"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
Sırça Köşk, bir dönemin yasaklı kitaplarından. Okumadan önce neden yasaklı olduğunu tahmin etsek de okuduktan sonra gerçekler neden yasaklanır ki diye düşündürüyor.
Bu kadar mı sevmiyoruz gerçeğin anlatılmasını?
Bu kadar rahatsız eden ne?
Gerçekle yüzleşememek niye?
İfade etmeyince, anlatmayınca geçip gidecek mi öylece?
Sabahattin Ali,
NOT: Bu yazı yalnızca kitaba dair değildir. Uzun bir makale konusu, tez ya da kitap olabilecek "kadınların tarihi"ne dair kısa bir yazıdır. Yine de bir incelemeye göre uzundur. 10'dan fazla alıntıyla da yazıyı zenginleştirmeye çalıştım. Ve rahat okunması için konu başlıklarına ayırdım. Yalnızca kitapla ilgili kısımları merak edenler
Bir yolculuğa çıktım. 17 saat... sadece 4 saat uygulamaya koydum, neyse ki dönüş 15 saat. Pederle papaz olduk, annem ise öcü gibi bakıyor. Neydi bu kadar batan? Sevdiklerimi mutlu edebilmek için bindiğim o otobüs topuyla aramı bozdu yarbay. 45 günlük bir kokusuzluk süreci başladı benim için, ama bazı kokularını alamamak yemeksizlikten daha da
Feminizmi hala "erkek düşmanlığı" olarak gören zihniyete feminizmin ne olduğunu tokat gibi çarpan bir yapıt olmuş . Kitapta woolf, bizim neden shakespeare gibi bir deha çıkaramadığımız sorusundan yola çıkıyor, oturma odamızdan girip işte bu sonuca varıyor.Bunun nedeni olarak da maddi anlamda özgürlüğünün olmamasından bahsediyor. Buna nazaran o dönemlerde kadına ait bir odanın olmaması ,kadının rahat düşünebilmesine engeldir. Neden kadın yazarların erkek yazarlara göre daha az oluşunu gözler önüne seriyor diyelim. Sevdiğim bir alıntı ;
"bütün bu yüzyıllar boyunca kadınlar, erkeği olduğundan iki kat büyük gösteren bir ayna görevi gördüler."
"Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir... Gider gelirdi..."
400 sayfalık kitap sadece tek bir günde geçen vakti anlatıyor. Fakat o tek gün hikaye içerisindeki kahramanların anılarıyla uzun zaman dilimlerine ayrılıyor.
Kısacası şöyle diyebiliriz; bir gün içerisinde geçen o vakit yüz yılları göğsüne
Kitabımızın yazarı Irvın D. Yalom;Yahudi asıllı Amerikalı psikanalist, psikiyatrist, psikoterapist ve yazar.Yalom, varoluşçu psikoterapinin en önemli temsilcilerinden biridir. Ayrıca Uluslararası Sigmund Freud – Psikoterapi 2009 ödülünün de sahibidir. Psikanalizdeki yeni yöntemleriyle insanın psikolojik rahatsızlıklarını daha iyi anlamayı
“Gözlerimizi içimizi gören birer aynaya dönüştürdük, sonuçta gözlerimiz, ağzımızla inkar etmeye çalıştığımız şeyleri çoğu zaman hiç çekincesiz gözler önüne serer hale geldi.”
“Gözlerimizi içimizi gören birer aynaya dönüştürdük, sonuçta gözlerimiz, ağzımızla inkar etmeye çalıştığımız şeyleri çoğu zaman hiç çekincesiz gözler önüne serer hale geldi.”
Yıllar öncesi. Güneydoğu’da tenha bir ilçedeyim. İstanbul çocuğuyum. Işıklı caddelerden, denizlerden, martılardan ayrılıp gelmişim. Ne yana baksam dağ, kirli renkler. Ne zaman baksam içimde ağlama hissi.
Çarşıya çıktım. Erkek gibi, pantolonumla. Kızlar pantolon giymezmiş; çok ayıp. Hesap soran bakışlardan iyi bir dayak yedim. Onlardan nefret