Kış günü sokağa atılmış üç günlük bir kedi yavrusu gibi kendimi zavallı hissediyorum.Odamdaki duvarlar birdenbire büyüyüveriyor.Pencerelerin dışındaki şehir ve hayat bir anda,insanı içinde boğacak kadar kudretli ve geniş oluyor.Zannediyorum ki,tasavvuru bile baş döndüren bir süratle hiç durmadan koşup giden bu hayat ve bir avuç toprağının bile doğru dürüst esrarına varamadığımız bu karmakarışık dünya beni bir buğday tanesi,bir karınca gibi ezip geçiverecek...Böylece acz içindeyken odamda herşey bana küçüklüğümü ve zavalılığımı haykırıyor.Sokağa fırlıyorum.Bir tek yakın çehre görsem de yanında yürüsem,hiç ses çıkarmadan yürüsem diyorum.Halbuki ara sıra karşılaştığım ahbapları görmemezliğe geliyorum.Hiçbiri bana bu anda yardıma çağrılacak kadar yakın görünmüyor.
REİS BEY - Bir hâle geldim ki, bütün mantık ve nisbet hesaplarını kaybettim. Hapishanede, Berduş diye anılan bir Âdem Baba, hocalık etti bana... Evet, Amerika'da bir cinayet işlense dünya çapında bir ses bütün insanlığa sorsa: Kaatil kim?... Benim diye bağırabilirim... Soğuk kış geceleri, köprü altında yatan çıplakların vebali benim boynumda, gömleğimin yakasında... İsterseniz çareme Âdlî Tıp baksın; fakat bir hastahaneye girsem de, kan kanseri çeken sapsarı hastalar görsem, onları bu hale ben mi getirdim, diye düşünürüm...