Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

288 syf.
·
Puan vermedi
Vatandaş Abuzer
Malumunuz 12 Eylül darbesi, ülkemizi ve demokrasimizi ciddi boyutta sekteye uğratan en şiddetli müdahale olarak tarihimizde bir utanç sayfası olarak yer alıyor. Bu elim olayın amaçlarını, işleyiş sürecini, sonuçlarını ise hemen hemen hepimiz ezbere biliyoruz artık. İnsanları işkence kapsamına almak, gözaltlarında tutmak, yargılamak ya da cezaevlerine tıkmak için makul sebepler öne sürülmediği, sürülme gereği bile duyulmadığı da bir başka gerçek. Tarihler 80'leri göstermekte. 12 Eylül'ün hemen ertesi... İş bulabilmek ve ekmek parası kazanabilmek umuduyla Anadolu'nun bağrından kopup İstanbul'a gelmiş sıradan bir Türk köylüsü Abuzer. Okumamış, dünya nimetlerinden faydalanma şansı bulamamış, sanattan, siyasetten ve ekonomiden oldukça uzak bir hayat idame ettiren, vasıfsız, bahtsız bir bedevi, adı üstünde Vatandaş Abuzer... İstanbul'a adım attığı gün, elinde taşıdığı günlük gazete bahane edilerek, sokak ortasında karga tulumba göz altına alınan, emniyette hakkında yapılan soruşturmalarda herhangi bir siyasi bağlantısı bulunamamasından dolayı, yasadışı sol bir örgütün üst düzey yöneticisi olduğu düşünülerek azılı komünist yaftası vurulan Abuzer'in öyküsünü dinliyoruz Yücel Sarpdere'den. Okurken güldüren, güldürürken düşündüren, düşündürürken de hüzünlendiren nefis bir kara mizah örneği. Yalnız şunu belirtmekte fayda görüyorum; öyle roman sanatı detayları, edebi kriterler, teknikler anlamında lütfen bir beklenti içine girmeyin. Çünkü Vatandaş Abuzer, son derece basit bir sokak dili ile kaleme alınmış, anlatımı basit bir kitap. Lakin bu basitlik sadece dilde, konu, kurgu ve akış olarak eserimiz ziyadesiyle derin ve doyurucu. 12 Eylül'ün acılarını, bilhassa cezaevleri cephesindeki sancıları olanca çıplaklığı ile gün yüzüne çıkaran romanda, ülkemizdeki hiyerarşik yapılanmanın yerden yere vurulduğunu görüyoruz. Ast-üst ilişkileri, dostluk, insanlık, hükümetler ve yanlış politikaları, propaganda, grev, işkenceler, ölümler, faili meçhuller gibi konuları masaya yatıran Sarpdere, tüm bu olguları Abuzer ekseninde ele alıyor. "Önce vücuduna elektrik verdiler, sonra ellerini arkasından bir kalasla bağlayıp, iki dolabı araladılar, bu dolapların arasına kalın bir kalas daha koyup Abuzer'in ellerinin arkasına bağladıkları ka­lası urganla yukarıdaki kalasa astılar ve urganı çekip Abuzer'i ha­valandırdılar. Aynı anda elektrik verdiler. Müthiş acılar içerisinde kıvranıyordu ve kulağında onlarca soru çınlıyordu. Belli aralık­larla aşağı indiriyorlar, çeşitli sorular sorup birden ters askıya alı­yorlardı." Kitabı çok dikkatle okumama, hatta bazı yerleri çift dikiş geçmeme rağmen, Abuzer'in gerçekten saf mı yoksa saf rolüne bürünmüş bir uyanık mı olduğunu kesin olarak idrak edemediğim anlar yaşadım. Onca zulme karşın insanlığını ve insan olma mücadelesini yitirmeyen bir direnişçiydi Abuzer. "Bu memlekette herkes, tasar­ruf yapın, fazla elektrik harcamayın diye öğütler verirken, sizin bu kadar elektriği benim vücudumda israf etmeye ne hakkınız var? Yazık değil mi bu memleketin parasına?" Madalyonun öteki yüzü ise, zulme seve seve alet olan bürokratlar, üniformalılar. Özde değil sözde görev aşıkları, sözde vatansever, sözde milliyetçi, sözde ulus kurtarıcıları.Bakın cezaevi komutanı neler söylüyor bir konuşmasında : "Komutan önündeki kitapta aradığı bölümü bulmuştu, oku­maya başladı: -Biz topraktan ateşten doğduk. Güneşi emziriyor çocuklarımıza karılarımız.-" Bakın bakın, materyalistlik dedikleri bu işte. Herif anasından doğduğunu bile inkar ediyor. Şimdi siz bu heriften ne beklersiniz? İşte açıkça inkar ediyor. Ne diyor? Topraktan ateşten doğ­muş! Ulan sen topraktan ateşten doğduysan toprağı, ateşi kim becerdi? Baban kim oluyor o zaman? İşte görüyorsunuz herifte­ki sapıklığı." Bu cümleler ile Nâzım'ı ve sanatını aşağılayan bu kumandan, akabinde kendi şiirini okuyarak, sanatın nasıl olacağı hususunda gövde gösterisi yapıyor ve takdiri şakşakçı emir erlerine bırakıyor, buyrun işte o şiir: "Önce soğuktan başlayalım Ardından bir körpe piliç haşlayalım Yanında güzel bir salata İstanbul'un en sevdiğim yeri tarihi Galata" Birtakım çirkeflikler karşısında, günümüzün, koca koca kitaplar yutmuş, çifter çifter fakülteler bitirmiş, ama yine de bilgiden görgüden bir gram nasibini almamış içi boş teneke misali insanlarının karşısında, sözde cahil bir bireyin sergilediği tutum ve tavırlar eminim sizleri de çok etkileyecek. Ben çok sevdim Abuzer'i...Duruşunu sevdim, çizgisini, istikrarını, direnişini, ruhunu, masumiyetini sevdim. Çevresinde cereyan eden olayların derinliğinden bihaber şekilde, koğuş arkadaşlarının başlattığı açlık grevine destek olmak, sırf onları mücadelelerinde yalnız bırakmamak adına greve katılan, gardiyanlara ise " Grev değil benimki, oruç!" cevabı veren, yüce gönüllü Abuzer...Doktora çıkma hakkı kazandığı her seferde, günde 3 öğün dayak+işkence reçetesi ile koğuşuna dönen, dönmeden önce de doktora"yemekten önce mi, sonra mı? "diye sormayı ihmal etmeyen saygılı Abuzer... Müdür, kumandan ve gardiyanlara söven kader arkadaşlarını," Günahtır, etmeyin, onlar görevlerini yerine getiren emir kulları"diye susturan Polyanna Abuzer... Ve öngörüleri yüksek olan sevgili yazarımız Yücel Sarpdere, mahkum Mehmet Ali üzerinden, günümüzün açgözlü simsarlarına, taaa o günlerden bir selam vermeyi de ihmal etmiyor: " Biz yaşamı seviyoruz, ey kan emici efendi! Hem de senin sevdiğinden çok fazla seviyoruz. Bu yüzden de yaşamı senin çizdiğin sınırlar içerisinde kabullenmiyoruz ve yaşamımızı senin izin verdiğin ölçüde sürdüremeyiz. İşte sana başkaldırıyo­ruz! Ve üç beş şiş göbeklinin milyonlarca insanı sömürüp, eze­mediği yepyeni bir dünya kurmak istiyoruz. İşte biz bunun için yaşıyoruz. Bedeli çok ağır, acılı ve meşakkatli de olsa böyle bir yaşamı seviyoruz ve savunuyoruz." Okuyun, okutun, unutmayın, unutturmayın!
Vatandaş Abuzer
Vatandaş AbuzerYücel Sarpdere · Evrensel Basım Yayın · 2012650 okunma
··
406 görüntüleme
AkilliBidik okurunun profil resmi
Kalemine sağlık Seda. Unutmayalım, unutturmayalım....
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.