Bir varmış bir yokmuşOlga Tokarczuk dilimize çevrilmiş bu son kitabıyla da alışageldiğimiz roman kalıplarının üzerine çıkmayı başarıyor. Aslında burada kullandığı tekniğe bundan önce iki kitabında daha başvurmuştu. Yine parça parça, düzensiz ve yer yer alakasız gibi görülen bölümlerden oluşan bir kitap var karşımızda. Ama burada anlatımın çok daha düzenli olduğunu söylemekten de çekinmiyorum. “Gündüzün Evi, Gecenin Evi” ve “Koşucular” kitaplarında bu teknik çok daha zor ve karmaşıktı. Ancak burada yazar bu sefer olayları oldukça akıcı anlatmış ve sanırım en kolay anlayabildiğimiz kitabı da bu olmuş. Eğer bu yazarı ilk kez okuyorsanız ters giden, farklı bir şeyler var şeklinde izlenimlere kapılırsanız son derece haklısınız. Çünkü bu yazar gerçekten her zevke hitap etmiyor. Bu kitabın başlangıç olarak son derece uygun olduğunu düşünüyorum.
Hikâye evrenin merkezi olarak varsayılan Polonya’da küçük bir köyde geçiyor. Bu köyde Niebieski ailesinin ve onlara yakın kişilerin 70 yıllık tarihini öğreniyoruz. Daha doğrusu karşımızda bir aile destanı var. Ancak bu aile ve destan biraz farklı. Çünkü aile üyeleri meleklerle, doğayla ve hayvanlarla yakın ilişkiler içerisindedir. Ortada doğaüstü olaylar ve varlıklar da var: bitkiler, hayvanlar, tanrı, ruhlar, her şeye yer verilmiş. Bundan dolayı anlatım çok fazla fantastik öğeler içeriyor. Bu yönüyle de büyülü gerçekçilik tekniğinin çok başarılı bir şekilde kullanıldığını görüyoruz.
1914’te Çar’ın adamlarının evin babası Michal’i askere almaya gelmesiyle başlayan olaylar 1980 yıllarına kadar uzanıyor. Bu kadar uzun bir dönemde Birinci Dünya Savaşı dışında savaş sonrası dönem, İkinci Dünya Savaşı, Rus İstilası, Komünist dönem gibi pek çok tarihi olaylara da şahit oluyoruz; bu olayların Polonya ve insan hayatı üzerindeki etkilerini de beraberinde görüyoruz. Aslında kitapta Polonya’nın son yüzyılda çektiği acıları arka planda takip ediyoruz. Polonya sanki gerçek bir dünyada ama farklı bir alemdeymiş gibi gösteriliyor, sanırım bunda büyülü gerçekçiliğin de payı var.
Kitaptaki olaylar parçalar(zamanlar) halinde anlatılıyor. 80’e yakın bir anlatım söz konusu ve bunların bazıları doğrudan bazıları dolaylı olarak Niebieski ailesiyle bağlantılı. Her “zamanda” farklı bir kişiyi ve yeri anlatılıyor. Ancak bu zamanların hiçbiri aynı zaman diliminde geçmiyor. Kitapta bu sayede çok farklı seslere yerilmiş ve her zaman kendi içinde bir hikâye gibi.
Yine ilginç, sıra dışı bir kitap ve teknik. Farklı gelebilecek bir üslup ve anlatımla keyif verici bir kitap.