Sene 1956, Istanbul'da "Dúnya Yol Kongresi" yapılıyor. Bu kongrede, karayollarımızın
mevkiinde bulunan kiymetli bir kardeşimiz.
Bu kardeşimiz Yugoslav heyetini, bir akşam yemekte ev sahibi olarak ağırlamak mecburiyetinde
kalıyor. Akşamleyin konuşmada, aralarında geçen hususu aynı yıl, aynı akşam gelmiş ve ben
denize nakletmişti.
Yugoslav heyeti diyor ki: "Biz yol kongresine geldik, Türkiye'de yol nasıl yapulr? Bunu öğrene
cegiz sizden. Fakat sizden yolun nasil yaplacağını öğrenmek için, buraya gelmiş olmamızda hiç
bir küçüklük duymuyoruz. Neden derseniz açıklayalım." diyor. Yugoslav mühendisleri: "ikinci
Cihan Harbi'nden sonra, siz de dş yardım almaya başladıniz, biz de... Siz aldiğınIz dış yardmlarla
traktörleri, is makinelerini dişaridan getirdiniz. Parayi oraya harcadıniz. Bu makinelerle yol yap-
maya başladnIz. Sizin bir miktar yolunuz var. Ama bize gelince, biz dışaridan aldiğimiz yardımı
traktöre, greydere, buldozere vermedik. Bu yardimi onları imal edecek olan makine fabrikasına
verdik. Ama şimdi biz kendi traktörümüzü, kendi greyderimizi kendimiz imal ediyoruz. Kendi ma-
kinelerimizle yollarnımizi yapmaya bașlayacagiz. Yol nasil yapilır, onu öğrenmek icin size geldik.
Siz paranizi mamul maddeye verdiniz. Şimdi elinizde bir hurdalik var.