Macondo'ya 1000 selam!!DOSTLAR MERHABA!!
Yıllar önce çocukluğumda, yaşadığım küçük kasabada o vakitler mahallede herkes birbirini tanırdı. Tek kanallı (TRT 1) televizyon dışında bizi yaşadığımız yerden alıp başka diyarlara götüren bir aygıtımız yoktu. Kış vakti soğuklardan mıdır? Yağan kardan mıdır? Bilinmez, sürekli elektrikler kesilirdi. O kış günlerinde 4-5 gün elektriklerin gelmediğini hatırlarım. O vakitler en büyük eğlencemiz bir asır ömre yaklaşmış babaannemi bize hikaye anlatsın diye ikna etmekti. Gazyağı lambası (sonra level atladık! lüks denilen ışığa kavuştuk) ışığında odun sobası çevresinde babaanneyi kuşatırdık . Sobanın kendine ait o büyülü ışığı odayı aydınlatır ve biz o doyumsuz yolculuğa çıkardık. Merê Şêve denilen gece canavarları, uçan halıları, ölümün çaresini arayan insanlar, Mem ile Zin, ölümsüz insanlar ve daha nice unutulmaz doğaüstü Çîroklar (hikayeler) bizi yaşadığımız o küçük odadan alır bambaşka ülkelere diyarlara götürürdü.
Marquez üstada gelirsek, kendiside küçüklüğünde babaannesinin masalları ile büyümüş, bunu öğrendiğim zaman üstada daha bir saygı duydum. Kitabı okurken aklıma çocukluk dönemi babaannemin o güzel öyküleri geldi nedense ..
Yaşasın babaanneler !!
Roman, bir yerleşim yeri olan Macondo’nun kuruluşunu, gelişimini, yok oluşunu ve bu yerleşim yerinin en önemli ailelerinden Buendia’ların tarihini anlatıyor. Jose Arcadio Buendia ve eşi Ursula Iguaran beraberinde insanlar ile gelip bu bölgeye yerleşiyorlar. Küçük bir köyden büyük bir şehre dönüşmesini bu ailenin gözünden takip ediyoruz .
Kitap sayfalarını çevirdikçe zihnimizde sanki bir kamera varmış gibi Macondo’nın yaşadığı değişimi görüyoruz. Yazar, eserinin kurarken babaannesinden duyduğu masalların etkisini bariz şekilde görüyoruz. Bunun içinde destansı bir anlatıma başvuruyor. Büyücüler, yıllarca kesilmeyen yağmurlar, ölülerle konuşanlar,uçan halılar, sihir yapan çingeneler, ölüler diyarından çıkıp gelen ruhlar, birkaç kere öldükten sonra çıkıp gelen Melquiades, büyük kırmızı karıncalar, toprak yiyen kız...
Maconda'da yaşananlar okurken nedense çoğu olay tanıdık geldi. Şehirlerin, insan ilişkilerin yozlaşması, kapitalistleşme, sistemin asker gücüyle iktidarını kurması, devletin istediği yalanı halka sunma şekli velhasıl ha güney Amerika, ha biz acı ve tatlıyı toplum olarak yaşama da çok farkımız yokmuş!!!
Romanda gerçekten 1928 yılında Kolombiya’da yaşanmış olan Cienaga katliamı anlatımı romanda istasyon katliamı olarak detaylı anlatılır. Devletin kendi insanlarını nasıl topluca katledip olayın izleri yok etmesini dehşet ile tanıklık ediyorsunuz.
Roman boyunca, Buendia ailesinde bir devrimci damarın olduğunu görüyordunuz. Şehrin gidişatında bu anlamda müdahale ettiklerine şahit oluyoruz. Küçük bir köy olan kasabaya zamanla tren rayları gelir, tren ile birlikte farklı insanlar gelmeye başlar. Şehrin saflığı bozulmaya başlar kapitalist bir ilişki şehre egemen olmaya başlar.
Umberto Eco, Marquez, Oğuz Atay, Proust, Tanpınar üstadları yazdığı kitapları, okuduğumuz normal kitaplar gibi okumak haksızlık olur. Kendinizi hazır hissettiğiniz zaman bu zirvelere tırmanmak yolculuğu, tarifsiz zevkli ve doyumsuz kılacaktır.
İYİ OKUMALAR !! SAĞLICAKLA...