Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

288 syf.
9/10 puan verdi
Malina.
Yaklaşık üç ay önce, bir rüyayla geldi bana. Hiç bilmediğim sıcacık bir kasabadayım, yalnız yaşıyorum, çok güzel bir gün ve meyve sebze almak için dışarı çıkıyorum. Aslında istediğim şey bir kitapçıya gitmekti, gerçek hayatta asla karşı koyamayacağım bir kitapçıya uğrama isteği vardı içimde. Ama meyve ve sebze almak için bir manava gittim. Bir baktım ki kapının önünde birkaç güzel defter dizili, aldım bir tane. Ödeme yapmak için içeri girip defteri kasaya bıraktım ve oradaki güler yüzlü, yaşlı bir adam aldığım defterin Bachmann'ın Malina romanı olduğunu sandı. Telaşlandı sevinçten. Hemen bana kitabı anlatmaya başladı uzun uzun, sonra cebinden küçük bir defter çıkardı, içinde Bahmann ve Malina hakkında kısa notlar ve Bachmann'ın fotoğrafları vardı. Rüyam burada son buldu, bilinçaltımın bu nahif yakarışına kulak verdim ben de. İlk fırsatta aldım elime. Baş kahraman, kitapta adı geçmeyen, Malina ve Ivan adlı iki adamla çalkantılı, farklı boyutta ilişkisi olan; aşkla, toplumla, zaman'la, kendiyle, içten içe ataerkiyle mücadele içinde olan bir kadındır. Zaman'a karşı öylesine ümitsizdir ki, bugün'e tutunmaya, ardından 'bugün'den kurtulmaya çalışır. Hiç gelmeyecek o 'yarın'ı bekler, 'ruhun güzel yarını'nı, gelmeyeceğini bildiği bir yarını bekler. Bachmann da biliyor şüphesiz, ama inanıyor, inanmak zorunda. Bizzat dediği gibi, 'inanmazsa yazamaz artık.' Yazmak ki bütün korkuların son çıkış kapısı, son sığınağıdır. Roman, birçok sembol üzerine kurulduğu için, bunların üzerine düşünmeden kitabı rafa kaldırmak büyük bir kayıp olacaktır. Okumanın üzerine, biraz araştırma yapıp Jung'çı bakış açısıyla, arketipsel yaklaşımla ele aldığımda bir şeyler yerine daha iyi oturmaya başladı. Mandala, nehre fırlatılan yüzük, kırmızı zambaklar, üç çüçek, renkli taşlar gibi daha birçok sembol romanın ana hatlarını oluştuyor. Özellikle 'Kagran Prensesinin Sırları Efsanesi'ndeki prenses, anlatıcıyla neredeyse birebir özelliklere ve hayatlara sahip gibi, içerisinde birçok arketipi barındırıyor. Başkahramanın karakteri de birçok otobiyografik veri içeriyor. Malina ile aynı evde yaşayan kadını hayata yeniden bağlayan tek şey, Ivan'la olan ilişkisidir. Romanın büyük bir bölümünde anlatıcının Ivan'la olan dağınık, bazen 'monolog' gibi gelen telefon konuşmaları vardır. Ivan, onu dış dünyaya bağlayan tek şey (persona) olduğundan, 'telefon' kadın için çok önemli bir nesnedir, aynı zamanda romanın en önemli sembollerindendir. “ Ama ben, telefonun önünde yere diz çöküyorum ve Malina'nın da beni bu durumda asla yakalamamasını diliyorum, tıpkı seccadesine kapanan bir Müslüman gibi, nasıl telefonun önünde alnım parkeye yapışık, yere çöktüğümü o da asla görmemeli. ” Ivan, kadının dış dünyaya uyumunu sağlayan personadır (maske). Malina'nın aksine onun dişil kimliğidir. Tutkuyla, hastalıkla bağlandığı aşkı, kimliğini kurtarmak adına son çaresidir. Fatak Ivan son derece egoist, umursamaz tavırlar sergiler. Çocukları dışında kimseyi sevmediğini söyler ve asla 'zaman'ı yoktur. “Ivan ve ben: bir noktada birleşen dünya Malina ve ben, ikimiz bir olduğumuz için aykırılaşan dünya.” Malina ile olan ilişkisi salt akla dayalıdır. Ivan ile olan ilişkisinin yanında, -çoğu zaman telefon görüşmelerinden ibaret olsa da- sönüktür, önemsizdir. Anlatıcı kadının eril yanını temsil eden 'animus'tur Malina. Parantez açacak olursak, kadında animusun ilk örneği 'baba'dır ve romanda, hapsolmuş kadın kahramanın üzerinde otorite sahibi, saldırgan, yenilmez figür olarak yer alır baba. Dört bir yandan kendini korumaya çalışırken 'baba' da kabuslarına girer, yaralar onu. Annesinin ezildiğine, babasının da canavarca şiddete yönelen biri olmasına şahit olmak, kimliğini küçük yaşta zedeler, değersiz hisseder ve her şeyi anlamsız bulur. Malina, Romanın başlarında kadının yanında olan, babasıyla ilgili kabuslarını rahatça paylaşabildiği biriyken, romanın sonlarına doğru kadını yok sayan, Ivan'ı (?) dışlayıp onu egemenliği altına almak isteyen bir kimlikle dönüşüme uğrar. “Burada bir kadın yok ” der ve kapatır telefonu. Bu bağlamda, anlatıcı ben'in masasındaki kağıtta yazan 'üç katil', Ivan karakterinde kişiliğe bürünen persona, Malina olarak sembolize edilen animus ve baba figürüyle ortaya çıkan 'gölge' arketipleridir. “Beni yok ettiler.” Bilincimizde kontrol edemediğimiz, oluşmasını engelleyemediğimiz birçok çatışma, kişiliğimize yönelik bir problem gibi görünse de, -iç dünyamız ile dış dünya arasında bağlantı kurmakta zorlanmanın sonucunda oluştuğu için- çoğu zaman toplumsaldır. Anlatıcı ben'in içsel iletişimin onu sosyal olarak yıpratma sebebi, var olamaması, değer görememesidir. 'Yaşayacak bir niçin'i olsun diye, sonunda kendini tamamen bir insana adayıp (Ivan) elindekinden fazlasını yitirir. Roman, toplumun dışarıdaki dayatmasının üzerine, bilincin bir itirazı gibi adeta. Bilincin katmanlarında verilen mücadele, self'e ulaşma yolunda sürekli yenilip ölme, yeniden dirilme hali. Kadınlığın en karanlık, en çaresiz yanını bir de onun zihninden okudum. Onun gibi, hayat boyunca sanki 'tek bir tümcenin peşinde'yiz biz de. 'yaşamı tek bir tümcede güvence altına almanın', 'buna karşılık tümcelerin de yaşamda güvence altına alınmaları'nın peşinde. Korku. Sürekli bir şeyleri yitirmekten korkma hali tarafından ele geçerilmişlik. Ivan'ı yitirmek, Malina'yı yitirmek, sevgiyi, en çok da hayatı, bağımsızlığını, hiç yaşayamadığı mutlu anları yitirmek. Birbirini izleyen kaygı dolu günleri değil de, bütün kaygıların içinde olduğu tek bir günü anlatır gibidir. “Kendimi ağır ağır iyileştirdim. Ama neye yaradı bu yol?” Toplumu, 'en kanlı arena' olarak tanımlayan Ingeborg, savaşı, faşizmi gündelik olayların içinde arar. “Faşizm , atılan ilk bombalarla başlamaz, her gazetede üzerine bir şeyler yazılabilecek olan terörle de başlamaz. Faşizm insanlar arasındaki ilişkilerde başlar, iki insan arasındaki ilişkide başlar.” Malina da, bir nevi kansız cinayetlerin, gündelik faşizmin romanıdır.
Malina
MalinaIngeborg Bachmann · Yapı Kredi Yayınları · 2022638 okunma
·
90 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.