Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

632 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
21 günde okudu
Eylemsizlikten Oblomovluk'a
Hayatı, “bir kitap okudum hayatım değişti” diye avazı çıktığı kadar bağırmalarla ya da ferrasini satıp bilge olmakla anlayabildiğini sananların, bir amaca ulaştıklarını ve artık hayata yeni bir gözle baktıklarını da sanmaları doğal sanırım, diyorum. İnsana bu coşkunluğu veren şeyin ne olduğunu Klasikleri Niçin Okumalı kitabında Calvino şöyle açıklıyor: “Bir klasik, sürekli olarak kendisi hakkında bir eleştirel söylemler bütününü tahrik eden, ama hep onları silkeleyip üzerinden atan bir yapıttır. Klasiğin, bize bilmediğimiz bir şeyi öğretmesi gerekmez; bazen klasik yapıtta, hep bildiğimiz (ya da bildiğimizi sandığımız), ama ilk kez onun söylediğini (ya da her durumda, özel bir biçimde onunla bağlantılı olduğunu) bilmediğimiz bir şeyler keşfederiz. Bu da, bir kökenin, bir ilişkinin, bir aidiyetin keşfinde her zaman olduğu gibi, büyük bir tatmin duygusu veren bir sürprizdir.” Bilmediği bir şeyi keşfetme duygusu veya tadamadığı şeyleri kitaplarda tattığını görmek insana hep heyecan verir. O yüzdendir ki kitapla hayatımızın değiştiğine inanmak düşüncesi bizi heyecanlandırır. Oysa kitap ya da bir klasik sadece hayata bir parça ışık tutar. Yolunda gitmediğini düşündüğümüz hayatımızı değiştirmek için planlar kurarız, planın iyi olması için en ince ayrıntıyı geceler boyu düşünürüz. Ama düşüncede kalır çoğu zaman. Bunun için eylem gereklidir: saf eylem. Ama hayat beklenmediktir ve çoğu zaman engeldir. Kitabı okuyunca Oblomov’un durumunun bu olduğunu görürüz. Görünürde Oblomov için hayat basit bir tabirle bizim sürekli tembellik olarak gördüğümüz uzanmaktan ibarettir(!) “Uzanmak, İlya İlyiç için ne hastalarda ya da uykusu gelmiş insanlarda olduğu gibi bir zorunluluk, ne de yorgun bir kimsedeki gibi geçici bir ihtiyaç, ne de uyuşuk bir insandaki gibi bir zevkti; bu onun doğal haliydi.” Bunu düşünmemiz doğaldır. Çünkü Oblomov iki yüz küsür sayfa yatağından, odasından çıkmaz. Konuklarını yatak odasında ağırlar. Uyuşuktur, bir kitabı açıp okumaya başladığında, ki bu okuma bir iki sayfa öteye zor gider, okumaya ara verdiği sayfa uzun süre açık kaldığından toz kaplar. Bu olanlar içinde tabii ki hayalleri vardır. Hayalleri üzerinde çok düşünür. Ama sadece düşünür. Eylemsizlik Oblomov’dur. Oblomovluk da eylemsizlik. Bu düstur üzerine geçer gider sayfalar. Oblomov kendisini hayata bağlayacak, iyimser bir tabirle ütopik diyebileceğimiz hayallerini gerçekleştireceği eylem için neden beklemektedir ki? Çünkü hayatının sönmüş olduğunu düşünmektedir: “Hayatımda hiçbir zaman başkalarınınki gibi gittikçe renklenen, parlak bir güne çevrilen bir sabah olmadı; bir sabah ki yakıcı öğlesi geçtikten sonra yavaş yavaş solsun ve kendiliğinden akşama karışsın. Hayır, benim hayatım, sönmüş başladı. Tuhaf, fakat böyle. Kendimi bilir bilmez sönmeye başladığımı hissettim.” Çünkü Oblomov yeniliği sevmez ve yeniliğin aslında başladığı anda eskimeye de başladığını düşünür, insanların tarihin elinde oyuncak olduğuna inanırdı: “Tarih ona yalnızca insanlığın ne kadar zavallı olduğunu öğretmişti: Bir dönemde insanlık felaketlere uğruyor, mutluluğunu yitiriyordu; sonra bütün gücüyle çalışıp çabalamaya koyuluyor, iyi günlere kavuşmak için türlü cefalara katlanıyordu. Nihayet tarihin bir döneminde insanlık rahata kavuşacak gibi oluyor; artık tarihin kendisi de rahat edecek, diyorsunuz. Nerede? Tekrar işler bozuluyor; her şeyin altı üstüne geliyor; insanoğlu yeniden çalışıp çabalamaya başlıyordu... Güzel günler bir türlü sürmüyor; hayat değişiyor, her şey durmadan bitip yeniden başlıyordu.” Çünkü Oblomov hayatın kendisine geleceğine inanırdı: “İçinizdeki güç canlandığı zaman, derdi, çevrenizdeki hayat da yeni bir anlam kazanacak, şimdi görmediğiniz şeyleri görecek, işitmediğiniz şeyleri işiteceksiniz: Sinirleriniz birer tel gibi ses verecek, dünyaların müziğini duyacaksınız, otların büyüdüğünü işiteceksiniz. Bekleyin, acele etmeyin, bir gün kendiliğinden olacak bu.” Ama hayatın temeli eylemde yattığına göre bu bahaneler sadece ulaşmak istediği hayallere yatağında ya da rüyasında rastlamasına izin veriyordu. Bugün nasıl yaşadım sorusuna asla kafa yormadan uykuya dalar, ertesi gün yine aynı hayatı yaşardı. Bu eylemsiz adeta yatağın tortusuna çakılıp kalmış adamı arkadaşı Ştolts’un, düzensiz ve uyuşuk hayatından kurtarma çabaları da boşunaydı. Ya da güzelliği karşısında "İnsan nasıl bu kadar güzel olabilir? Bu beyaz ten, bu havuzlar gibi derin gözler, bu içlerinde ruhun ışığı parlayan gözler; insan, gülümsemesini bir kitap gibi okuyabilir. Ne güzel dişleri var... Hele başı... Omuzlarının üstünde ne güzel duruyor, bir çiçek gibi sallanıyor... güzel kokular saçıyor sanki. İşte, kalbim yerinde durmaz oldu gene..." dediği Olga bile sadece eyleme geçmek için Oblomov da kibrit alevi kadar bir ateş yakmıştı. Oblomov hayatının belli bir dönemine geldiğinde artık çok geç olduğunu farketti… Hayatı bir planlamadan ibaret görenler asıl 'Oblomovlar'dır. Başta sözünü ettiğim bir klasiğin hayata ışık tutması meselesini kendi açımdan değerlendirdiğimde yeni bir şey keşfetmediğimi ama bir meseleyi daha net kavradığımı görüyorum: Bu hayat için eylem gerekiyor. “Ya şimdi ya hiçbir zaman, unutma, dedi ve kapıyı ardından kapadı.”
Oblomov
Oblomovİvan Gonçarov · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202139,2bin okunma
··
394 görüntüleme
İsmail okurunun profil resmi
Stolz Oblomovun tam tamına bir zıttıydı.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.