Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

285 syf.
8/10 puan verdi
·
110 günde okudu
Faydalı ancak yorucu bir kitap
Kitabın tanıtım yazısına bakarak bu kitabı karşı cinsi anlamanıza, tavlamanıza ya da ilişkinizi kurtarmaya yarayacak sihirli bir kitap olarak görürseniz hayli yanılırsınız. Ancak kitabı karşı cinsi daha iyi anlamak ve iletişiminizi geliştirme konusunda bir farkındalık kaynağı olarak görürseniz işinize yarayabilir diye düşünüyorum. Gelelim bölümlerin değerlendirmesine: 1. Bölümde erkek ve kadınlar arasındaki farklara ve kitabın içeriğindeki bölümlere çok kısa bir şekilde değinilmiş. 2. Bölümde ilişkilerde en sık yapılan iki hataya değinilmiş. İlki erkeklerin kadınlar üzüldüğünde ya da kendisiyle bir şey paylaşıldığında erkeklerin bu durumu çözmeye yönelik tavır alması(Yazar bu tutumu Tamirci Şapkası Takmak olarak adlandırmış). İkincisi ise kadınların erkekler hata yaptığında kullandığı eleştirel dil ve talep edilmediği halde öneride bulunması. Burada bir parantez açmak istiyorum. Ben yıllar önce bu kitabın çok az bir kısmını okuyup kitabın bir şekilde kaybolması ile okumamın devamını getirememiştim. Ancak kitaptaki Tamirci Şapkası metaforu ile kitap aklımda yer etti. Bu Tamirci Şapkası benim için önemli bir farkındalık oldu çünkü yaptığım iş gereği insanlar benden sürekli çözüm bulmamı bekliyor. Böyle olunca ister istemez bu günlük iletişimime, olaylara bakış açıma da yansıdı. Çoğu zaman bir Tamirci Şapkası taktığımı fark etmem benim için büyük bir farkındalık olmuştu. Zaman zaman hâlâ bu hataya düşsem de sırf bana kazandırdığı bu farkındalık bile kitabı bence okunur kılıyor. 3. Bölümde erkeklerle kadınlar arasında stresle başa çıkma yöntemlerindeki farklılığa değinilmiş. Yazar bu farkı erkeklerin kendi içine dönmesi(mağaraya çekilmek) ve dikkat dağıtmak için başka şeylerle ilgilenmesi ile açıklarken, kadınlar içinse stresle başa çıkmanın alakalı ve alakasız sorunlardan bahsetmek, konuşmak(Tanrım sen bize yardım et) olduğunu belirtmiş. Kadın ve erkeklerin sadece stresle başa çıkma yollarının farklılığına değinmekle kalmayıp yapılması gerekenlerden de bahsetmiş. Genel itibariyle tespitlerine katılmakla beraber bu tespitleri (#84152788) yaparken bu kadar kesin ifadeler(asla, hiçbir zaman vb.) kullanmasını yanlış buluyorum. Çünkü biliyoruz ki istisnalar var. 4. Bölümde karşı cinslerin birbirlerini teşvik etmesini işlemiş. Bu bölümde kadınların vermeye, erkeklerin ise almaya olan eğilimlerini açıklayıp bununla ilgili değişimin nasıl olacağını açıklamış. Ancak bu bölümde tespitlerine daha fazla yer verirken çözüm yolunu çok kısa tutmuş. Aslında bu bölüm gerçekten çok önemli. Zira baktığınız zaman birçok kadının sürekli vermekten ve karşılığını alamamaktan şikayet ettiğini ve tükendiğini siz de çevrenizde görebilirsiniz. O yüzden özellikle kadınların vermek kadar almayı da bilmesi gerekiyor. Yazar bunun için model olacak anne-babalardan bahsetmiş ancak Türkiye şartlarında olumlu örnek bulmanın, hele hele ataerkilliğin bu kadar güçlü olduğu bir toplumda, ne kadar zor olduğunu tahmin edersiniz. Geriye kalan seçenek kadınlarımızın okuyarak kendilerini geliştirmeleri, kendi kızlarına değerli olduklarını aşılamaları ve kendi öz değerlerine inanmaları. (Tabii burda öz değeri abartıp "râb bana hep bana" dememek de gerekiyor.) 5. Bölümde kadın ve erkeklerin konuşma biçimlerindeki farkları açıklayıp farklı dillerde konuştuğunu vurgulamış. Bu bölümün bir kısmında sık kullanılan örnek ifadelerle kadınların nasıl üstü kapalı konuştuklarını, aslında neyi kast ettiklerini ve kadınların iletişim biçimine hakim olmayan bir erkeğin bunu nasıl anlayacağını örneklendirmiş. Bu noktada yazar erkeklerin üstü kapalı ifadeleri nasıl yorumlaması gerektiği konusunda tavsiye veriyor. Ancak daha doğru olan kadınların istek ve ihtiyaçlarını daha açık ifade etmeleri, bunu öğrenmeleri değil midir? Örneğin kadının şefkat ihtiyacı varsa bunu dolaylı anlatması ve erkeğin de bu anlamı yakalamasını beklemek doğru mudur? Pek emin değilim. 6. Bölümde erkeklerin bir lastik şerit gibi hareket ettiği, yaklaştıktan belli zaman sonra uzaklaşma, geri çekilme ihtiyacı hissettiği belirtilmiş. Bu ihtiyacın kadınlar tarafında anlaşılamadığını bu yüzden de zaman zaman çatışmalar yaşandığını belirtip öneriler getirmiş. Açıkçası bu bölümle ilgili benzetmeden pek emin değilim. Erkekler zaman zaman uzaklaşma ihtiyacını daha yoğun hisseder mi sizlerin takdirine bırakıyorum. Ancak şundan eminim ki bir ilişki içerisinde bulunan her bireyin kendi kişisel alanının ve istediği gibi değerlendirebileceği bir özel zamanının ve alanının olması gerekiyor. Herhangi bir bireyin parnerinden sürekli beraber, birlikte olmayı ya da her daim partnerinin kendisiyle ilgilenmesini beklemesi gerçekçi ve sağlıklı değil.(Arkadaşlar birbirinizi bir salın!) 7. Bölümde ise kadınları dalgaya benzetip ruh hallerinde iniş çıkışlar olduğunu belirtmiş. Aslında 6. Bölümün kadın versiyonu ele alınmış diyebilirim. Bu iki bölümü değerlendirdiğimizde bireylerin partnerlerinin ruh hallerinde iniş çıkışlar olabileceğini ve bu durumu kişiselleştirmek yerine sabırlı ve anlayışlı davranarak bunu atlatabileceklerini söyleyebiliriz. Ayrıca kadınlarla ilgili bu bölümünü okuyunca daha bölümün başında benim aklıma gelen tek şey "regl dönemi" oldu. Bazen ölü taklidi bile yapsanız bu dönemde sağ salim çıkmanıza izin vermiyorlar(çeken bilir). Bu bölümü okurken aklımdan geçen ise: Her türlü ilişkide anlayış ve sabır göstermek cidden büyük bir beceri ve güç istiyor. Bölümün ortalarına doğru ise regl dönemi ile ilgili düşüncemin yanlış olmadığını gördüm: "Kadının özdeğer döngüsü mutlaka adet kanamaları ile uyum içinde değildir, ama genellikle ortalama yirmi sekiz gün alır."(Syf. 127) Yazar kadınların duygularındaki dalga hareketinin adet öncesi sendromuna benzediğini kabul ediyor. Aslında sadece adet öncesi dönemi baz alsaydı ve bununla ilgili bir isimlendirme yapsaydı daha dürüst olurdu diye düşünüyorum. Bence burda kadınların gönüllerini eğlemek, daha zarif bir görüntü vermek için dalga gibi bir benzetmeye gittiğini düşünüyorum. Bu arada incelemede zaman zaman kopukluk olabilir, affınıza sığınıyorum. Bir önceki paragrafta da görebileceğiniz gibi(bu paragraf o paragraf olmayabilir, bir şeyleri uçurdum) her bölümü okurken bir yandan da aklıma gelenleri not alıp inceleme için bir şeyler karalıyorum. Devam edelim. 8. Bölümde yazar erkek ve kadınların farklı duygusal ihtiyaçları olduğunu, sevginin 12 çeşidini ve bunlardan hangilerinin kadın/erkek için daha önemli olduğunu cinsiyetlere pay ederek anlatmış. Bunun yanı sıra çiftlerin birbirlerini nasıl soguttuğunu en çok yapılan altışar hatayı vererek anlatmış. Bu hatalara baktığımda gerçekten ilişkileri tüketen, iletişim çatışmasına neden olan hatalar olduğunu görüyorum. Ve yazar yine bu bölümde birçok kadının yaptığı ilişkilerdeki en büyük hatalardan olan "erkeği değiştirmeye/geliştirmeye" çalışmak ile ilgili uyarılarda bulunup yapılıp/yapılmaması gerekenleri sıralayıp erkeklere ve kadınlara tavsiyeler veriyor. Ancak bence bu kadar tavsiye yerine tek bir uyarı yeterli: Değiştirip geliştirmek isteyeceğiniz biriyle ne sevgili olun ne de evlenin.(Hayır, çok geç diyorsanız da yazarın taktiklerini deneyebilirsiniz; bol şans dilerim...) 9. Bölümde yazar çiftlerin tartışmadan kaçınması konusunu ele alıyor. İnsanların tartışmalardan incinmeden kaçınmak için 4 strateji kullandığını ancak bunların etkili olmadığını bunun yerine sakinleşmek için ara vermenin, anlayış ve saygı ile iletişim kurmanın önemli olduğuna değiniyor. Erkeklerin kadınlara hak vermesi gerektiğini, kadınların da erkekleri onaylaması gerektiğini söylüyor. Böylece tartışmaların çok büyümeden sağlıklı bir şekilde çözülebileceğini ifade ediyor. "Üzgünüm" kelimesinin en az özür dilemek kadar etkili olduğunu erkeklerin bunu kullanmasının işe yarayabileceğini söylüyor (ayıya dayı demeyi tavsiye ediyormuş gibi hissettim). Devamında çeşitli tartışma konuları verip söylenenlerin ne manaya geldiğini, alternatif olarak nelerin söylenebileceğini örnekliyor. Bölümün sonunda yazarın kendisinin de tahmin ettiği gibi örnek diyaloglar ve ifadeler okur olarak bana yapmacık ve zorlama geldi. 10. Bölümde karşı cinsden puan kazanma konusu ele alınmış. Kadınların kendileri için yapılan jestlere verdiği öneme değiniliyor. Kadınlar için küçük jestlerin en az büyük jestler kadar önemli olduğunu söylüyor. Ancak erkeklerin bunu bilmediğini ve daha büyük hedeflere yöneldiğini belirtiyor(yazar bu tespitinde çok haklı). Aynı zamanda erkeklerin partnerleri için yapabileceği 101 tane jest sıralanmış. Erkeklerin ise takdir ve teşviğe ihtiyaç duyduğunu belirtip kadınlar için de erkeklerden puan toplayabilecekleri 26 tane durum önemine göre puanlanarak sıralanmış. Netice olarak bu bölümde yazar erkek ve kadınların değerlendirme şekillerinin, karşı cinsi puanlamalarının aynı olmadığına değiniyor ve bu konularda önerilerde bulunuyor. Sanırım bu bölümde bahsedilen kadınlar için jestlerin büyüklük ve küçüklüğünün söz konusu olmadığına, hepsinin aynı değerde önemli olduğuna ilişkin değerlendirmesi her erkeğin bilmesi gereken; erkekler için de takdir edilmenin önemli olduğu her kadın tarafından bilinmesi gereken bir bilgi diyebilirim. 11. Bölümde partnerlerin birbirlerini yaralamadan, kavga çıkarmadan olumsuz duygularını aktarabilmesi için "aşk mektubu" tekniğini öneriyor ve bununla ilgili çeşitli örnekler veriyor. Bu teknikte kişinin yazacağı mektupta başta öfke, hüzün, korku, pişmanlık ve sonda ise sevgi duygularını birkaç cümle ile ifade etmesi isteniyor. Ve en sona da ne istediğinizi belirten bir not eklemenizi öneriyor. Mektup tekniğine bir itirazım yok, etkili olabilir. Bu teknik aslında yapıcı eleştiri getirmenin kağıt üstündeki hâli gibi diyebilirim. Ancak sona eklenen not beni rahatsız etti. Örnekleri okuduğumda sona eklenen not bana fazla talepkar ve karşıdaki insanın(ya da benim) aptal yerine konduğunu hissetmesine neden olacakmış gibi geliyor. En azından ben okurken böyle hissettim. Ancak ne yapacağını nasıl davranacağını bilmeyen bir partnere yol gösterici de olabilir. Emin olamadım. 12. Bölümde yardım/destek istemenin ve almanın yolları anlatılıyor. Kadınların desteği doğrudan ve uygun bir biçimde istemesi ve erkeğin sezmesini beklememesi gerektiğini anlatıyor. Doğrudan istemek ve dolaylı istemek arasındaki fark örneklerle çok güzel ortaya konup açıklanmış.(Şu örnek gerçekten çok güzel, değinmeden geçemeyeceğim: "Benimle evlenebilir misin?" demeyiz, "Benimle evlenir misin?" deriz.) Bu bölümü okurken partnerlerimize ne kadar az "hayır" dediğimizi, "hayır" dediğimizde bunun nasıl "sevgisizlik" olarak değerlendirildiğini düşündüm. Partnerimiz ya da herhangi bir arkadaşımız, akrabamız vd. bize "hayır" deme özgürlüğüne sahiptir. Hayır demesi bizi sevmediği ya da umursamadığı anlamına gelmez. Bize hayır dendiğinde bunu olgunlukla karşılayıp kırılmamayı ve bunu aklımızdan çıkarmamayı öğrenmemiz gerekiyor. 13. Bölümde dişe dokunur söylediği tek şey insanların ilişkilerine geçmişten getirdikleri duyguların olduğu. Örneğin sevgilinize karşı bir anda bir soğukluk/soğuma vs. hissediyorsanız bunun yüzde 90 geçmişinizle ilgili olduğunu, geçmişinize bakmanız gerektiğini söylüyor. Son olarak kitabı bitirebilmiş olmaktan dolayı kendimle gurur duyuyorum. Çünkü kitabın akıcı olduğunu söyleyemeyeceğim. Kitabın benim için akıp gitmemesinin nedeni altını çizdiğim yerlerin çok olması olabilir, her bölümün sonunda inceleme için bir şeyler not almış olmam olabilir, zaman zaman düşülen tekrarlar ya da sürekli erkeklerin ve kadınların kıyaslamalı bir şekilde anlatılması sıkmış olabilir. Emin değilim. Netice itibariyle farkındalık kazandıran, sorgulatan ancak okuma süreci çok da eğlenceli olmayan bir okuma serüvenim oldu. Takdir sizin. Keyifli okumalar dilerim...
Erkekler Marstan Kadınlar Venüsten
Erkekler Marstan Kadınlar VenüstenJohn Gray · Altın Kitaplar · 20203,020 okunma
··
874 görüntüleme
Sezen Dursun okurunun profil resmi
John Gray e bu incelemeyi okutmanın bir yolu olsaydı keşke. Yazardan okura madalya etkinliği düzenlense altın madalya senin Can🤭👏 Ama okuduğum için kendime de bronz bir broş isterim 😌 öncelikle emeğine sağlık, yer yer sesli güldüğüm müthiş eğlenceli bir yorumlama olmuş. Ama en dikkatimi çeken bölümlerden biri 6.bölüm. Senin aklına uyanın yuvası dağılır. Ocak yıkarsın 😀 12 yıllık evliyim ve kimse kimseyi salamaz inancındayım. Azıcık nefes aldırılır ara ara erkeğe, vay be ben de yaşıyorum diyecek. Çok salarsan akşam eve gelmeyebilir 🤭 ayrıca taabbbi ki ilgi gösterilecek kadına hep, hep, hep hep. Hele de bu kadın Malatyalıysa.. linkpicture.com/view.php?img=LP... Başka bişey demiyorum 😌😌 Gelelim 11.bölüme.Partnerler Duygularını aşk mektubu yoluyla birbirlerine anlatabilirler demiş yazar. Söz uçar yazı kalı hesaaabı. Ama evliyse olmaz ki. Ben bulsam mektubu adam gitti mi ne derim okumadan. O bulsa okumadan yola düşer yakınlarda mıyım diye. Aksiyona gerek yok 😂 ayrıca bir kadın küsken mektup yolunu deniyorsa sonuna gelirken bir yufka, bir kalıp peynir al cümlesini iliştirir, bir daha muhatap olmayayım diye 🤭🤭 yaaaa şu an bile gözümde canlandıkça kıkırdıyorum. Ama evlilik şahanee. Çok eğlencelüü, entrika, hesap dolu. Kişisel gelişimin dibi. Psikolojik danışman olacak kadar bilgi birikim deneyim yumağı ☺️☺️🥳🥳
Can Karakuş okurunun profil resmi
Sonuna kadar okuma sabrı gösterdiğin ve güzel yorumun için ben teşekkür ederim 😊 Bence de sona varana bir hediye verilebilir zira ben de uzun inceleme okumayı sevmiyorum:) Gelelim yapıcı eleştirilerine: Ben insanların birbirlerini salması konusunda hala aynı noktadayım: Saldığın insan ilk fırsatta bir başka dala tutunacaksa o insanı salmamak doğru mudur? Eğer bunu yapacaksa o insanı hayatımızda tutmanın anlamı var mıdır? Evli insanların en çok yakındığı şeylerden biri özgür hareket edememek. İnsanlara kişisel alan bıraktığımızda illa bize bir yamuk yaparlar düşüncesi ile evliliği/ilişkileri cehenneme biz çevirmiyor muyuz? Malatyalı ilgi görmeyen kadın görselin kanımı dondurdu 😂😂 11. Bölümde bahsettiği teknik bence uygulanabilir. Bölümü okusan sen de hak verebilirsin. Not: Herifi kaybetmekten bu kadar korkma😅
3 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.