bir dönüm noktasında bulunduğu 19. yüzyılda "orta yaşlı toprak sahibi miskin asilzade" İlya İlyiç Oblomov’u bizlere tanıtır. Yattığı yerden doğrulamayan , günün yarısından fazlasını uyuyarak geçiren uykuya müptela bir insandır. Tembelliği hayat felsefesi edinen Oblomov , bizzat kendisi kadar tembel hizmetçisi Zahar Trafimoviç ile yaşamaktadır. Hayatı müthiş bir vurdumduymazlıkla sürdüren Oblomov , çizmelerini giydirmek , röpdöşambrını sırtına geçirmek üzere handiyse bütün işlerini Zahar’a yaptırır. Zahar ; hizmetçilik dünyada seçmesi gereken son meslek olan fazlasıyla sakar , beceriksiz bir insandır. İnsanlarla hırıldayarak iletişim kurmaktadır. Oblomov türünün bir diğer örneğidir. Bir gün doktor arkadaşı Oblomov’a bu yaşam tarzından kurtulmazsa amansız bir hastalığa yakalanacağını söyler. Oblomov ne yapacağını bilemeyerek yakınır durur. Hastalığından makus talihini sorumlu tutar. Çözüm üreteceği anı erteleyip durur. Ancak bir gün eski dostu çıkagelir ve sorununun ‘’Oblomovluk’’ olduğunu söyleyerek İlya’yı bu bataklıktan zorla çıkartır. O kişi Andrey Ştoltz’tur. Ştoltz "kabına sığmaz" bir Alman çocuğudur. Babası Alman disiplinini şiar edinmiştir. Oblomov ile çocukluk arkadaşıdırlar. Zaman Ştolz için doğrusal ilerlemektedir ve kaybedilen zaman geri getirilemeyecek önemli bir kayıptır. Eserde Ştoltz’un zaman anlayışından şu şekilde bahsedilir. ‘’Dedesinden gelen yaşam çizgisini alıp (sanki cetvelle) , dümdüz olarak gelecekteki kendi torununa kadar uzatmıştı(r).’’(O.30) Roman, Alman-Rus anlayış farklarını temel alır. Oblomov her ne kadar orijinal bir kişilik olsa da Rus Aristokrasisinin yegane temsilcisidir. Oblomov’un anlatıldığı kısımlarda roman bir hayli yavaş ilerler. Oblomov sayfalarca yatağından doğrulamaz. Ştoltz katılınca ise roman gözle görülür bir şekilde hız kazanır. Bu husus Rus halkının tembelliğine karşın Alman halkının çalışkanlığını temsil eder. Üstat Gonçarov eseri bu noktada nakış nakış işler. Roman , gerek hızının gerek ilerleyişinin okurda bıraktığı izlenimle Rus halkına sert bir eleştiridir. Oblomov’un çocukluğunu ve ailesini gördüğü bir rüya aracılığı ile tanırız. Orası Oblomovka’dır. Vahşi hayvanların bulunmadığı , yepyeşil toprakları ve rengarenk çiçekleri ile sadece kuzuların melediği ve ineklerin otlandığı tozpembe bir köydür Oblomovka. Gonçarov , Oblomovka ahalisinden şu şekilde bahseder.’’Bir şeylere ihtiyaçları yoktu. Yaşam hemen yanı başlarında durgun bir ırmak gibi akıyordu , yapmaları gereken , bu ırmağın kıyısında oturup , çağırmadan , kendiliklerinden sırayla gelip önlerinden geçen kaçınılmaz olayları izlemekti.’’(O.171)Burada insanlar stres nedir bilmezlerdi. Ortamın , havanın hatta faaliyetlerin bile değişmez olduğu köyde tekdüze bir hayat yaşanırdı. Özellikler babadan korunmak ve değiştirilmemek üzere devralınır , geleceğin geçmişe benzememesinden büyük endişe duyulurdu. Nitekim Oblomovka’da geçmiş olmayan bir gelecek mümkün olamazdı. Hatta baba İlya İlyiç Oblomov’un oğluna koyduğu isim dahi kendi ismi oldu. Eser aynı zamanda monografik roman özellikleri taşımaktadır. Oblomovka da üstadın çocukluğundan nasibini almıştır. Bize İlya’yı anımsatan , Gonçarov’un kaynağına dair sözleri dikkatlerden kaçmamalıdır. ‘’Çok uyanık , duyarlı bir çocuktum ve bende daha o zamanlar , tüm bu insanları , kaygısız yaşamı , işsizliği , yan gelip yatmayı görür görmezi ? Oblomovluk ? olgusuna ilişkin belirsiz düşünceler doğmuştu.’’ Oblomovka’da zaman kavramının çok farklı bir karşılığı vardır. Onlar , aylar günler nedir bilmez ; hayatı bayramlara , özel günlere , aile içi olaylara göre kronolojik düzene oturtmuşlardı. İlkbaharın gelişi annelerin ‘’çayır kuşu’’ pişirmeleri ile anlaşılırdı. Gelenek , görenekler kutsal vazife bilinir ; hata olmaksızın yerine getirilirdi. Onların ilginç inanışları da vardı ve bu inanışlara asılsız olmalarına karşın itimat ederlerdi .”Yanı kaşınırsa… haber alacaksın ; kaşın kaşınırsa ağlayacaksın ; alnın kaşınırsa biri seni anıyor ; kaşınan sağ yanıysa anan erkektir , sol yanıysa kadın …’’(O.181) Oblomov ve Ştoltz aynı köy okula gitmektedirler. Üstat bu bölümde yoğun bir biçimde Rus-Alman milletlerinde çocuk yetiştiriciliği ve ebeveyn tutumlarına değinir. Baba Oblomov , çocuk Oblomov’un dışarı çıkmasına , arkadaşları ile oyun oynamasına hatta koşmasına bile elinden geldiğince müsaade etmez , bir taraflarını incitmesinden çekinirdi. Lakin baba Ştoltz , oğlunun eve yüzü kan revan içinde gelmesiyle gurur duyar, bir çocuğun hayatın zorlukları karşısında acı çekerek olgunlaşacağına inanırdı. Baba Oblomov entipüften bahaneler ile oğlunu okula yollamazken baba Ştoltz , oğlu ödevlerini yapmadığında onu evden kovardı. Ayrılış anı da çok ilginçtir ki baba Ştoltz , gençlik yıllarına gelmiş oğlunu bir daha göremeyecek olmasına karşın tek gözyaşı dökmeden ,onunla kucaklaşmadan yolcu etmiştir.Ştoltz’un ihtiyacı olan anne baba şefkatini ise ‘’Vay benim öksüzüm , dua edecek kimsen yok’’ diye acıyan köylüler göstermiş ve sarılmışlardır. Roman dört bölümden oluşmaktadır. İkinci ve üçüncü bölümlerde İlya, Olga Sergeyevna’ya aşık olur. Aşk onu Oblomovluktan bir hayli uzaklaştırmıştır. Sonuncu bölüm ise Oblomovluğa alenen geri dönüşü ifade eder. Yalnızca bir günü anlatan ilk bölüm belirttiğimiz gibi oldukça yavaştır ve kölelik hukukunu sorunsal edinen Rus toplumunu temsil eder. İkinci ve üçüncü bölümlerde İlya ile Rus milleti , Ştoltz’un temsil ettiği Batı medeniyetinin hızına ayak uydurmaya çalışmaktadır. Bu kısımlarda bir günün aksine aylar anlatılır. Son bölümde tempo yeniden düşer , Oblomovluk küllerinden doğar. Bölüm , Sanayi Devrimi ile Batı’nın şahlanışının Rus toplumunda biçare kabullenilmesine işarettir. Eserde sembolizm büyük önem taşır. İlya , Oblomovluk ülküsü ile ilk bölümde boy gösterir. Tembelliği temsil eden röpdöşambrı sırtından eksik olmaz. Gözünde sık sık arpacık çıkması çok yemek yemesine işarettir. Bir kısımda mektup yazmak istediğinde iki kelimeyi bir araya getirememesi hatta ‘’ki’’ ve ‘’de’’ bağlaçlarını dahi yanlış kullanması gözlerden kaçmaz. Nitekim ikinci ve üçüncü bölümlerde İlya’nın aşık olmasıyla birlikte hayatında köklü değişiklikler olur.Arpacık çıkmaz olur , röpdöşambrın esamesi okunmaz ve mektup yazması gerektiğinde İlya şair kesiliverir. Leylak dalı da bu mekanizmanın bir parçasıdır. İlya’nın aşkının sembolü olan leylak dalı ikinci bölümde taptaze , pembesinin tonu şahsına münhasır bir bitkidir. Ancak üçüncü bölümde İlya ile Olga ayrılmışlardır. Leylak dalı da aheste aheste solar ve son bölümde mezarlıktaki yerini alır. Oblomov’un Dünya edebiyatındaki tesiri azımsanmayacak düzeydedir. Zihnen "çelişkiler evreninde eş güdümlü bir hayat" süren alabildiğine içtenlikli İlya İlyiç Oblomov’un , Oğuz Atay’ı derinden etkilemesi su götürmez bir gerçektir. İlya ile Selim Işık (Tutunamayanlar) arasındaki koşutluk dikkat çeker. İlya’nın ‘’Ah yarabbi , hayat bir türlü yakamı bırakmıyor , nereye gitsem peşimde’’ siteminin , Selim Işık’ın ‘’Yaşamaktan yoruldum.’’(T.408) , ‘’Savunmasız zavallılığımı düşünmeden beni hayatın ortasına attınız.’’(T.475) yakarışları ile benzerliği yadsınamaz. Hatta Selim Işık Oblomov romanını okuduktan sonra bir hafta kendine gelemediğini (T.529) belirtir. Bu iki şahsı birbirinden ayırt eden husus ise İlya nazarında Selim'in daha etkin ve durgun olmayan bir yaşam sürmesidir. ‘’Peki , Oblomov hep böyle miydi?’’ diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Elbette ki değildi. Gençliğinde birçok ilme heves etti. Birtakım yabancı dillerden çeviriler yaptı , yapmaya çalıştı. Amansız hastalık ‘’Oblomovluk’’a boyun mu eğdi? Yoruma açık bir konu ancak belirtmeliyiz ki Oblomovluk hiç de göründüğü gibi beyhude bir amaç değildir. Bu dışavurum , yaşamın keşmekeşine köklü bir sosyal protestodur. Oblomovluk ; yok olmaya yüz tutmuş geleneksel Rus toplum ahlakı, anlayış ve uygulanış doğrultusunda İlya İlyiç Oblomov’da destanlaşmıştır. Onda herkesin birer tutam kendini bulma imkanı vardır. Aslında hepimiz içten içe birer Oblomovuzdur. İncelememizde "katıksız bir hayalperest"in duygularına kalemimiz müsaade ettiğince tercüman olduk , olmaya çalıştık. Yazımızı Ahmet Özcan’ın şu sözleri ile sonlandırmak isteriz . ‘’Oblomovluk bir asosyallik değil , antisosyalliktir. Tembellik değil şuurlu atalettir. Agrofobi değil , bir varoluş trajedisidir.’’ Yenisini kıskandıracak türden bir okuma olması dileğiyle… Taha ÇAPKAN (Galeyan dergisinden - 2019)
Oblomov
Oblomovİvan Gonçarov · İletişim Yayınları · 201939,1bin okunma
·
1.285 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.